Fonlara çökme operasyonu

Fon olmadığı zamanlarda da medyanın kapitaline çökülüyordu zaten. Matbaasına çökülen bir Ermeni yayıncının mallarıyla kuruldu şimdinin ana akım gazetelerinden biri.

Bütün devlet fonla ayakta duruyor ama alternatif medyanın toplasan ancak bir milyon edecek fonlarında gözleri var.

Aç gözlülük bu ülkede çok eski bir gelenek. Mallara çökmek yetmez malın suyunun suyuna, sigortasına vs çökmek gerek.

Fon olmadığı zamanlarda da medyanın kapitaline çökülüyordu zaten. Matbaasına çökülen bir Ermeni yayıncının mallarıyla kuruldu şimdinin ana akım gazetelerinden biri.

Hâlâ Pambıkörenlerin hikayesinin iç yüzünü tam bilmiyoruz. 

İMC TV'nin el konulan teknik donanımı devlete oradan da lağım medyasının başka kanallarına peşkeş çekildi. Geri verilmesin diye üçüncü ellerden dördüncü ellere satıldı.

Şimdi de alternatif medyanın fonlarına göz dikmişler.

Aslında medyanın fonlarında değil gözleri.

Yurtdışından gelen para akışının tamamını ele geçirmek istiyorlar.

Yurtdışından fon alan derneklerle ilgili yasa bir süre önce geçmişti. O yüzden de dernekler zorlanıyordu.

Bazı yabancı fonlar çekildi, bazıları da Türkiye'de kalabilmek için Türkiye ofisi açtı ya da TC kanunlarıyla başka bir dernek daha kurdu.

Korsan foncu Türkiye hükümeti

Tüm bunlara rağmen her zaman bir yol bulundu. Emin olun şimdi de bulunacaktır. Ama asıl amaç gözden kaçmamalı.

Devlet, yurtdışındakilerin gözünü korkutup 'bana komisyon vermeden buraya para sokamazsın' diye mesaj veriyor dışarıdakilere.

'Demokratikleşme için daha çok para vermeniz gerek. Ve eğer verecekseniz benim kurduğum derneklere verin' demeye getiriyor. Veya o dernekler üzerinden iş yapılmasına zorluyor partnerlerini. Bir de devletin kendi korsanladığı fonlar var.

Mesela Türkiye'de çevreci girişimler yapılması, gaz emisyonunun azaltılması ya da mesela doğal hayatın korunması için yurtdışından verilen fonlar var.

Ya da yargı reformu için.

Son dönemde ne kadar çok açılış yapıldı farkında mısınız?

Özellikle de atık su tesisi açılışı...

İşte o açılışlar bu paralarla yapılıyor.

Avrupa kalkınma fonlarından verilmesi gereken bütçe desteklerinin çoğu son dönemde ne şans ise hep AKP'li belediyelere gidiyor.

Yani AKP'li belediyeler yiyor bu parayı.

Onlar bu fonlardan aldıkları paraları yerelde yaptıkları 'sözde' ihalelerle 5'li çete veya onların küçük işbirlikçilerine veriliyor.

Cumhurbaşkanının yaptığı atık su tesislerinin bütçelerini kim veriyor dersiniz?

AB fonlarından sağlanıyor bu paralar.

Bu şekilde AB, Erdoğan'la işbirliği yapıp, hem onun istediği yerlere yatırım yapıp hem de kendi istediği demokratikleşme çalışmalarına fon verebilmek için izin koparmış oluyor.

Yani AB Türkiye devletine fonlarla bahşiş veriyor.

Keban barajı çevresinde bir atık su arıtma tesisi açılmış 3 sene önce.

AB Kalkınma Ajansı vermiş parasını. Projenin yapımı onların verdiği bütçe ile sürdürülebilirliği ise Türkiye devletinin elinde.

İlk üç sene parası AB'den gelen atık su arıtma tesisi şimdi çalışmıyor. Belediye orayı çalıştıracak bütçem yok demiş. Valilik elini taşın altına koymamış. Hükümet de 'bana ne' demiş.

İşte o fonlarla gelen ölü yatırımlar.

Bina yapmak için parayı alan hükümet, işi sürdürmeye gelince ortadan sıvışıyor. İşi yürütemeyeceğini bildiği yerel belediyeye yüklüyor.

E ne oluyor.

Geriye boş ve işlevsiz binalar.

AB'ye verilen temiz enerji sözleri.

Ve koca bir çöplük kalıyor...

ABD'deki durum da farklı değil.

ABD Ermenistan'a Karabağ savaşı sonrasında milyarlık bir yardım yolladı.

Ama Azerbaycan'a giden insani yardım milyoncuklarda kaldı.

Çünkü arada Türkiye'nin kazancı var.

Azerbaycan insani yardım ve yapılanma, konaklama gibi yatırımları Türkiye'den alacak.

Erdoğan çiftinin Aliyev ile yaptığı Şuşa gezisi sırasındaki Aliyev'in 'Ceniz Limak zaten buradalar' sözlerini hatırlayın.

ABD fonları daha açıklanmadan inşaatlar başlamıştı bile.

Aliyev ise bugün ABD'nin yatırımının alığından şikayet ediyor.

Nede olsa isteyenin bir yüzü, istemeyenin iki yüzü kara.

Ya da 'ağlamayana ekmek yok' mu demeli.

Saray'ın sadece medyanın fonlarında gözü yok. Türkiye'ye yurt dışından gelen parada gözü var.

Mülteciler için alınan milyarlar da yine Türkiye devletinin gösterdiği kurumlar üzerinden insani yardım diye dağıtıldı.

AB'nin denetçi kuruluşları çok uğraştılar Suriye'den gelen IŞİD'lilere gitmesin diye ama son mülteci raporunda da belirtiliyordu. Hala Türk makamları alınan paraların nerelere harcandığının şeffaf bir verisini sağlamış değil Avrupa'ya...

Her yeni girişimle, her yeni çökme operasyonu ile Türkiye giderek daha çok 'korsan' bir devlete dönüştüğünü kanıtlıyor.

Kiminin malına, kimin parasına, kiminin toprağına çökme niyetinde demokrasiden çok uzakta...

İşin bir başka kısmı ise Türkiye'de alternatif medyaya finansman sağlayacak işinsanlarına da baskı uygulanıyor.

Aslında isteyen istediği medyaya reklam verebilecekken korkularından isteseler bile şirketler alternafi kuruluşlara reklam veremiyorlar.

2007 sonrasında bir dönem Agos gazetesinde reklam kampanyası yapıldığı sırada da aynı şey olmuştu. Türkiye'nin 5 büyük şirketinden birinin üst düzey bir yöneticisi destek vereceğini söyledi. Sonra reklam pazarlama bölümü "Bizim otomotiv şirketi en çok Karadeniz'de satış yapıyormuş. Şimdi size reklam versek satış düşebilir."  uyarısında bulundu ve reklam da destek de verilemedi.

Milliyetçiliğin korku yaratma geleneği her zaman vardı. Şimdi artık her şey resimleşti. Yiyen de yediren de belli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi