Doğan Özgüden

Doğan Özgüden

Gazeteci Barbro Karabuda’nın ardından…

Tüm mesleki yaşamını ezilen halkların sesini duyurmaya vakfetmiş bir gazetecinin ölümünden tek satırla dahi bahsetmemek? Anlaşılır gibi değil...

7 Ekim’de Sınırsız Gazeteciler Örgütü’nün Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlalleriyle ilgili yeni bir bildirisini paylaşmıştık haber bültenimizde…Bermutad, ülkeyi yönetenler açısından tek kelimeyle yüz kızartıcıydı. 

"Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız" diyenlerin, tarih boyunca 16 devlet kurmuş olmakla övünenlerin yönetimindeki Türkiye, basın özgürlüğü klasmanında çoğu bağımsızlığına 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kavuşabilmiş 154 ülkenin de gerisinde kalarak ancak 155. sırada yer alabiliyordu.

Haber benim için pek de şaşırtıcı değildi. Gazeteciliğe başladığım 1952 yılından bu yana tam 65 yıldır basının gerçekten özgür olduğunu ne zaman görebildim ki? 

Fıtratında gazeteci düşmanlığı olan 1971 ve 1980 askeri faşist darbelerinden sonra demokrasi savunucusu gazetecilere uygulanan zulüm tabii ki şaşırtıcı değildi. 1960 darbesinin dahi ilk marifetlerinden biri Yeni Tanin’e yazdığı bir yazıdan ötürü Aziz Nesin’i genel yayın yönetmeni İhsan Ada ile birlikte tutuklatmak olmamışmıydı?

Ya «demokrasi» nutukları sayesinde geniş kitle desteğiyle iktidara gelen partilerin istisnasız hepsi, DP’siyle, AP’siyle, CHP’siyle, ANAP’ıyla, DYP’siyle, DSP’siyle, basın özgürlüğünü şu veya bu şekilde ayaklar altına almadılar mı?

İnci’yle geçmişte olup bitenleri tartışıyorduk ki gazeteci dostumuz Ayperi Karabuda bir süredir endişeyle beklediğimiz acı haberi bildirdi… Annesi gazeteci Barbro Karabuda Stockholm’de uzun zamandır direndiği amansız hastalığa yenik düşerek yaşama veda etmişti.

Barbro ve eşi Güneş Karabuda 60’lı, 70’li ve 80’li yıllarda tüm dünyadaki ulusal kurtuluş ve demokratik direniş hareketleri üzerine sayısız röportaja imza atmış bulunan iki "grand reporter"…

16 Temmuz 1935'te İsveç'te doğmuş olan Barbro Gidlund, gazeteci Güneş Karabuda ile evlendikten sonra Türkiye'yi ikinci vatan bellemiş, eşiyle birlikte, özellikle Demirel iktidarı döneminde uğradıkları baskılara rağmen, röportajları ve yazılarıyla ülkemizin demokrasi mücadelesine büyük katkıda bulunmuştu.

ANT DERGİSİ

Barbro ve Güneş 60'lı yıllarda Ant Dergisi'nin önde gelen yazarlarındandı... 

Asya, Orta Doğu ve Latin Amerika ülkelerindeki çeşitli röportajlarının yanısıra özellikle Endonezya'daki korkunç komünist avı üzerine yaptıkları ve Ant'ta kapak olan röportaj islamcı faşist hareketin giderek hızla örgütlendiği, sol ve demokratik kuruluş, yayın ve kişileri açıkça tehdit etmeye başladığı o yıllarda büyük bir uyarı niteliği taşıyordu.

Yazının başında vurguladığım Demirel iktidarı dönemindeki baskılar Kürdistan üzerine yazdıkları bir kitaptan ötürü 1967 yılında Karabuda’ları da hedef aldı. 

Yurt dışında İsveç Televizyonu için bir çok belgesel gerçekleştirdikten sonra  biraz dinlenebilmek ve dostlarıyla beraber olabilmek için İstanbul’a gelmişlerdi. Sık sık bir araya geliyor, özellikle yakından tanıyıp izledikleri ulusal kurtuluş hareketleri üzerine izlenimlerini bizlerle paylaşıyorlardı.

21 Temmuz 1967 günü Ant’ın dış politika yazarlarından Hüseyin Baş telefon ederek o sabah Karabuda’ların kalmakta oldukları evi polislerin basarak her ikisini de göz altına aldığını bildirdi. 

Ant yazarlarından Yaşar Kemal ile birlikte gözaltına alınma nedenini öğrenmek, bir an önce serbest bırakılmalarını sağlamak için derhal harekete geçtik.

İkisi de Ankara Basın Savcılığı’nın talimatı üzerine gözaltına alınmışlardı ve polis refakatinde Ankara’ya sevkedileceklerdi. Ne ki sevk işlemi hemen yapılmadı ve her ikisi de bütün gün İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde bir sandalyede bekletildiler.

O sırada Barbro, Ayperi ve Nisan'dan sonraki üçüncü çoğu Fonsy'ye altı aylık gebeydi.

Karabuda’lar nihayet geç vakit polis refakatinde Ankara’ya sevkedildiler. 

Esenboğa Havaalanı’nda yirmiye yakın sivil ve resmi polisin telaşlı koşuşmaları arasında «devralınan» Karabuda’lar kimseyle görüşmelerine izin verilmeden bir süre polis amirliği odasında alıkonuldular. Daha sonra jeep’e bindirilerek Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüler. Orada da tüm geceyi birer sandalye üzerinde geçirmek zorunda bırakıldılar.

Hamile olan Barbro’nun geceyi bir otelde geçirmesine izin verilmesi için yapılan müracaat da reddedildi.

İki gazeteci nihayet 22 Temmuz günü öğleye doğru Ankara Basın Savcılığı’na sevkedildiler. Ancak orada da hemen sorguya alınmayıp Savcılık kapısında ayakta beklemeye mecbur edildiler. 

Gebeliğin de etkisiyle burnundan kan boşanan Barbro Savcılık kapısında zaman zaman  yere oturup bacaklarını uzatarak kendini toparlamaya çalışıyordu.

Nihayet sorguya alındıklarında Basın Savcısı kendilerine 12 Aralık 1966 tarihli sağcı bir dergide ortaya atılan bazı iddiaları ihbar sayarak İsveç’te 1960 tarihinde yayınlanmış olan Fırat’ın Doğusu (Öster om Eufrat – i kurdernas land) adlı kitaplarında Türk Devleti’ni yıkıcı yayın yaptıkları gerekçesiyle haklarında soruşturma açıldığını bildirdi.

Karabuda’lar bu kitabın tamamen etnolojik bir inceleme olduğunu, yıkıcı yayın yapmakla hiçbir ilgisi bulunmadığını kanıtlayınca Savcı kendilerini serbest bırakılmaları istemiyle nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevketmek zorunda kaldı. Yargıç da iki günü bulan çileli gözaltından sonra kendilerini serbest bıraktı.

Büyük medya bu olayı hiçbir protestoda bulunmadan sessizlikle geçiştirirken dünyaca ünlü iki gazeteciye uygulanan baskıyı Ant Dergisi’nde şöyle şöyle eleştirmiştim:

«İsveç’in NATO’ya dahil bulunmadığını, bu sebeple de İsveç’te NATO üsleri olmadığını bilmeyecek derecede cahil bir kimsenin iftiraları üzerine, değerlerini, kişiliklerini verdikleri eserlerle herkese kabul ettirmiş uluslararası ün sahbi yazarların, azılı katiller gibi evlerinden alınması, hürriyetlerinin tahdit edilmesi, karnında çocuk taşıyan bir kadının göz göre göre 29 saat sandalye üzerinde oturmak zorunda bırakılması tek kelimeyle nitelendirilebilir: Terör! Demirel iktidarı terör yolculuğunda attığı bu başarılı adımla ne kadar övünse azdır!» (Ant Dergisi, 1 Ağustos 1967, Sayı 31) 

Tanınmış iki İsveçli gazeteciye yapılan bu müdahale İsveç medyasında büyük tepkilere ve eleştirilere yolaçtı. İsveç’e dönüşünde Barbro Karabuda kendileri hakkında ihbarı yapanın kim olduğunu açıklayınca skandal daha da büyük boyut kazandı. Barbro gazetelere yaptığı açıklamada şöyle diyordu:

«Hakkımızda yalan yanlış ihbarlarda bulunan kişi Türkiye’nin Stockholm Büyükelçisi Talat Benler’dir. Anlaşılıyor ki bu zavallı elçi, öz memleketi hakkında hiçbir şey bilmemektedir ve 32 milyon Türk’ün 500-600 bin kişilik bir zümre tarafından sömürüldüğünü ancak, İsveç’liler gibi, benim kitaplarımdan öğrenmiştir. İşin asıl şaşılacak tarafı da, raporunda her ikimizin de vatandaşlıktan iskatımız cihetine gidilmesini tavsiye etmek suretiyle elçi Türk adliyesine tesir cüretini de göstermiştir.» (Ant Dergisi, 26 Eylül 1967, N° 39)

İktidar uşaklığını benimsemiş bazı hariciyecilerin yurt dışındaki muhalifleri vatandaşlıktan attırma gayretkeşliği demek ki o zaman başlamış… 80’li yıllarda ve de hele şimdilerde hariciyede kariyer yapmanın vazgeçilmezlerinden…  

Karabuda’larla dostluğumuz, basın özgürlüğü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için mücadele ortaklığımız biz 1971 darbesinden sonra sürgüne çıktığımızda da devam etti.

Bizi Paris ve Stockholm’de haftalarca ağırladılar, Türkiye’deki cunta yönetimine karşı destek olabilecek tanınmış siyasal liderlerle, gazetecilerle, sivil toplum örgütleriyle ve sendikalarla, ulusal kurtuluş ve direniş hareketlerinin sürgündeki temsilcileriyle ilişkiler kurmamıza yardımcı oldular. 

Barbro’yla 1973 sonbaharında büyük bir acıyı paylaştığımız günü anımsıyorum.

Güneş ve Barbro Karabuda, İsveç Televizyonu tarafından 1971 yazında Şili'deki gelişmeleri izlemek üzere görevlendirilmişlerdi. Şili'de iki yıl kadar kaldılar... Başta Cumhurbaşkanı Allende olmak üzere sol iktidarın yöneticileriyle, ülkenin aydınları, sanatçılarıyla çok sıkı ilişkiler kurdular, röportajlar yaptılar.

Şili'den dönüşlerinde İtalya'nın Albisola kentinde birlikte kısa bir yaz tatili geçirdik. Orada röportaj yaptıkları Küba'nın ünlü ressamı Wifredo Lam ile, tatile gelmiş olan Şili Komünist Partisi militanı gençlerle de sık sık beraber olduk... O günlerin ağırlıklı konularından biri Türkiye'deki askeri yönetime karşı mücadele gibi Şili'de bir faşist darbe gerçekleşirse Avrupa'da neler yapılabileceği idi.

İsveç'e dönüşlerinden birkaç gün sonra 11 Eylül 1973 akşamı Barbro ağlamaklı bir sesle telefon etti:

- İhtiyar’ı katlettiler.

Evet, aylardır üzerinde konuştuğumuz kötü ihtimal gerçekleşmiş, Şili’de Amerikancı darbe yapılarak Allende öldürülmüş, kitlesel tutuklamalar başlamıştı.

Birden Albisola plajında sohbet ettiğimiz, hâlâ iyimserliklerini koruyan, Sovyetler Birliği’nin böyle bir darbeye izin vermeyeceğini söyleyen Şili Komünist Partisi üyesi gençleri düşündüm. Ülkelerine dönmüşlerse, mutlaka onlar da içeri alınmış olmalıydı.

Ama olay Barbro ve Güneş açısından daha da acıydı. Allende’yi, sol iktidarın önde gelen yöneticilerini, o iktidarı destekleyen sol aydın ve sanatçıları şahsen tanımışlar, dostluk kurmuşlardı.

Tıpkı iki buçuk yıl önce bize nasıl kucak açtılarsa, artık Şili’deki dostlarını kurtarmaya, kurtulabilenlere Avrupa’da kalma olanakları sağlamaya çalışacaklardı.

Üzerinden 44 yıl geçti…

Mangal yürekli Barbro’yu artık dönüşü olmayan bir yolculuğa uğurluyoruz. Güneş Karabuda da kaybettiği sevgili eşi gibi ciddi sağlık sorunlarıyla mücadeleye devam ediyor.

Barbro’nun ölüm haberini aynı gün tüm Türkiye medyasına ve siyasal görüş farkı gözetmeksizin tüm gazetecilere duyurduk, ardından bu konuda ek bilgiler vermeye devam ettik.

Tayyip’in yalakalığını görev edinmiş medya bir yana, Türkiye’nin demokratikleşmesi için mücadeleye katkıda bulunan dijital medyada dahi Barbro’nun ölüm haberi tek satırla yer almadı.

Bu dijital medyaya yazan değerli meslekdaşlarımızdan da tek ses çıkmadı.

Evet, Türkiye bugün basın özgürlüğü klasmanında ülkemizi 155. sıraya kadar düşüren bir despotun pençesinde, lanet ediyoruz.

Ama tüm gençliğini, mesleki yaşamını ezilen halkların sesini duyurmaya vakfetmiş bir usta gazetecinin ölümünden tek satırla dahi bahsetmemek?

Anlaşılır gibi değil… Yine de dostlar sağ olsun… 


[email protected]
http://www.info-turk.be

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan Özgüden Arşivi