Celal Başlangıç
Gazeteci vicdanını yitirirse vicdansız da gazeteci taklidi yapar
Türkiye karanlık bir dar geçitte sıkışıp kaldı.
Bu sürecin basın tarihi bölümünde kesinlikle şu tespit yer alacak:
Bazı gazetecilerin tetikçiliğe, tetikçilerin de gazeteciliğe sıvandığı uğursuz bir dönem!
İktidarla cemaat el ele "gazeteci arkadaş"a tezgah kurmuş.
Tutuklamışlar. Bir yıl boyunca cezaevinin bütün çilelerini çekmiş. Sadece kendisi değil, dışarıdaki ailesinin de hayatı kararmış.
Meslektaşları, arkadaşları, Türkiye'nin demokratları, insan hakları savunucuları yollara, adliyelere, cezaevi önlerine dökülmüş, tutuklu gazetecilere özgürlük istemişler.
Sonunda serbest kalmış "gazeteci arkadaş".
Aslında beklenen, cezaevi arkadaşı Ahmet Şık gibi onuruyla direnmek, bu kumpası kuran iktidarla da cemaatle de hesaplaşmak, kendileri gibi mağdur durumda olanlara destek vermek, cezaevinde kalan diğer meslektaşlarının özgürlüğe kavuşması için çaba göstermek...
Ama böyle olmuyor.
"Gazeteci arkadaş" iki celladından birinin yanına geçip sonuçta iktidar tetikçiliğine varacak bir sürecin içine giriyor. Eli iktidarın tetiğinde diğer celladına saldırıyor.
Giderek bunu neredeyse meslek ediniyor. Amatörlükten profesyonelliğe doğru yatay geçiş yapıyor yıllar içersinde.
Attığı ilk adımlar, iktidarın bazı araştırma yapan akademisyenler hakkında soruşturma başlatmasıyla sonuçlanmıştı.
Şimdi gazetecilikten evrildiği tetikçilikte mesleğinin nirvanasına vardı artık.
Hem de namluyu kendi meslektaşlarına çevirerek...
Hatta "gazeteci arkadaş" cezaevindeyken kendisinin özgürlüğe kavuşması için eylem yapan, toplantılara katılan, yazılar yazan bir meslektaşına nişan aldı bu kez.
Denizli Cumhuriyet Başsavcısı bir trafik kazasında yaşamını yitirmişti.
Oğuz Güven'in yönettiği Cumhuriyet Gazetesi'nin internet sitesi kazayı "İlk FETÖ iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa Alper'i kamyon biçti" başlığıyla duyurmuştu.
En fazla "Gazetecilik açısından pek şık olmadı" diye değerlendirilebilecek bu mesleki tartışmayı "gazeteci arkadaş" bambaşka bir düzeye sıçrattı.
Öyle bir tweet attı ki, gazetecilikten çok daha farklı sulara yelken açtığını kanıtladı adeta.
"Sevgili Orhan Erinç büyüğümüz, şu başlığı atan hayvanı Cumhuriyet çatısı altında tutmayın."
Hoppala! Bu ne gazetecilik, bu ne tetikçilik.
Diyelim ki bir gazeteci olarak bu başlığı yanlış buldu, mesleki tepkisini gösterdi...
Üslup bu mu olmalıydı? Elbette değil.
Seçtiği "hayvan" üslubuna bakılırsa "gazeteci arkadaş" bu başlığa mesleki olarak tepki göstermemiş. Daha çok kendisini "FETÖ iddianamesini hazırlayan başsavcı" olarak tepki göstermiş.
Bugüne dek "küçük adam"lar gazeteci taklidi yaparak tetiği çekiyor; gazeteciler, sanatçılar, televizyoncular, aydınlar, akademisyenler gözaltına alınıyordu.
Bu kez tetiği çeken "gazeteci arkadaş" oldu ve Oğuz Güven gözaltına alındı.
Bu gazetecinin vicdansızlaşıp tetikçiliğe sıvanması sürecidir. Bunlardan çok var.
Bir de vicdansız tetikçilerin gazeteci taklidi yaptığı olaylar var.
Sabaha karşı polis evi basıp henüz 18 yaşında olan, neredeyse bir çocuğu öldürüyor.
Vicdansızlaşan gazeteciler ya da gazeteci taklidi yapan vicdansızlar başlığı atıyor:
"DHKP-C'nin en üst düzey ismi Sıla Abalay başarılı bir operasyonla öldürüldü"
Polis yargısız infazını gizlemek için yönlendirdi, gazeteci kılıklı ucube de belli ki başlığı çekti.
Hiç mi aklınızdan küçücük bir soru işareti geçmedi, bunca yıllık örgütün nasıl 18 yaşında "en üst düzey yöneticisi" olur, diye.
İçinde yarım santim vicdan kırıntısı olan, bu çocuk nereden gelip nereye gidiyordu diye bakmaz mı.
Berkin Elvan eyleminde tutuklanmış, 16 yaşında cezaevine girmiş, içerdeyken açlık grevi yapmış...
Eğer 18 yaşındaki bir çocuktan örgüt yöneticisi çıkartan bu sistem sorgulanmıyorsa, bu yapılana gazetecilik falan denmez, ancak "vicdansızların gazeteci taklidi yapması" denir.
"Gazeteci arkadaş" vicdansızlaşma sürecini tamamlayıp artık tetikçi-gazeteci mertebesine varmıştır.
Kim bilir belki de korkusu çok büyüktür "gazeteci arkadaş"ın. Bu yüzden iki celladı arasında bir tercih yapıp iktidar adına cemaate karşı tetikçilik yaparak "Aman bir yanlışlık olmasın, bir daha beni almayın içeri, ben sizdenim" mesajı vermeye mecbur hissetmektedir kendini.
Çevrenize iyi bakın; vicdanını yitirip gazetecilikten tetikçilik aşamasına geçen çok kişi göreceksiniz.
Biraz daha dikkatli bakın; çok sayıda vicdansızın gazeteci taklidi yaptığını göreceksiniz.
Bir ülkenin politikacısı, polisi, askeri vicdansız olabilir.
Ama eğer bir ülkenin gazetecisi vicdanını yitirip tetikçiliğe sıvanmışsa, vicdansız tetikçisi gazeteci taklidi yapıyorsa işte o zaman sıkışılıp kalınan o dar geçidin karanlığından daha zor çıkılır.