Göç (5): Müslümanların göç mitolojisi

Bazı göçlerde gemiler yakılmıştır ve köprüler yıkıktır.

Başarıya mahkum olmak... Müslümanlar birkaç kez İspanya’ya çıkmışlar, zoru görünce de geri dönmüşler, yani kaçmışlar. Sonra Tarık bin Ziyad adlı Berberi komutan askerleriyle İspanya’ya çıkmış ve geldikleri gemileri yakarak geri dönüşü, yani kaçışı engellemiş. Bazı göç hikayelerinde vardır: Gemiler yanmıştır! Başarıya mahkumsunuzdur; çünkü başarı var olmak, yaşamak demektir. Köyleri yakılan, göçe zorlanan ve Batı’da da horlanan bazı Kürtler bu gruba girerler. Yaşadıkları köyler ve kasabalar bombalanan ve bizim "vatanından kaçan, namussuz, hain" olarak bellediğimiz "pis Suriyeliler" de bu gruptandır mesela. Bazı göçlerde gemiler yakılmıştır ve köprüler yıkıktır. Göçte ve göçmenlikte var olma cezasını yaşarlar.

Türklerin göç hikayeleri peygamberlerinkine benzer. Muhammed peygamber olduğunda kendi ülkesinde, yani Mekke’de tutunamaz; canı tehlikededir. Onu göçe zorlayanlar kendi insanlarıdır, yani ait olduğu grubun insanları. Farklılığını vurguladığında, onlardan ayrıştığında gördüğü tepki ise hayatının tehlikede olmasıdır. Hicret eder. Bir göç hikayesi başlar. Medine’de güçlenir, sonra Mekke’ye, memleketine geri gelir. Ama burada kalmaz, ziyaret sonrası ‘seçtiği vatan’ olan Medine’ye döner. İşte çocukluğumuzdan beri defalarca dinlediğimiz bu göç mitolojisi, bu model bilincimize ve bilinç ötemize kazınmıştır ve biz adeta onun göç modelini örnek alırız: Doğup büyüdüğümüz memlekette yaşadığımız sorunlar (politik, ekonomik, sosyolojik, psikolojik) ve bunun sonucunda göç. 

Bu göç modelinin en önemli özelliği, göçmenlikte prestij sahibi olmak, güç edinmek ve başarılı göçmenler olarak ülkeye geri dönmektir. Başarımızı göstermek, başarımızı onaylatmak ama gene ‘seçilmiş vatanımıza’ geri dönmek. Hacca gidenler gibi sınır kapılarında toprağı öpmek, memlekete ayak basar basmak bir namaz kılmak, alnımızı memleket toprağında secdeye vurmak… Yıllarca gazeteler bu göç modelinden ötürü bu tip fotoğraflar ve yazılarla doluydu. "Almancı" dediğimiz insanların öyküsüdür, kredilerle alınan arabalarla, teşhir edilebilecek lüks tüketim maddeleriyle "izin"e gitmek, hava atmak ve narsisizmleri şişirmek. Kendimize ve çevremize, "göçmenlikte yaşadığımız acılara değdi"yi ispat etmek, sonra da Almanya’ya geri dönmek... Gene de bir burukluk kalır. Tüm gün, tüm sene ve senelerce yaşanan göçmenliğin bir ömür yaşanması ama sadece çalışma süreleri için para kazanmak... 

Okullarda Osmanlı Tarihi anlatılırken Cem Sultan’ın hayatı bir başka bir yere konulurdu. Sürgünlük... Rehin kalmak...  Biraz kızarak, biraz kırgın ama hüzünlü. Cem Sultan anlatılırken biraz da yüceltilirdi... Cem Sultan Orta Çağ sürgünü... Sosyal medyada insan kalabilme kavgasında sürgüne gelmiş insanlarla karşılaşıyorum... 

Göç hikayeleri çeşitli ve  çok uzundur. Şimdilik bu kadar...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şahap Eraslan Arşivi