Güldeste

Palas pandıras gittiğimiz seçimlerde iktidarını korumak adına elinden geleni ardına koymayan Altılı Masa ile Emek ve Özgürlük ittifakları, Erdoğan karşısında halen dahi ikna edici seçenekler ortaya koymakta zorlanıyor.

Başlık potpurinin Türkçesi diye. Seçki, seçmece de olabilir. Yahut “aylak kasap billûrlarını tartarmış” da denilebilir bu yaptığım işe. Takıldığım konulara. Aslında “yaklaşan mükemmel kasırga” gibi havalı bir başlık düşünmüştüm. Yanıbaşımızda devam eden Ukrayna’nın Rus işgaline canı pahasına direnişini yazacaktım.

Bu direniş elbet bir gün işgalden Kırım dahil kurtuluşla sonuçlanacak. O zaman günümüz Rus İmparatorluğu’nun da önceki Sovyet ve ondan önceki Romanov imparatorlukları gibi çökmesi olasılığı güçlenecek hatta belki kaçınılmaz olacak.

Bu yeni durumun bölgesel yansımaları bizi yakından ve şimdiden ilgilendirmeli. Özellikle tamam-devam seçimimize neredeyse üç ay kalmışken. Putin tüm demokratik dünyada seçimlere müdahale ediyor. Bizim burada da ağırlığını elini terazinin Erdoğan kefesine bastırarak koyuyor.

Mali’nin darbecilerinin ardından Burkina Faso’nun darbecileri de, Fransa’yla olan cihatçılarla mücadele için askeri güç konuşlandırma anlaşmalarını feshetti. İkisi de Putin’in Wagner’iyle kol kola girmeyi yeğledi. Güney Afrika Cumhuriyeti, Şubat ayında Rusya ve Çin’le ortak deniz tatbikatı yapacağını duyurdu. Lavrov’un Pazartesi günkü ziyaretinde Rusya’nın “dost ülke” olduğunu teyiden açıkladı.

Almanya, ülkemizi temsilen MSB Akar’ın katıldığı son Ukrayna Savunma Temas Grubu toplantısında Ukrayna’ya ne kendinin ne NATO müttefiklerinin kendi üretimi Leopard tanklarını sevk etmesine onay verdi. Dışişleri Bakanı Baerbock’un (Yeşiller) Polonya’nın bu yöndeki olası girişimine ses çıkarmayacakları açıklamasından da daha sonra geri adım attı.

Fransa-Almanya Elize Anlaşması’nın 60.yılı zirvesi ardından Scholz’la birlikte podyuma çıkan Macron, kendi üretimleri Leclerc tanklarının sevkiyatını değerlendirmekte olduğunu dile getirdi. Buna karşılık, “tırmandırıcı” adımlardan kaçınmak ilkesine sadık kalacakları yollu açıkça ipe sapa gelmez bir şerh düşmeyi ihmal etmedi.

Leopard’ın alternatifi olabilecek Leclerc tanklarını Fransa artık üretmiyor zaten. Bu tanklar 60 tonluk, 110km hıza çıkabilen, 500km. özerk menzili olan savaş makinaları. Ancak Leclerc’in alanda sınanmışlığı yok. Parçasını bulmak da, çalışır durumda tutmak da güç. Yerli ve milli savunma sanayisi tutkunları, böyle son derece pahalı yatırımların ancak pazarları olduğunda sürdürülebilir olduklarını, aksi takdirde eline örs alıp denize atlamakla aynı anlama geldiklerini bilmem düşünürler mi?

ABD’de ise FBI, Rusya’ya yaptırımların etrafından dolaştığı temel gerekçesiyle eski New York Kontrespiyonaj Büro Şefi McGonigal’ı gözaltına aldı, mahkeme adıgeçeni kefaletle saldı. McGonigal’ın Putin’in oligarklarından alüminyum kralı Deripaska’yla belki görevde olduğu süreye dek geri giden bir zaman diliminde iş tuttuğu anlaşıldı. Bizde mümkün değil, haşa olmaz tabii böyle şeyler.

Açıkçası adını ilk kez duyduğum (eski Harvard hocasıymış) Theodoros Panayotou, Cyprus Mail’e Erdoğan’ın TBMM’yi fesihle ülkeyi seçine götürürken Nisan ayında KKTC’yi ilhak kararı almasının ciddiye alınması gereken bir olasılık olduğu yönünde spekülatif bir makale yayımladı. Adadan üstad dostlara danıştım, “nereden çıktı, yok artık, sizde var mı böyle bir tartışma” yollu yanıtlar aldım. Ama kimse de “olmaz olmaz” diyemiyor haliyle.

İngiltere’den devasa bir paket halinde savaş uçakları, firkateynler, tank motorları vb. alınacağı yönünde bir haber de MiddleEastEye’da çıktı. Acaba sözkonusu elden düşme firkateynler, ABD ve Almanya kökenli mevcut gemilerin yanında TCG Anadolu “yüzer hedef” gibi Akdeniz’e salınmasın kaygısıyla mı apar topar tedarik edilmek istendi, onu bilemiyoruz.

O arada da bildiğiniz gibi önce İsveç’te ve sonra Hollanda’da şu Kuran yakma, yırtma eylemleri yapıldı. İsveç’in sosyalist gazetesi Flamman gazetesi bir de Erdoğan karikatür yarışması düzenlemiş. Elmas Topçu’nun paylaşımından gördüğüme göre “evladını yiyen Saturn” alegorisi bir karikatür de finale kalanlardan.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu dünkü grup toplantısında “İsveç yönetimi, devlet zekâsından yoksun seyretti durdu bu provokasyonu. Bu oyunun oynanmasına izin verdiler.” dedi. Peşine farklı konuya geçtiğinde “YSK'ya güvenmediğimi sağır sultan duydu! YSK'nın hangi olaylarda nasıl karar vereceğini hepimiz biliyoruz. Sanki biz başvuracağız, YSK hukuka uygun karar verecek. Akıl var, mantık var.” diye ekledi.

İYİP Genel Başkanı Akşener’in ise Cihat Yaycı’dan “Mavi Vatan” brifingi aldığı, anılan partinin açıklamasıyla doğrulandı. Anlaşıldığı kadarıyla sözkonusu brifing partiyi “karıştırmış.” Bazı sözcülerin Mavi Vatan’ı savunmanın milli görev olması gerektiği mealindeki sözleri gözüme çarptı. Kim tevdi etmiş bu vazifeyi bilemiyorum. Bu zihniyete S-400’den kurtulup F-35 programına artık ortak üretici değilse de hiç yoktan müşteri olarak dönmek gereği nasıl anlatılır, onu hele hiç kestiremiyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu ise yukarıdaki açıklamalarıyla sanırım devletin “zekâsını” kullanarak gerektiğinde “rutin dışına” çıkmasının yerinde olacağını savunuyor. Başka deyişle, gerektiğinde devlet yasalarını esnetecek, anayasasını çiğneyecek, seçilmiş yöneticisi de yetki aşımı yapabilecek. Yönetime aday siyasetçi de “aklını, mantığını” kullanıp, hukuksal veya anayasal haklarını kullanmaktan feragat edebilecek ve sanırım “zor oyunu nasılsa bozar” diye umacak.

Başa dönersek Putin’in geri vitese takma olanağı da olasılığı da artık yok. Artık onun için Ukrayna’nın işgalinin tamamlanması ölüm-kalım mücadelesi. Erdoğan’a gelirsek zorlandığı, sınandığı dönemler hiç birbirlerine benzemeyen 17-25, Soma, Gezi ve 15 Temmuz’du. Erdoğan bir daha asla bu tür sınamalara izin vermedi. Yirmi yıldır başta olan bir siyasetçi için en ciddi ve meşru sınama ise seçimler.

Görünen o ki şu uluslararası bağlamda ve bu ulusal ortamda palas pandıras gittiğimiz seçimlerde iktidarını korumak adına elinden geleni ardına koymayan (ya ne olacaktı ki?) Altılı Masa ile Emek ve Özgürlük ittifakları Erdoğan karşısında halen dahi ikna edici seçenekler ortaya koymakta zorlanıyor. Sanki yalnızca Edirne’deki siyasal tutsak Demirtaş, tek başına ketılıyla ve kalemiyle kenardan topçusuna nafile bağıran bir teknik direktör gibi dayanılması gereken gerçek gücün nerede olduğunu göstermeye çalışıyor.

Güldeste yayınımızı ölümsüz Kazancı Bedih’in muhteşem okuyuşuyla “Tükendi Naktı Ömrüm” gazelinin güftesine kulak vererek sonlandıralım: “Perişan halıma hiç kimselerden olmadı imdad / Benim arz etmediğim şah vezir ü padişah kaldı.” Seçimler ve dış politika konusunda sadık amadenizin de söyleyecekleri korkarım bundan ibarettir.


Aydın Selcen: 1969’da İstanbul’da doğdu. 1988’de Saint Joseph Lisesi’ni ve 1992’de Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Aynı yıl girdiği Dışişleri Bakanlığı’nda, ikinci onyılı Irak’ta veya Irak üzerine olmak üzerine yirmi yıl çeşitli kademelerde ve büyükelçiliklerde meslek memuru olarak çalıştı. 2010’da Türkiye’nin ilk Erbil Başkonsolosu atandı. 2013’te memuriyetten istifa etti. Birbuçuk yıl Genel Enerji petrol şirketinde siyasal danışmanlık yaptı. ArtıTV, ArtıGerçek ve MedyascopeTV’de yazıyor ve yayın yapıyor. “Gözden Irakta” adlı kitabı İletişim Yayınları’ndan 2019’da çıktı. Galatasaray Kulübü üyesidir. Alaz adında bir kızı var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aydın Selcen Arşivi