Hayko Bağdat
Hasan Cemal’e vekalet vermek
Yeşil Sol Parti’de (YSP) üst üste en fazla 2 dönem vekillik yapılabilmesi kuralı birkaç istisna dışında eksiksiz uygulandı. Partinin milletvekili adaylarını belirleme komisyonu, bu konuda en büyük kamuoyu baskısını Garo Paylan nezdinde gördü. Başka bir Ermeni adayın bulunamaması esnasında Garo Paylan da istisnai bir muameleye tabi tutulabilirdi.
Öyle olmadı…
Garo’nun ve onun devam etmesini arzulayanların biraz kırıldığını, üzüldüğünü söylemeliyim. Bunun başlıca sebebi Ermenilerin temsiliyetinde kazanılan büyük bir mücadele alanından eksilmemiz, yeni Türkiye’nin inşasında söz söyleme gücümüzü kısmen yitirmiş olmamızdır.
Fakat bu konuda daha fazla sitem etmeye hiçbirimizin hakkı yok. YSP, gerçekten de başka bir Ermeni aday arayışını sonuna kadar zorladı. Ben dahil pek çok arkadaşımız bu görevi üstlenmekten imtina ettik. Bu bizim ayıbımız. Hatta mahcup olan taraf biziz.
Meslektaşım Seda Taşkın, Garo Paylan ile yaptığı ve Artı Gerçek’te bugün yayınlanan röportajında soruyor:
“Meclis'te en unutamadığınız an hangisiydi?”
Garo’nun cevabını okuyunca içi burkuluyor, nefesi kesiliyor insanın.
“Dokunulmazlık tartışmalarının olduğu komisyonda fiziksel linçe uğradım. AKP'liler doğrudan beni hedef alarak, ‘Ermeni burada, Garo burada’ diyerek sekiz on milletvekili üzerime çullandı. Kafama tekmeler attılar, beyin travması geçirdim. Fiziki travmadan ziyade yaşadığımın bir nefret saldırısı olması beni etkiledi ama oraya takılmadım. Ne de olsa bu şartlarda konuşan Ermeni vekil olarak her şeyi göze almıştım.”
Bir başka unutamadığı süreci de şöyle anlatıyor Garo:
“İkinci linç ise fiziki linç değildi. Her yıl yaptığım gibi geçen yıl 24 Nisan’da ‘Ermeni Soykırımı TBMM’de konuşulsun’ üzerine verdiğim yasa teklifine, Meral Akşener’in başlattığı, ardından Erdoğan, Bahçeli ve ırkçı güruhun katıldığı siyasi linçe maruz kaldım. Topyekûn medya aygıtları ile on beş gün linç edildiğim bir dönem yaşadım.”
Anlayacağınız Garo’ya hep Ermeni muamelesi yapmışlar yani…
Tamam, biz Ermeniler, mücadelenin her alanında daha etkin rol almak için yeniden kolları sıvayalım, bir sonraki dönemde temsil edilme fırsatını asla kaçırmayalım. Bir avuç insan kaldık, elimizden ne gelirse artık…
Fakat 14 Mayıs’tan sonra oluşacak mecliste 24 Nisan soru önergelerini kim verecek? Ermenistan-Türkiye arasındaki diplomatik temaslarla kim ilgilenecek? Başımıza bir felaket geldiğinde olay yerine ilk kim koşacak? Soykırımla yüzleşmeden, helalleşmeden, hesaplaşmadan kim bahsedecek? Ez cümle bizleri kim temsil edecek?
Ben biliyorum ki YSP’deki her bir bileşen, her bir siyasetçi bu göreve taliptir. Garo ile başlamayan bu mücadele Garo ile de bitmez elbette. Ermeni halkının hakkını savunmak bu siyasi geleneğin boyun borcudur, onur madalyasıdır. Nuh’un gemisinde bizlere her zaman yer vardır. Bizlere bu yeri açmanın bedelini ödeyen Kürt halkına her zaman müteşekkiriz.
Fakat bu devlet buna ikna olmaz. İsim ister. Ermeni meselesini kişiselleştirmek, birkaç Ermeni seçmek ve onlara gereken muameleyi yapmak, bu devletin geleneğidir.
Madem meclise YSP’den Ermeni vekil yollayamadık, bir başka vekile vekalet vererek onu fahri Ermeni ilan etmemiz gerekebilir. Böylece devlet de bizler de Ermeni meselesinin yükünü şahsen kimin taşıyacağını, kime Ermeni muamelesi yapacağımızı daha net görürüz.
Bu konuda benim fikrim netleşti.
Sırrı Süreyya bu konuda çok faydalı olur ama onun işi çok.
Cengiz Çandar da iyi olurdu ama ona yeni bir barış sürecinde Kürtlerin daha fazla ihtiyacı var.
Kerem Fırtına daha yenidir, onu böyle bir ateşe atmak ayıp olur.
Her bir adayın adını yazabilirim, her biri yoldaşımızdır, uzatmayayım…
Benim vekalet vereceğim aday Hasan Cemal’dir.
Hasan Cemal Ermenilerin sıkı dostudur.
En kötü günlerimizde istisnasız yanımıza, yardımımıza koşmuştur.
Hasan Cemal bu meseledeki en cesur dönüşümü yaşamış insandır.
Yüzleşmenin, anlamanın, anlatmanın yaşayan en büyük örneğidir.
“1915: Ermeni Soykırımı” kitabını yazmıştır.
Madem yeni Türkiye için, elini taşın altına koymak için davranmış, vekaletim ondadır.
Meclis’te Ermeni muamelesi görmek en çok Hasan Abi’ye yakışır.
O bizim kıymetlimizdir çünkü…
Hayko Bağdat: 1976 yılında Rum bir anne ve Ermeni bir babanın dördüncü çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. 1994’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü‘ne başladı. Babasının beklenmedik vefatı sebebiyle eğitimini tamamlayamadı. 2002'de Yaşam Radyo’da Türkiye’de ilk azınlık sorunlarını gündeme taşıyan “Sözde Kalanlar” programı ile gazeteciliğe başlayan Bağdat, Türkiye’nin önemli basın organlarından gazetecilik, köşe yazarlığı ve yorumculuk yaptı. 2007'de katledilen Hrant Dink’in ardından kurulan ve adalet arayışını sürdüren “Hrant’ın Arkadaşları” ekibinin kurucuları arasında yer alan Bağdat’ın “Türkiye’de Ermeni ve öteki olmayı” anlatan ilk kitabı ‘Salyangoz’ 2014’te, ikinci kitabı ‘Gollik’ 2015 yılında, üçüncü kitabı ‘Kurtuluş Ҫok Bozuldu’ ise 2016 yılında okurlarıyla buluştu. Kitabından esinlenerek kurguladığı tek kişilik gösterisi Salyangoz, 2016’da seyirci ile buluştu. 2017’de Almanya’ya taşınan Bağdat, Berlin’de gazeteciliğe ve üretmeye devam ediyor.