Cem Erciyes
Haydarpaşa cenneti
2016 yılıydı. Bir başka tarihi yapı hakkında görüşünü almak için aradığım Türkiye’nin en önemli mimarlık tarihçilerinden Prof. Dr. Afife Batur sözü Haydarpaşa Garı’na getirmiş, onca çabaya rağmen yetkililerin bildiklerini okumasından yakınmış, ‘Bazen ömrümün çöpe gittiğini düşünüyorum” demişti… Onlarca kitap yazmış, binlerce öğrenci yetiştirmiş saygın bilim insanı o kırgınlığı üstünden atamadan bu dünyadan göçtü gitti. Haydarpaşa projesinin en yeni halini görse muhtemelen yine geçmezdi kırgınlığı ve belki daha da artardı.
Ekim sonunda Kültür ve Turizm Bakanı Haydarpaşa ve Eminönü garları için ne planladıklarını açıkladı. ‘Haydarpaşa ve Sirkeci Boğaz'ın Birleştirici Gücü Gar Kültür-Sanat Projesi’ adlı bu projeye göre her iki gar da trenlerin yanaştığı birer kültürel ada olacak. Bakan Mehmet Nuri Ersoy bu yapıların ‘kesinlikle AVM ve otel olmayacağını’ özellikle vurgulamış. Demiş ki “Buradaki binalar restorasyon sonrasında arkeopark, arkeoloji müzesi, kütüphane, performans sanatları merkezi, tematik müze, sergi salonları, sanat ve tasarım atölyeleri olarak değerlendirilecektir. Sanat ve tasarım kampüsleri oluşturulacak ve bu şekilde proje detaylandırılacak.” Ortasından trenlerin gelip geçtiği müzelerle, geniş yeşil alanlar ve parklarla dolu, eski tarihi yapıların kültüre, sanata ve halka hizmet ettiği bir düş bahçesinden söz ediyor Bakan Ersoy. Gerçek olamayacak kadar mükemmel. İşte bu nedenle sanırım, içimiz bir türlü rahat etmiyor. Onlar ne Kürt meselesini çözeceğiz dediklerinde ne de yeşil alandan kültür ve sanattan söz ettiklerinde işler söyledikleri gibi gidiyor. İşte bu nedenle bu iktidara ve onun vaatlerine kimse pek güvenmiyor. İçinde Beral Madra, Prof Zeynep Ahunbay, Han Tümertekin gibi çok saygın isimler olsa bile ikna olmuyoruz. Böyle leb-i derya 400 bin metrekare ‘kupon arazi’nin kültür ve sanata tahsis edilmesi zor bir ihtimal gibi geliyor bize. Aklımıza başka uygulamalar geliyor. Galataport’un Paket Postanesi’ni ve o civardaki tüm sahil şeridini yutan, içindeki zaten orada olan iki müzeyi sımsıkı ticari yapılarla kuşatan iştahını, Tersane İstanbul’un içinde beş müze olacak denmesine rağmen ancak bir devasa otelin ve onu parlatan sanat fuarının kendini gösterdiği pervasızlığı, İstiklal Caddesi’nde Serkildoryan binası ve Emek sinemasından geriye Madam Tuso Müzesi’nin kalmasını, Bakırköy sahilini kaplayan, tarihi Baruthane’yi yutan sahil gökdelenlerini, silüeti delen kuleleri ve daha nicelerini bu kentin insanları gayet iyi biliyor…
Evrensel Gazetesi Haydarpaşa için güzel bir dosya hazırlamış. Demiryolu işçileri ve onların aileleri konuşuyor. Haydarpaşa’da işçilerin yaşadıkları lojmanlardan çıkartılmalarını, oradaki bazı sosyal imkanların kaldırılmasını eleştiriyorlar. Trenlerin bir süre sembolik olarak işleyeceğini ve daha sonra tamamen duracağını savunuyorlar. Bu dosyada dile getirilen şeylerden biri de Haydarpaşa’nın ‘kültür endüstrisi’ eliyle yok edildiği…
Kültür endüstrisinin, endüstriyel mirasın yok edilmesine aracı olması, ses olarak kakofonik ama fikir olarak anlaşılır. Sanki burada kültür endüstrisi bileşenleri ile demiryolu işçileri karşı karşıya geleceklermiş gibi… Ama öyle bir şey hiç olmayacak bence. Çünkü kültür endüstrisinin gerçek profesyonellerini de bu alana yatırım yapmak isteyen firmaları sponsorları da işin içine çekecek bir iş bilirlik görünmüyor ortada. Kültür ve Turizm Bakanı’nın açıkladığı plana göre şunlar yapılacak: Silolar çağdaş sanat müzesi, gar binası kütüphane ve sergi salonu, jeneratör binası özel koleksiyon müzesi, karakol binası ve misafirhaneler özel koleksiyon müzesi, lojmanlar sergileme alanları, lokomotif bakım atölyesi konferans salonu, dizel bakım atölyesi çok amaçlı salona dönüşecek. Peki bütün bunlar için hangi kuruluşlarla iş birliği yapılacak? Yıllardır süren restorasyon sürecinde bu işlevlerin gerçekleşmesi için hiçbir adım atıldı mı? Ya da bu binalara o işlevlerin verilmesine daha yeni mi karar verildi. O zaman projeler nasıl yapıldı, neye göre yapıldı? ‘Müze olacak’ denilen yerlere ‘ne müzesi’ kurulacak? O konferans salonlarında çok amaçlı salonlarda ne yapılacak? Böyle devasa mekanlar nasıl doldurulacak, nasıl işlevlendirilecek, nasıl işletilecek? Haydarpaşa ve Eminönü garları birer kültür kurumu olarak nasıl yönetilecek ki sürdürülebilir, yani devamlılığı olan ve geleceğe kalacak birer proje olsunlar. Aksi takdirde ulaşıma da kültüre de hizmet etmeyen âtıl bir yapı topluluğuna dönüşmesi son derece mümkün. İşte o gün geldiğinde Haydarpaşa’nın gerçek talipleri de kendini gösterir. Kimsenin de diyecek bir şeyi kalmaz. Bu ülkede işler bazen de böyle yürür…