her şey çok kolay olacak mı?

başörtülü bir kadın gördüğünde dahi ürperen türkiye laikçiliğinin mevzu kürtler oldu mu, ışid’den bile korkmayacak hale gelmesi dikkate değer.

meclis’ten 8 ekim günü tezkerenin geçmemesi için chp’nin "hayır" oyu vermesi yeterli değildi, tabii. ama yine de bütün kritik anlarda yenikapı ruhuna dönmesi de akıl alır iş değil. yanlış anlaşılmasın, yenikapı ruhunun adı o malum mitingde konuldu yoksa tarihi çok daha eski. chp, 1991 seçimlerinde hep temsilcilerini meclise taşıyan, öncülü denebilecek shp’den farklı olarak, "terörle mücadele" sözünü duydu mu her zaman daha sağındaki partilere yedeklendi.

istanbul seçimi aklın yolunu gösterse bile. kemal kılıçdaroğlu’nun, askerlerin canını korumak için tezkereyi kabul edeceklerini ifade eden açıklaması akılla bağların çok güçlü olmadığını gösteriyor gerçi.

derdim kılıçdaroğlu’nun mantığını –bundan mantık olarak söz etme hoşgörüsünü gösterirsek tabii- çürütmek değil. zaten, chp’nin bir hafta önce topladığı uluslararası suriye konferansı’nda da kılıçdaroğlu iktidarın suriye topraklarında yürüttüğü "teröre karşı mücadelesini" desteklediklerini, ancak bunun suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstererek ve şam’la temas kurularak yapılması gerektiğini ifade etmişti. yani o iç yanığı falan, biraz şey…

aslında yukarıda aktardığım cümlenin ikinci kısmı da üzerinde durulmayı hak ediyor ama oraya geçmeden önce birkaç noktaya değinmek istiyorum.

kılıçdaroğlu esas olarak seçmeninin hoşlanacağına inandığı şekilde konuşuyor. bu, egemen siyaset aktörlerinin neredeyse tamamı için böyle. erdoğan’ı anlatmaya bile gerek yok ama trump’ın da bu konuda kimseden aşağı kalır yanı yok. bölgenin bırakın tarihini, yakın tarihini bildiği bile şüpheli, geçmişle ilgili yalan söylemek konusunda tereddüdü yok. seçmenlerinin türkiye’yi ve suriye’yi haritada gösterebilmeleri çok küçük bir ihtimal. o yüzden bu tezkereyle ilgili konular başta olmak üzere abd ile ilgili siyasetin trump’a laf yetiştirmekle, onun sözlerini çürütmekle bir ilgisi olamaz. zaten bir dediği bir dediğini tutmuyor ama diyelim ki solculuk ya da vatanseverlik abd’ye karşı olmakla sınırlı, onun da trump’a meydan okuyan açıklamalarla yürümeyeceğini görmek çok zor değil.

türkiye cumhuriyeti’nin "kürt anasını görmesin" diye biten meselle özetlenebilecek politikası, farklı siyasal partilerin belki de tek ortak noktası olageldi. bunun birçok sonucu var tabii. şu an bunların içinde en öne çıkan iktidarın, iyi kötü, bir biçimde yan yana gelebilmiş muhalefeti bölmek için kürt kartını her çektiğinde başarılı olması. bu "neden şimdi?" sorusunun cevaplarından biri. bir diğeri de tabii ki ekonomik krizin hem gözardı edilmesini hem de savaş ekonomisi sayesinde iktidarın çevresindeki sermayeye can verilmesini sağlamak.

belli ki savaş çığırtkanlarının, ­işgali planlanan bölgedeki sivil nüfus da dahil olmak üzere- başkalarını öldürmekle ilgili bir tereddüdü yok. diyelim ki, bu harekâtta türk silahlı kuvvetler mensuplarının hayatlarını kaybetmesini de "yaşarsa gazidir, ölürse şehit" diye açıklamak mümkün oldu. yine diyelim ki, kimse, türkiye’ye tek bir mermi bile atılmayan yerlere operasyon yapmanın vatanı korumakla nasıl bir ilgisi olduğunu sormadı, sormaya gerek görmedi, cesaret etmedi…

işler gerçekten o kadar kolay olacak mı? sadece, yıllardır savaşan, 21. yüzyılın en vahşi, en acımasız silahlı gücü olarak tanımlanabilecek ışid’i yenmiş, bölgedeki en önemli devlet-dışı güçlerden birine karşı savaşmanın zorluklarını kastetmiyorum. uluslararası kamuoyu denen şeyi de.

ancak abd yakasında trump’ın işinin çok kolay olmayacağı hem kendi partisi olan cumhuriyetçilerden hem de demokratlardan tepki almasından anlaşılabilir. zaten sahadan da farklı farklı bilgiler, haberler geliyor. örneğin türkiye’nin hava görev emri’nden çıkartılması, salih müslim’in son açıklaması

ama suriye yönetiminin de türkiye’nin müdahalesine seyirci kalmama ihtimali yüksek. şam’ın, kürtleri hükümetin yanında durmaya çağırması, iran dışişleri bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, "böyle bir gelişmenin yaşanması durumunda türkiye'nin güvenlikle ilgili kaygılarının ortadan kalkmayacağı gibi, maddi ve insani büyük zararlara neden olacağı için iran islam cumhuriyeti her türlü olası askerî operasyona karşı çıktığını belirtmektedir" denilmesi bu ihtimali güçlendiriyor. amaç, sdg’yi, elini zayıflattıktan sonra masaya oturtmak olabilir.

tabii bir de, ışid’lilerin ne olacağı meselesi var. 10 ekim ankara garı katliamı’nın yıldönümüne bir gün kala, ışid’in türkiye, bölge ve dünya için nasıl bir tehlike olduğunu anlatmaya gerek yok. türkiye’nin bölgede işbirliği yaptığı güçlerin ışid’le iç içeliğini hatırlatmaya da gerek yok. ama başörtülü bir kadın gördüğünde dahi ürperen türkiye laikçiliğinin mevzu kürtler oldu mu, ışid’den bile korkmayacak hale gelmesi dikkate değer. suriyelilere yönelik ırkçılıkta birbirleriyle yarışanların da, ışid ve diğer cihatçıların türkiye’deki varlığının güçlenmesi, türkiye’nin müttefikleri olmaları karşısında aynı sebeple sessiz kalmaları az şey değil. türkiye’nin tek/en önemli sorununun kürt meselesi olduğu görüşüne katılmıyorum ama türkiye’nin en güçlü bahanesinin kürtler olduğuna kuşku yok.

şunu hatırlatmak istiyorum. egemen siyaset, insani ve ahlaki olan temelinde yürüyen bir iş değil, esas olarak güce dayanıyor. devletlerarası siyasetse tamamen güce dayanıyor. diğer yandan türkiye’de nüfusun ancak küçük bir kısmının siyasetten beklentisi demokrasi ve barış. o yüzden ahlak, insani değerler, barış ve demokrasiyi merkeze alan açıklamaların çok fazla bir etkisi yok. zaten bu harekâtın tehlikeye attığı şeyler çok daha fazlası; barış, demokrasi yanlısı olmayanlarımızı, insanlıktan çıkmış olanlarımızı bile etkileyecek. onların "değmezmiş" diyeceği günü yakınlaştırmak da elimizde.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi