Nurcan Kaya
İfşa üzerine
Herkesin malumu. Geçtiğimiz günlerde, kadınları taciz eden erkeklerle ilgili bir ifşa hareketi başladı sosyal medyada. Daha önce Amerika’da başlayıp dünyaya yayılan MeToo hareketinin oldukça benzeri bir hareket bu. Bir kadın yazarın, yıllar önce kendisini taciz eden bir erkek yazarı ifşa etmesiyle başladı her şey. Sonrasında bu erkek yazar ve başka erkeklerle ilgili ifşa mesajları ardı ardına paylaşıldı. Bu bir süre daha devam edecek gibi de görünüyor.
#UykularınızKaçsın diyerek bu hareketi destekleyenler oldu. Bunların başında kadınlar ve kadın örgütleri vardı. Bu hareketi eleştirenler de oldu tabii ki. Eleştirenlerin başında da erkekler geliyordu elbette. Yargısız infaz bu, linç bu, elinde delil var mı, neden bu kadar yıl sustun diyenler oldu. Oysa doğru bir mücadele tarzı olarak görmeseler de böyle bir hareketin gelişmesine sebep olan koşulları, ülkedeki sosyolojik yapıyı, yargının meseleye yaklaşımını irdeleseler, kadınları anlamaya çalışsalar, bu ifşalar üzerinden kendi erkeklik halleriyle ilgili düşünseler herkes için daha hayırlı bir süreç yaşanabilirdi kanımca. Buyurun, anlatın, dinleyelim, neler yaşadığınızı anlamaya çalışalım deselerdi… Cinsel tacize maruz bırakılan birinin, ki bu bir erkek de olabilir, bunu dile getirdiğinde, eğer taciz okulda, iş yerinde gerçekleşmişse bunu yöneticileriyle paylaştığında, ailesiyle konuştuğunda, savcılığa gidip şikâyet ettiğinde başına neler geldiğini öğrenmeye çalışsalardı. Evde, sokakta, iş yerinde, siyasi partilerde, sendikalarda, sivil toplum kuruluşlarında, her yerde mütemadiyen tacize maruz kalma riskliyle yaşamak durumunda kalmanın nasıl yaralayıcı bir şey olduğunu düşünmeye çalışsalardı…
Erkekler bu paylaşımları okuduklarında ne hissediyorlar bilmiyorum. Ama kadınlar olarak okuduğumuzda kendi benzer anılarımızın canlandığını, üzerimize yılların biriktirdiği bir ağırlığın çöktüğünü biliyorum.
İfşa eden kadınlar sonrasında neler hissediyorlar ve uzun vadede bu hareketin kadınların mücadelesine, toplumun dönüşmesine nasıl bir etkisi olur bilmiyorum. İfşa etmenin toplumun bir kesimi tarafından ideal bir mücadele aracı olarak görülmediği ortada. Ancak ideal olmayan koşullarda bunca şiddete maruz kalan ve yaşamaya devam eden kadınların, bundan başka bir mücadele yolu bulamadıkları da hatırlanmalı. Bazı insanlar ifşa etme yöntemini beğenmeyebilir ancak bu yöntemin kullanılması kadınların yerden göğe kadar haklı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Cinsel taciz faillerini her gün sosyal medyada, ekranlarda, toplantılarda gören, bu faillerin nasıl hâlâ muteber kişiler olarak görüldüklerine, sevildiklerine tanık olan kadınların nasıl bir çile çektiklerini ve artık bu yükü taşıyamadıklarını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Evde, ve/ya sokakta, ve/ya parkta, ve/ya iş yerinde tacize bir kere olsun maruz kalmamış tek bir kadın var mıdır acaba? Bana kalırsa, yoktur. Dünyanın neresinde olursa olsun, yoktur. Ve bu nedenle taciz konusunda her kadının anlatacak bir deneyimi vardır elbette. Benim de öyle.
Paylaşılan deneyimlere çok sayıda erkeğin verdiği tepkilerden biri, flörtün tacizle karıştırılabildiği konusunda. Sizi temin ederiz, genellikle ikisi arasındaki farkı anlıyoruz. Her deneyimi kendi koşullarında değerlendirmek gerekir ama genel olarak erkek olsun, kadın olsun, bir insanın bir başka insana ilgisini göstermesi ve eğer ilgisi karşılıklı değilse geri çekilmesi halinde kimse tacizden bahsetmez. Eğer ilgiyi gösteren patronsa, epey genç birinden yaşça bir hayli büyük biriyse, bir kamu çalışanıysa filan durum değişebilir elbette.
Pek çoğumuz sosyal medyada takip etmediğimiz, tanımadığımız kişilerden mesajlar alıyoruz mesela. Bir şekilde ilgilendiğini ve tanışmak istediğini söyleyen birinin yaptığını taciz olarak görmüyorum şahsen. Ama bu kişi karşılık vermediğim halde ya da bunu yapmasını istemediğimi söylediğim halde ısrara devam ederse, o zaman davranışının taciz olduğunu düşünürüm.
Bu elbette benim şahsi görüşüm. En nihayetinde taciz kişiyle, onun çizdiği sınırlarla da ilgilidir. Bir kişiye taciz gibi gelen bir davranış bir başkasına öyle gelmeyebilir. Ya da tacizmiş gibi geldiği halde buna tahammül etmeyi tercih edebilir. İnsanın ne yaşadığını anlaması her zaman mümkün olmayabiliyor. Seneler sonra da olsa yaşadığı şeyin adını koyabilen ve bununla ilgili bir şey yapmak isteyen bir insanı kınamaya kimin hakkı var ki? Zaman kadının yaşadığı ağır duyguları ortadan kaldırıyor mu ya da tacizin izlerini ortadan kaldırıyor mu ki belli bir zaman sonra yapılanı ifşa etmek yanlış olsun!
Kendi hayatımdan bir örnek vererek durumu açıklamaya çalışayım. Yıllar önce iş yerindeki bölüm şefimiz bana ve birkaç iş arkadaşıma epey yakınlık gösterir, bizi sıklıkla evine davet ederdi. Davetini kabul etmediğimde, hatta arka arkaya birkaç davetini kabul etmediğimde dahi bunu dert etmez, bir süre sonra yine davet ederdi. Ben bunu garip bulurdum ama adamın insanlarla ilişkilenme biçiminde bir farklılık olduğunu, insanlarla arkadaş olmak için ısrar ettiğini düşünürdüm. Aklıma kadın olduğum için böyle davrandığı gelmezdi. En nihayetinde birçok zaman benimle beraber erkek arkadaşımı da davet ediyordu evine.
Londra’da yaşıyordum ve işim nedeniyle sıklıkla Avrupa’daki bazı şehirlere ve İstanbul’a seyahat etmem gerekiyordu. Bu kişi benimle neredeyse bütün iş seyahatlerine mecbur olmadığı halde gelirdi. Benim hazırladığım brifingleri kendisi okurdu. AB’ye üyelik sürecinde reformların yapıldığı yıllardı ve uluslararası kurumlarla ilişkilerimiz çok yoğundu. Bu kişi de Türkiye uzmanı olarak görülmekten epey bir keyif alıyordu sanırım. Ben bu çalışma biçiminden pek hoşnut olmasam da bunun kurumun çalışma yöntemi olduğunu sanıyordum. Bu kişi birkaç seyahatimizde akşam beraber zaman geçirmek istedi. Ben istemeyince, çalışmamız lazım diyerek beni yemeğe çıkmaya zorladı. Yemeğe çıktığımızda işle ilgili bir konuşma geçmedi aramızda. Ben işi bahane ederek beni arkadaşlığa zorladığını düşünmüştüm o zaman da.
Bir süre sonra aramızda bir gerilim başladı. Ben artık sınırları çiziyor ve iş yeri dışında kendisiyle zaman geçirmek istemiyordum. Sırf iş yeri dışında onunla zaman geçirmiyorum, mesela evindeki krep ya da şampanya partisine iştirak etmiyorum diye bana karşı davranışları değişti. İşimde ihtiyaç duyduğum desteği vermemeye, hatta ayrımcılık yapmaya başladı. AİHM’nde görülecek bir pilot davada eski hocalarım birlikte çalışmamız teklifinde bulundular. Şefim teklif doğrudan benim görev almam için gelmiş olmasına rağmen bir başka çalışana verdi görevi. Bu kişi onunla iş yeri dışında bolca zaman geçiren biriydi.
Gel zaman git zaman, bir gün sürekli benimle seyahat etmesinden ve benim yerime sunumlar yapmasından duyduğum rahatsızlığı bir iş arkadaşımla paylaştım. O bunun kurumdaki çalışma biçimi olmadığını söyleyince, bundan cesaret alıp şefime bundan duyduğum memnuniyetsizliği içeren çok nazik bir mektup yazdım. Mesleğimde gelişmem için bana biraz daha alan tanımasının faydalı olacağını anlatmaya çalıştım. Buna verdiği cevap epey sert oldu. Tam bir ay sonra, yani öyle bir anda öfkeyle değil, düşüne düşüne, kurgulayarak bana bir mektupla cevap verdi. Benim bazı şeyleri yapmaya ehil olmadığımı anlatıyor ve hakaretler ediyordu. Bunu sendika temsilcimiz olan arkadaşıma anlattığımda şikâyet edebileceğimi söyledi. Ben de genel müdürümüze şikâyette bulundum.
O anda dahi onunla zaman geçirmem için pozisyonunu kullanmasının, onunla zaman geçirmediğim için bana ayrımcılık yapmasının taciz olup olmadığından emin değildim. Bu konuda bir kadın yöneticimizle konuştum ama onun da bir tavsiyesi olmadı. Yalnızca dinledi beni. Çaresizliğime tanık oldu. Ben de kafam karışık olduğu için sadece çalışma biçimimiz ve bana yaptığı hakaretlerle ilgili olarak şikâyette bulundum. Müdürümüz resmi bir şikâyette bulunmamamı tavsiye etti. Resmi bir şikâyetin uzun süren, yıpratıcı bir deneyim olacağını anlattı. Ben de gayrıresmi bir şekilde bizi yüzleştirmelerini kabul ettim. Şefim benim yetersizliğimle ilgili söylediği şeylerin hepsini öfkeyle söylediğini, benim işimi yapmaya gayet ehil biri olduğumu söyleyip özür diledi. Müdür beni başka bir bölüme aldırdı. Yani artık o kişi ile çalışmaya mecbur kalmayacaktım. Ben de bunların karşılığında onun hakkında resmi bir şikâyette bulunmaktan vazgeçtim. Olay Londra’da yaşandı. Buna rağmen alabildiğim destek bu kadardı.
Sonra sonra öğrendim ki bu kişinin evine davet ettiği, özellikle ısrarla davet ettiği insanlar hep kadınlarmış. Bu kadın arkadaşlardan birisiyle konuştuğumda, evet durum bu, ama kariyerimi geliştirmem için bu durumu idare etmem gerekiyor, demişti bana. Bunu duyduktan sonra bu kişiyle ve yaşadıklarımla ilgili rahatsızlığım artmış, içime bir ağırlık oturmuştu.
Hâlâ olan biten tam olarak neydi bilmiyorum ama yaşadığım şeyin beni epey rahatsız ettiğini ve haksız bir deneyim olduğunu biliyorum. O olaydan sonra her şeyi geride bırakmamız, arkadaşlığa, beraber aktivizm yapmaya devam etmemiz konusunda bir mektup yazdı bana. Cevap vermedim. Beni bilenler bilir. Hayır demem çok zordur. İnsanlara kızgınlığımı sürdürmem de. Ama hayatım boyunca onu bir daha görmek istemediğimden, bana bilerek isteyerek yaptığı haksızlığı affetmek istemediğimden çok emindim.
Onu resmi olarak şikâyet etmediğime pişman mıyım bugün? Evet, kesinlikle. Bütün iş arkadaşlarımın onunla arkadaş olmaya devam etmesi, şu anda da uluslararası bir kurumda önemli bir pozisyonda olması sinirlerimi bozuyor mu? Evet. Onu ismini açıklayarak ifşa etmek istiyor muyum? Hayır. Eğer adam buralarda olsa ve onu sık sık TV’lerde, toplantılarda görsem, ne kadar saygı gördüğüne tanık olsam sinirlerim daha da bozulur muydu? Evet.
Benim iş hayatında yaşadığım deneyim böyleydi. Hâlâ rahatsız eder beni. Açıkça tacize, saldırıya maruz kalan kadınların halini düşünün bir de.
Düşünmesi bile zor geliyor gerçekten, değil mi?
Ezcümle, bu ülkede en az yapılan şeyi yapmaya çalışsak, birbirimizi anlamaya çalışsak, bizi bu noktaya getiren meseleleri irdelesek, bundan sonra şiddete, tacize maruz kalan kadınlar ifşa yöntemine başvurmaya mecbur kalmasın diye neler yapabiliriz onu tartışsak, daha iyi olmaz mı?
Takdir sizin…