İstanbul üstüne benzer sergiler

Tarihe ve kentin geçmişine duyulan merakın neredeyse üst seviyeye ulaştığı son yıllarda, yitip gitmiş İstanbul’a olan merak da arttı. Birbiri ardına, İstanbul temalı sergiler açılıyor. Bu sergilerin ortak özelliği yılların birikimine dayanıyor olmaları.

Türkiye İstanbul’un belediye başkanı seçimlerine odaklanmış, kenti gelecek beş yılda kimin yöneteceğini merak ederken sanat dünyasında da İstanbul hakkında önemli sergiler açılıyor.

Birbiri ardına, hatta aynı zamanda, hatta yakın temalarla yapılan sergilerin ortak özelliği önemli koleksiyonlara ve yılların birikimine dayanıyor olmaları. Meşher’de açılan ‘Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar’ sergisi 20 Eylül 2023’te açıldı ve 26 Mayıs’a kadar gezilebilecek. Tam Yerinden, İstanbula Panoramik Bakışın Tarihi’ adlı sergi ise Pera Müzesi’nde 26 Ekim 2023’te açıldı; 24 Mart’ta sona erecek. İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nde 29 Ekim’de açılan ‘İstanbul’un Resmi’ adlı ‘süreli’ sergi ise daha uzun zaman açık kalacak gibi görünüyor.

Doğrudan İstanbul imgesine, kentin resimlerine ve fotoğraflarına odaklanan bu sergilere içerdiği İstanbul görselleri, bilgi ve belgeleri bakımından iki serginin daha eklenebileceğini düşünüyorum: Salt Galata’da Ekim ayında sona eren Reşad Ekrem Koçu İstanbul Ansiklopedisi Arşivi sergisi ‘Başka Kayda Rastlanmadı’ ile Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi, ANAMED’in galerisinde açılan Türkiye’de Bizans Çalışmalarının Serüveni’ (31 Mart’a kadar açık).

Bu sergiler, Beyoğlu ve civarında yer alan kurumların çalışmaları. Kentin farklı yerlerinde İstanbul temalı farklı sergiler de şu sıralar sürüyor olabilir. Fakat sadece Beyoğlu’ndaki, arkasında Türkiye’nin büyük sermaye sahibi kuruluşlarının bulunduğu bu sanat kurumlarında yer alan etkinlikler, bize mutlaka ortak bir şey söylüyor olmalı. Bu sergilerin aynı zamanda açılması üstüne kafa yormak gerektiğini düşünüyorum. Birbirlerinden haberdar olan, paslaşan bu kurumlar acaba neden, bir nevi ortak bir tavır sergiledi. Bunun ortak bir karara yaslandığını, gizli bir anlamı olduğunu filan düşünmüyorum. Ama sanıyorum ki benzer kurumların, uzmanların ve benzer izleyici kitlesinin talep ve eğilimlerinin bir neticesiyle karşı karşıyayız.

YİTİP GİDEN İSTANBUL

Tarihe ve kentin geçmişine duyulan merakın neredeyse bir üst seviyeye ulaştığı son yıllarda, yitip gitmiş İstanbul’a olan merak da çok arttı. Kentin en eski resim ve gravürlerde yer alan görüntüleri, Batılı sanatçıların zihninde yer eden görselliği, pek azı günümüze gelmiş görkemli yapıları, kentsel dokusu günümüz İstanbullusunu cezbediyor. Pera Müzesi ya da Meşher’deki sergilerde yüzlerce yıllık bir resmin önünde durup, bugün nasılsa hala ayakta kalmış bir camiyi ya da sarayı kerteriz alıp ahşap yapı denizi içinde tanıdık başka bir yerleri daha keşfetmeye çalışmak kent araştırmacısı ya da üniversite öğrencisi her türden İstanbulsevere keyif veriyor.

Sözünü ettiğim sergilerin çoğu önemli bilgi birikimi ve koleksiyonların değerlendirilmesiyle ortaya çıkmış. Garanti Bankası-Kadir Has Üniversitesi işbirliği, Kıraç ve Koç aileleri, İş Bankası bu beş serginin arkasındaki desteği oluşturuyor.

Pera Müzesi’ndeki sergi, Suna İnan Kıraç Vakfı koleksiyonunda yer alan 1799 tarihli Barker imzalı panoramik bir resmin etrafında kurulmuş. Panorama ve eski İstanbul’u anlatma tutkusu üstüne bir sergi. Özellikle Barker’ın resmine odaklanıp neredeyse santim santim dönemin İstanbul’unu inceleme olanağı veriyor. Başka panoramik resim ve fotoğraflar ile pek çok kent manzarası da yer alıyor. Bu manzaraların nasıl yapıldığı ve bakış açıları üstüne epey bilgi veren, görece küçük bir sergi. Ondan bir ay önce Meşher’de açılan ‘Göz Alabildiğine İstanbul’, Ömer Koç koleksiyonunda yer alan İstanbul’la ilgili resim, gravür, fotoğraf ve hatıra objelerinden oluşuyor. Gerçekten çok zengin bir malzemeyi izleyiciyle buluşturan eşsiz bir sergi. 15. Asırda yapılmış İstanbul resimleri 20. Yüzyıla kadar geliyor. Bunların içinde tek başına Pera’daki sergiye konu olan Barker resmi de var, James Robertson’un 1854 tarihli ünlü panoramik fotoğrafı da var İstanbul görüntülü güzel bazı resimler, tabaklar, tepsiler de var… Bu iki sergi için birbirini tamamlıyor diyebiliriz. Pera’daki sergi çok daha iyi kurulmuş, bilgi veren ve izleyiciyle iletişimi güçlü bir sergi. Meşher ise çok daha zengin, hatta kolay kolay bir daha görülemeyecek seviyede tarihi ve görsel malzemeyi izleyiciyle buluşturuyor. İş Bankası Müzesi’nde ise Türk resmi var. Burasını daha önce Artı Gerçek okurlarına tafsilatlı anlatmıştım.

O nedenle detaylara girmiyorum. Burada da İş Bankası koleksiyonunun zenginliği küratör Gül İrepoğlu’na şehri semt semt tablolarla anlatan bir sergi yapma imkanı vermiş. Yani Kıraç, Koç ve İş Bankası koleksiyonlarının zenginliği önemli bir etken. Bu koleksiyonlarda tarihi belge, gravür ve Türk resmi adına toplanan pek çok şeyin aslında İstanbul’la ilgili olması diğer bir faktör.

Kent belki Bizans’tan beri coğrafi özellikleriyle, mimarisiyle, çok kültürlü yapısı ve gündelik hayatıyla dışarıdan gelenleri büyülüyor, bir merak odağı olarak Batılı insanların hayallerini süslüyor. Bu nedenle günümüze kadar sayısız görsel sanat ürününe konu olmuş. Bugün de aynı cazibesini koruyor garip biçimde ve bu kez belki Batılılardan çok biz bu kentin içinde yaşayanları kendine, kendi güzel ve romantik geçmişine çekiyor. Bu konudaki yerli ve milli merakımızı ise ancak yüzlerce yıl önce Batılıların, Cumhuriyet döneminde ise Batıcıların ürettiği resimlere bakarak giderebiliyoruz.

İSTANBUL ÜSTÜNE DÜŞÜNMEK VE HAYAL KURMAK

Eylül ayında İstanbul Bienali gerçekleşecekti ama iptal edildi. (Bu da ayrı bir yazı konusu…) İstanbul sergileri açan bu kurumlar Eylül ayı için uluslararası iddialı sergiler planlamışlardır mutlaka. Dolayısıyla yıla mevcut koleksiyonları değerlendiren, daha yerel sergilerle başlamayı tercih etmiş bu nedenle İstanbul paydasında buluşmuş olabilirler. Bu işin teknik yanı.

Düşünsel olarak ise tarih ve İstanbul’a artan ilgiyi, depremini bekleyen kentin şu anki dokusunu bile tamamen yitirecek olması riskinin üstümüzde bıraktığı etkiyi hesaba katmak gerekiyor sanırım.

Bu endişeler ve bilgiler bizi kentin geçmişine daha da yaklaştırıyor, onun üstüne düşünmek ve hayal kurmak ihtiyacını artırıyor. İşte müze ve kurumlar da bunun için bize gerekli altyapıyı sağlıyorlar. Tabii yerel seçimlerin yaklaşmasını ve İstanbul üstünden sürdürülen siyasi mücadeleyi de hesaba katabiliriz. (Bu bağlamda, ANAMED’deki serginin, Ayasofya’nın ibadete açılması konusunda da bir şeyler fısıldadığı düşüncemi buraya not düşmekle yetineyim.)

Evet, aynı anda benzer sergiler açılması garip ama güzel. Meşher’deki sergiyi beraber gezdiğim arkadaşımın dediği gibi, bu tür sergilerin çok çok daha fazla açılması lazım. İstanbul’a ihanet etmekten vaz geçmemiz, kenti sevip ona değer katan somut ve soyut kültürel mirası koruyup kollamamız için buna şiddetle ihtiyacımız var.


Cem Erciyes: Gazeteci, yayıncı. 1971 doğumlu Cem Erciyes, İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe 1992’de Dünya Gazetesi’nde başladı. Dünya Kitap dergisi ve kültür sanat sayfalarında çalıştı. 1997 yılında Radikal’e geçti. Kültür Sanat Editörü ve Radikal Kitap Eki Yayın Koordinatörü, Ek Yayınlar Yönetmeni gibi görevler üstlendi… 2016 yılında Doğan Kitap’ın yayın direktörlüğünü üstlendi. Halen bu işi yapıyor. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yazıları yayımlandı. TRT’de, Açık Radyo’da kültür sanat ve tarih programları hazırladı, sundu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cem Erciyes Arşivi