İstiklal patlaması kime yaradı?

Şimdilik- bombanın arkasında kimin olduğu belli değil ama kime yarayacağı belli. Örneğin Soylu’nun, PKK – PYD’yi işaret etmesi eşsiz bir fırsatın yaratılmaya çalışıldığını gösteriyor.

İstiklal Caddesi’nin özellikle patlamanın yaşandığı bölümü her saat çok kalabalık. Ancak muhtemelen daha fazlasının yakalanma riskini arttıracağını düşünerek güvenlik güçlerinden kaçırabilecekleri miktarda TNT kullandılar. Aksi halde ölü sayısı çok daha fazla olabilirdi.

PKK ve PYD eylem ile ilgileri olmadığı açıklamasında bulundular. Yakalanan, gözaltına alınan isimlere bakınca işin çok karmaşık olduğu anlaşılıyor. Burada olayla ilgili bazı şahısların yakalandığı açıklandı. Ancak bunun ötesi ile ilgili bilgi yok.

Yani bu patlama nerelerde planlandı, arkasında hangi örgüt ya da istihbarat örgütü var bu belli değil. Suriye ve / veya Afrin de de planlanmış olsa bile durum değişmiyor.

Saldırıyı henüz üstlenen bir örgütün olmaması çok garip değil mi? Geçmişte eylemi yapmadığı halde sadece kendi reklamını yapmak için bile örgütlerin bu türden eylemleri üstlendiği örnekleri yaşanmıştı.

Ancak nedense bu “eylem” sahipsiz kaldı. Peki bu durumda oklar kimi ya da nereyi gösteriyor? Bu sorunun doğru cevabı “bir istihbarat örgütü” olabilir.

Burada Türkiye’ye ya da hükümete bir mesaj mı var, yoksa bazı odaklar ülke içinde yeni bir planı mı devreye soktu bilinmez.

İhtimaller çeşitli. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “PKK – PYD açıklaması “biraz aceleci gibi” duruyor.

Hükümet “politika aynı zamanda ihtimal ve gelişmeleri çabucak değerlendirip çıkarlara göre kullanma sanatıdır” düsturunu çok iyi kulandı şimdiye kadar ve bundan sonra da kullanacak gibi görünüyor. Yani -şimdilik- bombanın arkasında kimin olduğu belli değil ama kime yarayacağı belli.

Örneğin Soylu’nun, PKK – PYD’yi işaret etmesi eşsiz bir fırsatın yaratılmaya çalışıldığını gösteriyor. İçeride HDP ve 6’lı Masaya karşı söylem geliştirebilir, ABD’ye, “terör ile mücadele” ederken bu mücadelenin Suriye tarafının da olduğunu daha yüksek ses ile anlatabilirsiniz. Hatta Tıpkı Soylu’nun yaptığı gibi öfkeli şekilde ABD’ye çıkışabilirsiniz. Böylece ABD’nin Türkiye’ye karşı katılığı belki sona erer ve Washington Ankara’ya daha empatik yaklaşabilir. Değilse Suriye’ye operasyon için daha kararlı bir söylem kullanılabilir ve bu kez “canımıza tak etti, kimseyi dinlemiyoruz” çıkışında bulunulabilir.

İç kamuoyuna ise Suriye’de “terör odaklarına” yapılacak bir saldırı / operasyonun meşruiyeti anlatılabilir ve burada sağlanacak başarı içeride daha fazla oya tahvil edilebilir.

Bu eylem ayrıca yasal zemini çoktan hazırlanmış olan “Abdülhamit döneminin ruhuna dönüş” adımlarını daha da hızlandırmak için iyi bir sebep olabilir, “ülke terör ile mücadele ediyor” söylemleri ile siyasal partilerin ve toplumsal muhalefetin sesi kısılabilir hatta kesilebilir.

Daha eylem ile ilgili henüz doğru dürüst bir inceleme yapılmadan Soylu’nun bazı örgüt isimlerini ve bir coğrafyayı işaret etmesi Erdoğan tarafından da paylaşılan bir düşünce mi?

Erdoğan’ın Endonezya’ya giderken “terör kokusu” demekle yetinmesi neyin işareti? Soylu’nun ABD’y isuçlu ilan etmesinden sonra Erdoğan’ın Biden ile el sıkışması hükümet içinde orkestrasyonun kaybolduğu ve ayrı tellerden çalınmaya başlandığının göstergesi mi?

İlgililerin cevaplaması gereken başka sorular da var:

İçişleri Bakanı “iç iş olduğu yani bölgenin artık bizim olduğu” mesajını vermek üzere mi gitti Suriye’deki açılışa? Öyle ise o bölgelerden gelen birileri tarafından eylem yapılması bir sorumluluk oluşturmuyor mu?

Bu mesele sadece “dışarıdan gelen” birilerinin işi mi? İçeride zaten çok sayıda potansiyel bombacı yok mu? Bu gibilerin büyük tehlike oluşturdukları uyarıları neden dikkate alınmadı?

Bugüne kadar uygulanan Suriye politikasının meyvelerinden biri olan bu eylemin benzerini yapabilecek, yıllardır yaşadığı çatışma ortamında bomba / patlayıcı, silah yapımı ve kullanımında tecrübeli kaç isim Türkiye’nin her yerinde elini kolunu sallayarak dolaşıyor?

Bu gibilere odaklanmak yerine bu türden eylemler sonrası aynı klişelerin kullanılması, asıl tehlikenin potansiyel kaynağı olan anlayışa / dinamiklere / örgütlere / şahıslara alan açmıyor mu, gelecekte daha büyük eylemlere yol açacak bir aymazlığı körüklemiyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi