Kendini güncelleyemeyenlerin İslâm'ı güncellemesi

İslam'ı 70 defa ‘güncellematik’le yıkasanız da 'maslahat, devletin bekası, vatanın selameti' adına bireyin yaşam hakkına saldıramaz, zulme ve zalime taraftar olmayı caiz kılamazsınız!

Reis’in malum demecinden sonra tekrar esmeye başlayan ‘İslâm'ın güncellenmesi’ rüzgarı güncel seçim gürültüsünün katkısıyla da şimdilik dinmiş gözüküyor. Sonuçta su gibi akıp geçen bir seçim süreci daha bitecek ve biz bu konuları irdelemeye devam edeceğiz.

Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki; İslam’ı 70 defa ‘güncelleme suyu’ ile yıkasanız da ondan mesela bir OHAL’in, bir Örtülü Ödenek’lerin, KHK’ların, yargısız infazların, işkencenin, kadınlara şiddetin, israf ve lüksün, sığ-yobaz düşüncenin ve savaşlarda sivil kayıpların meşruiyetini çıkaramazsınız. Yine İslam'ı 70 defa ‘güncellematik’le yıkasanız da "maslahat, devletin bekası, vatanın selameti" adına bireyin yaşam hakkına saldıramaz, zulme ve zalime taraftar olmayı caiz kılamazsınız!

Yine isimlerini değiştirerek hakikatlarla oynayamız. Mesela: Zehire tiryak, zulme adalet ismini veremeyiz. Yalana siyaset, yolsuzluk ve rüşvete ‘akrabaya yardım’, frenleri patlamış zırhlı araçlarla gündüz ortasında kentin sokaklarında kentin sivillerini ezmeye ‘vatani görev’ diyemeyiz. Yine şiddete bulaşmamış hiçbir gazeteci, yazar ve siyasetçiye kısacası muhalife ‘terörist’ diyemeyiz. Bir cumhurbaşkanı adayını hapiste tutarak, canlı bir televizyon bağlantısını bile ona çok görmeye "adalet", uçan işsizlik, borç ve dolarlarla çökmüş ekonomiye ‘cesaret’ veya ‘kalkınma’ diyemeyiz.

Bu seçimin sonucu ne olursa olsun öncelikle iktidarın bayraklı camilerin sayılarını arttırıp içlerinde iftar yemekleri vermek gibi simge ve sembolleri istismar etmekten, ‘biz ve onlar’ gibi kutuplaştırıcı söylemlerden uzak durması kısacası son yüzyılın siyasal hastalığı popülist sevdadan vaz geçip İslâm’ın anlam ve özü üzerinden kendisini bir güzelce güncellemesi lazım. Millet İttifakı’nın ‘önce adalet’ deyip çoğulculuğun önemini içselleştirip tabana yaymakla, HDP’nin ise daha da radikal bir sol görüntü vermek yerine daha da dindar sol bir vizyonla kendilerini güncelleyebilmeleri, geniş kesimlerin ihtiyaç ve beklentilerine cevap olacak gibi duruyor.

İktidarıyla muhalefetiyle gergin toplumsal havayı yumuşatacak -Demirtaş espirilerinde olduğu gibi- bir sevgi diline, kucaklayıcı söylem ve icraatlara şiddetle ihtiyaç var. En azından birbirimize ‘selam’ vermekle başka, doların ateşini söndürmek için adaletten özür dilemekle işe başlayabiliriz. Cezaevlerindeki yüzlerce bebeği ve binlerce öğrenciyi gün ışığına çıkartmakla yolumuza devam edebiliriz. Tüm seçim ve ihalelerde eşit rekabet koşullarını sağlamalıyız. OHAL’i kaldırıp tam bir söz, fikir, eleştiri hürriyetini sağlayıp, gücü adaletli kanunlarla sınırlandırmalıyız. Tüm kimlik ve aidiyetleri hukukta eşit kılacak yeni bir toplumsal sözleşmeyle, hukuk devleti olma yolunda büyük adımlar atabiliriz.

Müslümanlar olarak Kur’an’ın zaten var olan ilmî değil ameli-pratik mucizesini toplumsal yaşamda temsil edebilirsek ki bunun da yolu adalet ve ahlaktan geçer o zaman ‘güncellemeyi’ başarmış olacağız.

Demek ki ihtiyacımız olan şey; Müslümanların öz malları olmadan sahiplendikleri Ortaçağ zihniyetini bir an evvel bırakıp insanlığın kronik ve aktüel sorunlarına ciddi olarak eğilmeleri ve İslam'ın bireysel, sosyal ve siyasal problemlere nasıl sağlıklı çözümler sunduğunu izah ve ispat etmeleridir. Zaten kendi yanlış okumalarını düzelttin mi, zihniyet ve tarihinle yüzleşip zamanın dilini konuştun mu kendini güncellemiş olursun. Yoksa; İslâm'ın güçlü, canlı kökleriyle, hakikaten taptaze prensipleriyle boğuşmak boşa zaman harcamaktır. Bu, şuna benzer; her yıl takvimini yeniler yani güncellersin fakat gün yine 24 saat, hafta 7 gün, yıl 365 gün olacaktır. Bu ana ve temel çerçeve dışına çıkmadan kendine yıllık, aylık ve günlük programlar çıkartmalısın.

Mesela ayrı ayrı makalelerin konusu edilebilecek bir ilk yazılı anayasa metnimiz ‘Medine Vesikası’ gerçeği vardır ki hala güncellenememiştir. Bir ‘İslâmda özerklik’ hakikatı, bir ‘çoğulculuk ve muhalefet özgürlüğü’ sorunumuz var ki hala akademik camia ve entelektüellerimizin yoğun ilgisini celp edememiştir.

İnsan iradesini hiçe sayan despot yönetimleri, kaba yöntemler ve şiddet dilini terk edip,  çoğulcu, özgürlükçü bir zihniyetle, şeffaf yöntemler, estetik, üretken ve yapıcı projelerle kendimizi güncellemek zor gözükse de mümkündür.

Hz. Muhammed’le beraber tüm dünya; huzur va’d eden çoğulcu, temiz model medeniyet iddiamızda samimiyetimizi görmek istiyor. Uluslararası toplum bizden düşmanlık stratejisi gütmemizi değil, Dünya bilimine, edebiyat ve ekonomisine katkı sunmamızı, beton değil yeşil kentler, barut değil barış kokan coğrafyalar inşa etmemizi bekliyor.  Elbette bu da iletişim ve diyalog kanallarının sonuna kadar açık olduğu; cehalet, şiddet ve yalandan arındırılmış sosyal bir atmosferde başarılabilinir.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2017 yılı yolsuzluk endeksinde Türkiye’nin 180 ülke arasında 81. Sıraya gerilediğini öğrenmiştik. Bu derekeyle Müslüman bir ülke olan TC, yolsuzlukta Hıristiyan Avrupa liginde şampiyon oluyor. Şimdi bu olguya dair İslâm’ın sahih duruşunu temsil edemezsen kendini aynı zamanda güncellememiş olursun! Zengin kaynaklarımızdan günümüze ışık saçan ibretlik tarihi bir olaya dikkat kesilelim;

"Bir gün Hz. Ömer hutbe okuyacaktı. ‘Ey millet, beni dinleyin ve itaat edin’ dedi. Cemaat içerisinden biri ayağa kalkıp ‘Seni ne dinler ne de itaat ederim.’ deyince...

Ömer: Derdin nedir?

Adam: Dün dağıttığın kumaş parçalarından bana düşen payımla kendime tam bir elbise yapamadım ama bugün görüyorum ki Sen’in üzerinde tam bir elbise duruyor…

Ömer: Oğlum Abdullah buradadır. Cevabımı O versin.

Abdullah: ‘Evet, babam Ömer’e düşen kumaş parçasıyla O da kendine tam bir elbise dikemiyordu. Ben kendi payımı O’na verdim ve böylece tam bir elbiseyi giyebildi.’ deyince adamın sorgulaması cevabını buldu ve: Ya İmam! Şimdi Seni dinliyor ve itaat ediyorum." dedi.

İşte gerçek şeffaflık işte sorgulayıcı millet ve işte halkının eleştirilerine cevap veren, güncel hesap verebilen, sorumluluğunun bilincinde İslâm’ın ilk Reisleri!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi