Muhammed Salar
Meşhur Çoban Hadisi ve Erdoğan
C. Başkanı Erdoğan, geçen hafta AKP'li 57 milletvekili ile biraraya gelmiş ve onlara Hz. Muhammed'in (a.s.m) bir sözünden alıntı yaparak; "Çobanlık kötü bir meslek mi? Bütün peygamberler çobandı. Hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden mesulsünüz. Peygamber efendimizin sözü var..." Demişti.
Evet; Peygamberimizin bu mealde bir hadis-i şerifi var fakat kamuoyunda çokça alerji uyandırdığı gibi, insanları güdülen sürüler derekesine düşüren bir anlam içermiyor.
"Hepiniz raisiniz ve hepiniz raiyetinizden sorumlusunuz!"
Buharî ve Müslim gibi hadis otoritelerince sahih kabul edilen bu kutlu sözde geçen
rai-raiyye kelimeleri gözeten-gözetilen, koruyan-korunan, idare eden-edilen, görev ve sorumluluk alan-veren anlamlarına gelip basitçe çoban-sürü olarak tercüme edilmiştir.
Sürü-çoban metaforundan ne anlamak gerekiyor?
Çoban-sürü istiaresi (edebiyatta benzetme sanatı) ile istisnasız her insanın bir yetki dairesinin olduğu ve bu yetki alanından sorumlu tutulacağı mesajı veriliyor.
Yoksa sözü edilen hadisten; akıl gözü kapalı, iradesi felçli halk yığınları ile keyfince sürüyü sövüp-döven sonra da önlerine yem serpip okşayan, güden idareci(ler) profilini çıkarmak açık bir çarpıtma ve hadis istismarıdır.
Nitekim; büyük alim Bediüzzaman, bu hadis'e dair çoban-sürü değil, doktor-hasta metaforu üzerinden açıklık getirmiştir.
"Farz ediniz ben bir hekimim. Şu çadır dahi eczahanedir. İçindeyim…
Umum köylerde veyahut evlerde çeşit çeşit hastalıkları teşhis etmiş, reçetesini yazmış, bir seçilmiş adam yanıma geliyor, reçetesini ibraz ediyor ki; "daü’l-cehl (cehalet hastalığı) ile başağrısı var" yazılıdır. Ben dahi fen afyonunu önce onların anadillerinde sonra da resmi dile dökerek veriyorum. Bir başkasının reçetesi…
İşte böyle bir hekimdir ki, vatan hastahanesinde biçare çocukları helâktan halâs eder." (İctimai Reçeteler II- Münazarat)
Anlayacağımız; memleket meseleleri koyun gütme basitliği ve kabalığı ile değil, belki bir doktor reçetesi yazma bilgi, uzmanlık, ciddiyet ve titizliği ile ele alınmalıdır.
İslâm'a göre bir insan kendisine verilen akıl, kalb, göz, kulak gibi cihaz ve organlarından nasıl mesul yani sorumlu ise toplumun kendilerine görev emanet ettiği idareciler de imza attıkları kararlardan ve yetki alanlarında olup-biten tüm eylemlerden mesuldurlar. Yani bir sorumluluk bilinci ve hesap verebilirlik kriteri de belirginleşiyor söz konusu beyandan.
Ayrıca; işlerin idaresi ve yönetimin dikey bir hiyerarşiden çok yatay karar mekanizmalarının katılımcılığı ile olacağını, sorumluluğun da tek yönlü değil, çift yönlü olarak paylaşılması gerektiğini bildiren ayetlerimiz var;
"Onların aralarındaki işleri ise istişare iledir..." (Şura; 38)
"Kendilerine gönderilenleri sorgulayacağımız gibi, gönderilen elçileri de sorgulayacağız!" (A’râf, 6)
Bu tespitleri ıskalamadan ülkenin panoramasını yine de çoban-sürü metaforu üzerinden okuyacaksak;
Ülkedeki tüm çöküş ve kokuşmuşluğa yeterince itiraz etmeyip adeta seyirci kalan muhalefet partilerinin, baroların, medya, diyanet ve STK'ların sorumluluğunu unutmadan;
Dahası; kendisine giydirilen açlık ve korku elbisesinden kurtulmak için yeterince çaba sarf etmeyip gözü önündeki nice ahlâksızlık, barbarlık ve hukuksuzlukları kanıksayan koca bir toplumun sorumluluğunu da hatırlayarak diyoruz ki;
Bir vali, bir belediye başkanı ve bir emniyet müdürü görevli oldukları kentteki yoksunluk ve yoksulluktan, intiharlardan, çevre kirliliğinden, çarpık kentleşmeden, orman yangınlarından, cinayet, gasp, darp, cinsel istismar gibi hukuksuzluklardan birinci dereceden mesul olup hesap verme konumunda öncelikli olan çobanlardır.
Biraz daha geniş dairede, ülke yönetiminde söz ve karar sahibi çobanların sorumluluğu ise çok daha fazladır;
2020 yılında 2 milyon 296 bin katılımcı ile gerçekleştirilen Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nın (YKS) sonuç raporuna göre;
Üniversite adayı 550 bin öğrenci barajın altında kalırken Temel Yeterlilik Testi’nde başarı, yüzde 40’ı bulmadı. Sıfır çekenlerin sayısı ise neredeyse 50 bin idi.
YKS’de TYT’ye giren adayların yüzde 24’ü fen bilimlerinde hiçbir soruya doğru yanıt verememiş, temel Matematik’te ise 399 bin aday sıfır çekmişti.
Bu sene YKS'deki durum daha da feci olabilir...
Beyin göçü, niteliksiz üniversiteler, beleş dağıtılan diploma ve ünvanlar, atanamayan öğretmenler, nepotizm gibi sorunları da eklediğimizde ülkenin yüzde yüz düşen eğitim kalitesinden, kurumlarda artan rezaletlerden kısacası ülkenin cehalet ve sefalet karnesinden bir numaralı sorumlu çoban Milli Eğitim Bakanı değil midir?
Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ne göre ilk yüz ülkenin içine giremeyen (En son 2020 yılında 128 ülke arasında 107. sırada yer alabilmişti.),
AİHM ve AYM gibi hukuk kurumlarının verdiği kararların açıkça çiğnendiği
TC'ye artık değil hukuk devleti kanun devleti gözüyle de bakılmıyor. Koca ülke ağzına kadar dolu hapishanelerle, işkence, kötü muamele, kadına şiddet, çıplak arama, on binlerce KHK mağduriyetleri ve yargısız infazlarla anılıyor ve tüm bunlardan sorumlu tutulacak çobanın da ülkenin Adalet Bakanı olması gerekmez mi?
Sağlık sektöründeki içler acısı durumun değerlendirilmesini TTB'ne havale ediyorum.
Yüzde yediyüz, yüzde bin artan suç oranlarını,
merhum Tahir Elçi'yi, Kemal Kurkut'ı, Ceylan Önkol'u, Gökhan Açıkkol'u, Halime Gülsu'yu, Deniz Poyraz'ı ve sıradanlaşan yüzlerce katl-intihar vakalarını hatırlatarak meşhur içişleri çobanının daha ayrıntılı değerlendirilmesini de Sedat Peker'e havale ederek diyorum ki;
Tarafsız, saygın uluslararası istatistik kurumlarının tanıklıklarına ve yaralı, derbeder toplum vicdanının şahitliğine dayanarak, yaşam kalitesi son derece kötü, mutsuz ve tutsak ülkenin çobanlarını yargılayacak bağımsız mahkemeler bulunmasa bile onların az ötede Sırat'ı yalpalamadan, rahatça geçmelerinin mümkün olmayacağı veya çok zor olacağı söylenebilir.
Pekiyi; Hakikat böylece tüm çıplaklığı ile ortada iken; cılızı-semiziyle ülke bürokrasindeki tüm çobanlardan sorumlu olan baş çoban ne yapıyor?
İstifa etmeyi düşünüyor mu? Yok!
Bin odalı sarayı bir bilim üniversitesine dönüştürmeyi düşünüyor mu? Yok!
Örtülü Ödenek'in üstündeki örtüyü çekip onu şeffaf görünür kılıyor mu? Yok!
Doların, faizin, iç-dış borçların ve enflasyonun ateşini düşürebiliyor mu? Yok!
25 milyon Kürd vatandaşı için Kürdçe anadilinde eğitime izin veriyor mu? Yok!
Erken seçime gidiyor mu? Yok!
İstifa etmek, özür dilemek erdemiyle tanışmayan bu bakanlarını görevden alıyor mu? Yok..!
C. Başkanı Erdoğan'ın hatırlattığı,
İslâm Peygamberinin bu güzel mesajına göre;
Ülkenin son yirmi yıllık tarihçesindeki tüm gerileme, düşüş, trajedi ve olumsuzluklardaki mes'uliyeti omuzlayacak, sorumluluğu üstlenecek bir baş çobanın olması gerekir ve O da;
lüks camiler açıp minarelerden okunan ezanların ses desibelini yükseltmekle meşgul
ülkede yükselen mağduriyet feryatlarını baskılayacak, mazlumiyet çığlıklarını duyulmaz kılacak icraatlardan olarak..!
Not; Bu makale ile Artı Gerçek'teki yazılarıma ara veriyor, hepinize özgür, mutlu ve hayırlı yarınlar diliyorum.