Doğan Özgüden
Kör testere iktidarına doğru...
Geçtiğimiz hafta insani değerlerden ve vicdandan nasibi olan her bireyi dehşete düşürecek iki haber birbirini izledi. İkisi de "kelle alma" üzerineydi.
6 Ağustos pazartesi günü Fransız Haber Ajansı'nın verdiği bir haber nedense Türkçe medyada pek yankı bulmadı. Oysa, Suriye İnsan Hakları Gözlem Merkezi (OSDH) kaynaklı habere göre köküne kibrit suyu ekildiği sanılan İslam Devleti'nin cellatları Suriye'nin Soueida ilinde rehin aldıkları Dürzi'lerden 19 yaşındaki bir öğrenciyi kafasını keserek idam etmişti.
İslam ve idam… Görünüş o ki iki kelime arasında kafiye benzerliğinin yanısıra fiili bir yakınlık ya da özdeşlik mevcut.
Bu haberin dünya medyasına yansımasından bir hafta önce, 1 Ağustos 2018'de, İslam dünyasının yeni lider adayı Recep Tayyip Erdoğan'ın Sivas'ta düzenlenen bir törende "İdam konusundaki hassasiyetimizi biliyorsunuz… Parlamentodan geçtiği anda benim için onaylamamak diye bir şey yoktur, onaylarım" dediği tüm havuz medyasında alkışlarla yansıtılmaktaydı.
Avrupa Birliği'ne üyeliğin idam cezasını benimsemekle bağdaşmayacağı gerçeğine de meydan okuyordu Reis: "Hans ne der George ne der buna bakmayız. Allah ne der buna bakarız."
Tayyip'in idam konusundaki ilk çıkışı da değildi bu…
İdam, çakma darbe girişiminden hemen sonra Tayyip'in siyasal gündeminde yerini almıştı. 6 Ağustos 2016'da Huber Köşkü çıkışında kendisini alkışlayan kalabalığın "İdam isteriz" yaygaraları üzerine tüm dünyaya meydan okuyarak şöyle diyordu: "Millet ne istiyor? İdam… Öyleyse parlamento bunu görüşmek durumunda. Parlamento milletin sesini bir kenara koyamaz. Efendim Avrupa Parlamentosu, AB ne der? Onlar kendi işlerine baksınlar. Parlamentodan çıkacak karar belirleyici olacaktır."
11 Mart 2017'de de Sultanbeyli'de halka seslenirken şakşakçıların idam talebi üzerine CHP lideri Kılıçdaroğlu'na da idamı destekleme çağrısında bulunmuştu: "Bakın bu konuda benim kanaatim belli. Sayın Bahçeli'nin kanaati belli. Fakat bu, anayasa değişikliği isteyen bir karar. Şimdi bugün yaptığı konuşmasında sayın ana muhalefetin başı 'Hadi getirin o zaman idamı' diyor. Tamam, sen idama var mısın, önce onu söyle!"
Bugün Meclis'te temsil edilen HDP'nin de, yaşamakta olduğu tüm iç sorunlara rağmen CHP'nin de Türkiye'de idam cezasının ihya edilmesine destek vermelerini beklemek abesle iştigalden başka bir şey değil.
Ancak tüm geçmişi siyasal infazlarla dolu MHP ile tabanı ve lider kadrosu iki yıldır idamcı kesilen AKP'nin oluşturduğu "Cumhur İttifakı" 24 Haziran seçimlerinde anayasa değişiklikleri için gerekli çoğunluğu sağlayamadığı için idamın bu parlamento tarafından ihya edilerek Tayyip'in onayına sunulması da şimdilik mümkün değil…
İdamın ihyası için tek olanak, olsa olsa, CHP ve İP'nin hali pür melalinden cesaret alan Tayyip'in ülkeyi yeni bir erken seçime sürükleyerek Meclis'te anayasayı değiştirecek Türk-İslam ubudiyetli bir çoğunluk sağlaması!
Ortadoğu'nun müslüman ağırlıklı ülkelerinde yaşananlar idamın toplum yaşamında hâlâ regülatör bir rol oynamaya devam ettiğini gösteriyor.
Kuşkusuz insanlık tarihi idamın her kıtada ve her rejimde farklı yöntemlerle uygulandıgını gösteren binlerce örnekle dolu.
İdam cezasının tamamen yasaklanması için yürütülen kampanyalara, Avrupa Birliği münderecatı gibi birçok uluslararası sözleşmelerde resmen dışlanmış olmasına rağmen devlet eliyle insan hayatına kıyma uygulaması çeşitli ülkelerde hâlâ sürüp gitmekte…
Amnesty International'in verilerine göre 2017 yılında dünyanın 53 ülkesinde 2.591 idam cezası verilmiş olup aynı yıl bu ülkelerden 23'ünde toplam 993 kişi idam edilmiş bulunuyor. Yine aynı kaynağa göre, hâlâ idam cezası infaz eden ükelerin başında sırayla Çin, İran, Suudi Arabistan, Irak ve Pakistan geliyor.
Uygulanan infaz yöntemleri ise sırasıyla kafa kesme, asma, uyutucu enjeksiyonu ve kurşuna dizme...
İdam cezasının AB uyum yasaları çerçevesinde yasallıktan çıkartıldığı 2002 yılına kadar Kemalist Türkiye'de uygulanan infaz yöntemi hep idam sehpasında öldürme şeklinde olagelmişti. 1920 ile 1984 arasında 15'i kadın olmak üzere 712 kişi idam edilmişti.
Tabii ki bu hesaba Kemalizm'in muhaliflerini temizlemek için kurulan istiklal mahkemelerinin büyük metropollerde ve özellikle de Kürdistan'da astırdığı insanlar dahil değil.
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Başbakan Adnan Menderes ile bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildi.
12 Mart 1971 muhtırasından sonra bu kez Mecliste "3'e 3" ulumaları arasında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamına onay verildi ve dünya çapındaki protestolara rağmen üç genç devrimci asılarak katledildi.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra yaşı tutmayan devrimci Erdal Eren de dahil 50 kişi darağaçlarında yaşamını yitirdi.
En son 1984'te İlyas Has ve Hıdır Aslan'ın asılmalarından sonra Meclis hiçbir idam dosyasını görüşmedi.
TBMM 3 Ağustos 2002'de "savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar hariç" idam cezası kaldırıldı. Barış zamanında da idam cezasının kaldırılmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6. Protokol'ü 15 Ocak 2003 tarihinde imzalandı.
7 Mayıs 2004 tarihinde gerçekleştirilen değişikliklerle idam cezasının kalıntıları anayasadan da, yasalardan da tamamen ayıklandı.
Üstelik de AKP iktidarının ilk yıllarında gerçekleştirilen bu değişikliklerden 14 yıl sonra idam cezasının ihyası Türkiye'nin gündemine yeniden bir karabasan gibi çökmüş bulunuyor.
Olur da günün birinde Tayyip diktası TBMM'de anayasal değişiklik yapabilecek çoğunluğu sağlayarak idam cezasını ihya ederse, hangi infaz yönteminin uygulanacağı ayrı bir tartışma konusu olabilir.
Cumhuriyetin pratiğindeki tek infaz yöntemi idam mahkumunu darağacında sallandırmak olagelmişti, ölüm cezası ihya edilirse bu yöntemin uygulanması pek de şaşırtıcı olmayabilir.
Ne ki şu anda Türkiye'ye tüm referanslarını islamiyetten alan müstebit bir iktidar hükmediyor.
İslam'da ise darağaçlarının yanısıra kafa keserek infaz etme diye bir yöntem de var, uygulanması ta peygamber Muhammed'e kadar uzanan...
Değerli tarihçi Ayşe Hür 12 Ekim 2014'te Radikal'de yayınlanan "Kafa kesmenin kısa tarihçesi" başlıklı yazısında şöyle diyor:
"İslam dünyasında düşmanın nasıl cezalandırılacağına dair ilk örnek Hazreti Muhammed tarafından verilmişti. İbn-i İshak’ın (ö.768) anlattığına ve daha sonra başka yazarların da tekrarladığına göre Hendek Savaşı’nda Mekke'lilere yardım ettikleri gerekçesiyle, 15 Nisan 627 tarihinde Beni Kurayzalıların mahallesi sarılmış, teslim olmalarına rağmen 400 ila 900 arasında erkek kafaları kesilerek öldürülmüş, kadın ve çocuklar köle edilmiş, malları müsadere olunmuş."
"Kafa kesmenin (ve de bugün İslamcı terör örgütlerinin sıkça başvurduğu fidye istemenin) Kuran’da da yeri var. Kıtal (yani savaş) Suresi'nin 4. Ayeti şöyle diyor: 'Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin; Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz.'
"Enfal Suresi’nin 12. Ayeti de şöyle buyuruyor: 'Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına!'"
Artık hangisi olur bilinmez, idam sehpası mı, kafa kesme mi?
İslam'ın Şii kanadının başını çeken İran'da sehpada sallandırma, Sünni kanadının başını çeken Suudi Arabistan'da ise kafa kesme geçerli…
Tercih Tayyip ile onun alkışçılarına kalmış…
Osmanlı'yı her planda diriltme pek revaçta olduğuna göre, idam yöntemleri konusunda onun tarihinden de örnek alınabilir.
Örneğin yeniçerilere "cellat satırı", hanedan üyelerine "kementle boğdurma", devlet adamlarına veya halktan birine "kılıçla kelle alma", müslüman kadınla zina yapan ya da islama hakaret eden hristiyanlara "kazığa oturtma" yöntemleri…
Tayyip'i "reis" yapan kitleden bu vahşi uygulamalara bir tepki gelir mi?
Gelir mi gelmez mi bilmem ama, nefret edilen kişiler için öç duygusunu "Kör testereyle keseceksin!" diye açığa vuranların pek de az olmadığı bir toplumuz.
Gidiş maalesef böyle… Kör testere iktidarına doğru…
Çetin Altan'ın ünlü sözü: "Enseyi karartmayalım!"
Aman enseyi kör testereye de kaptırmayalım!