Deniz Durukan
Korkmak için yanlış zaman
Görkem Karabudak’ı Çilekeş ve Bubituzak gruplarından tanıyoruz. Bu grupların kurucu kadrosunda olan Karabudak, aynı zamanda Çilekeş’in hem solisti hem gitaristi olarak da yer almıştı rock sahnesinde.
Karabudak, çok yönlü ve usta bir müzisyen. Aranjör, prodüktör, şarkı yazarı ve enstrümanist olarak birçok önemli müzisyenle çalıştı, sahne aldı, şimdilerde müzikal kariyerine çıkardığı teklilerle devam ediyor. En son çıkardığı “Kaygılar Park/ Korkmak İçin Yanlış Zaman” adlı şarkıda müzikal tavrını genişlettiğini, estetik açıdan, yazdığı her şarkıda çıtayı yükselttiğini görüyoruz. Yaptığı solo teklilerin her birinde, saykodelik tarzın, yer yer elektronik rock’ın kendini duyurduğunu, katmanlı bir müzikal yapının dinleyeni kucakladığını görüyoruz. İşin açıkçası, yazdığı şarkılarla bir kez daha güçlü bir çıkış yapıyor Görkem Karabudak.
2021 yılında çıkardığı ilk solo teklisi “Akılsız Başın Sürgünü” ile başlayan solo kariyerinden bugüne dek, şarkılarının sözel anlamda da bütünlüklü olduğunu söylemek gerek. Bu üç yıllık zaman diliminde, şarkılardaki özne ya da anlatıcı aynı yerden sesleniyor ve içindeki kuyu zamanla daha da derinleşiyor.
Kuyunun içi bir girdap olarak yansıyor şarkılara. Şarkıların bende yarattığı başat duygunun karşılığı girdap oldu. Girdabın içinde dönüp duran insanın görüntüsüydü bu. Hep aynı yerde dönüp durmanın, aynı meselelerle boğuşmanın yarattığı koyu karanlığın içinde, durmaksızın dibe çekilen insan… Hep dibe, bir kuyunun en derin yerine…
Ayrıca, hem kişisel olanın hem toplumsal olanın girdabını anlatıyor bu şarkılar. “Kaygılar Park/ Korkmak İçin Yanlış Zaman” şarkısında geçen “kaygılar parkında savruluyorum gözden ırak… gaipten çığlıklar” sözleri, “Ne Neşesi Kaldı Ne de Dengesi “şarkısındaki “elde kalan yine dünün aynısı/ dönüyor başım”, “Cinler Tepemde” şarkısındaki “her baştan başlayış öncekinin sonucu”, “Akılsız Başın Sürgünü” şarkısındaki “düştüm bilinmezlik girdabına/ dönüyorum bir sağa bir sola/ cismim ayrı, ruhum ayrı…/ dibini kazdıkça sonsuz ve soluksuz/ olasılık çemberinde kapana kısıldım” sözleri, çıkışsızlığın, sürekli aynı sonuçlara varmanın, bir yere gittiğini sanırken aslında hiçbir yere gidememenin, kapana kısılmış yaşamların, tutsaklığın dışavurumu.
“Cismim ayrı, ruhum ayrı” sözleri de benliğin parçalanmasına, kendini kaybeden, kendini yiyip bitiren insanın çaresizliğine gönderme olarak okunabilir. Şarkıların karanlık bir atmosferi var bu anlamda. Bu karanlık atmosferin kendini çok yoğun hissettirdiği “Cinler Tepemde” şarkısında, gotik unsurlar da var. Şarkıdaki anlatıcı, kendisine musallat olan illetin “asırlık cinler” olduğunu söylüyor ve “Tekin değil sağım solum/ Önüm arkam ölüm kalım” diyor. Ensesinde dolaşan, silleler savuran bu hoyrat ruhlar, asırlardır süren gerilimin, bize reva görülen kaosun simgesel anlatımı aslında. Peki çare ne? Sonunu düşünmeden yola çıkarak, boydan boya şu alemin tozunu atarak kurtulabilir miyiz bu sıkışmışlıktan? Sanırım hayır! “Çıktım yoldan bir an düşünmeden sonumu/ Attım boydan boya şu alemin tozunu” dedikten sonra ekliyor çünkü Görkem Karabudak: “Her baştan başlayış bir öncekinin sonucu/ Yeterince ölmeden anlamazsın bunu”. Demek ki, yeterince ölmekten başka seçenek bırakmamışlar bize.
Aklın girdabında boğulmak da var şarkılarda. Kurgulanan anlatıların da sana musallat olması denilebilir buna. Mesela Gülinler ile söylediği “Toplar Tüfekler” adlı şarkısında dikte edilen kurgusal yaşamların, savaşların, karanlığın, güç kavgaların eleştirisi yapılır. “Kimlerin derdi kimleri germiş yine ah! Patlar durur başımızda toplar tüfekler/ Kimlerin savaşı bu böyle … baktıklarımız kimlerin aynısıydı öyle, kimler inandı kimler masaldır dedi bak…/ sandığımız biz değiliz” sözleri oyunu kuranlarla, oyunun kurallarına hapsedilenleri anlatıyor Görkem Karabudak. Bir durum tespiti yapıyor. O kurulan çemberinin içinde kalan insanın çıkışsızlığı yine bu şarkıda da beliriyor. “Baktıklarımız kimlerin aynısıydı öyle” sözlerinde oyun kurucuların, kuralları belirleyenlerin zihniyetini, yüzlerini her yerde görebileceğimizin altını çiziyor.
İsimler, kişiler değişse de bu zorbalığı devam ettiren yeni zalimler her zaman dünya sahnesinde yerini alır. O yüzden zalimin olduğu yerde korkmak için yanlış zaman diyor Karabudak. Hesapları almanın ve bu çemberden çıkmanın gerekliliğinden söz ediyor. İp üzerinde sarhoş gibi dolaşmak, sandığımızın biz olmadığı gibi ifadeler uyutulmanın, kandırılmanın tezahürü. Oyunu kuranlar varsa oyunu bozanlar da olacaktır. Görkem Karabudak şarkılarının alt metninde bunu duyuruyor. Kaygılar park olsa da, Tuğçe Şenoğul’la beraber yazdıkları şarkıda söylediği gibi, bu “kopkoyu bir yolculuk” olsa da, artık korkmak için yanlış zaman.
MAYA PEREST- ÜÇ ÇİÇEK
Maya Perest genç bir müzisyen. Çocukluğunda konservatuarda aldığı piyano eğitimi, sonrasında Fransa’daki öğrencilik yıllarında yazdığı çok dilli bestelerle müzikal yolculuğunun ilk basamaklarını çıkan Maya Perest, 2022’den beri şarkılarını dinleyiciyle paylaşıyor. Son çıkardığı tekli olan “Üç Çiçek”le tarzını iyice belirginleştiriyor. Ya da kendini, sesini buluyor. Henüz müzikal yolculuğunun başında olsa da, söylediği şarkılar, nereye doğru evrileceğine dair fikir veriyor.
Folklorik özellikler taşıyan şarkılar bu dönemin duygusuyla yazılmış. Joan Baez, Tülay German gibi müzisyenlerin müzikteki izleği muhtemelen ona ilham vermiş. Perest’in şarkılarında, bu müzisyenleri dinlerken hissettiğiniz duyguyu yakalıyorsunuz. Ancak Perest’in kendine has bir yorum ve seçilebilir bir üslup yarattığının da altını çizmek gerek. Çok duru, çok temiz bir ses. Aynı zamanda büyük bir sadelikle yorumluyor şarkılarını. Perest’in sesindeki tınıda sadelik parlıyor.
“Üç Çiçek” şarkısındaki yorumu, bu sadeliği daha da büyütüyor. Şarkıdaki üç çiçek metaforu, sen, ben ve umudu işaret ediyor. Aşk üzerine yazılmış yanık bir sesleniş bu. Aşkın özneleriyle birlikte, yine şarkıda geçen, üç nefes dediği; yarınlar, düş ve sonsuzluk kavramları şarkıyı besleyen duygular olarak öne çıkıyor. Bu şarkıda sözü edileni, yaşanan aşkın ileriye taşınmasına dair, karşılıklı olarak verilmiş bir söz olarak da okuyabiliriz.
Şarkının sözlerini Dündar Hızal ile birlikte yazmış Perest. Geçen yıl çıkan “Yok Bana Bu Cihanda” şarkısında da Dündar Hızal’ın ortaklığı var. Özellikle “Yok Bana Bu Cihanda” şarkısıyla dikkat çeken Perest, bu şarkıyla hem kendi meselesini hem de insanlığın içinde bulunduğu çıkmazı duyuruyor. Şarkının teması yalnızlık, yersizlik, yurtsuzluk üzerinden kuruluyor ve yaşadığımız dönemin sorunları, belirsizliğin hâkim olduğu bu yeni dünya düzeninde insanın her anlamda sürgün bir yaşam sürmesi, gurbet duygusuyla birlikte ele alınıyor.
Kuşkusuz, bu bağlam içinde hiçlik duygusu da kendini gösteriyor. Mesela “Benim Yüzümden” şarkısında, “hiçlik var aramızda/ ve ipin ucu kaçtı” diyor Perest. Böylece, hem aşka hem insana dair olan hataların, düşülen boşlukların, hüzünlerin hiçlikle birlikte ele alınmasına, birlikte yorumlanmasına neden oluyor. Bunun altında yatan asıl sebep, değersizlik duygusu. Aslında değersizlik duygusunu daha geniş bir açıdan değerlendirmek gerek. Maya Perest’in yukarıda andığım ve anmadığım diğer şarkılarına bakınca, insanın yalnızlık duygusunun yersizlikle, aşk duygusunun da yarayla özdeşleştiğini görüyoruz. Buradan bakılınca, onun yansıttığı değersizlik duygusunu evrensel bir sancı olarak değerlendirmek gerek.
Şarkılarda derin bir hüzün ve onun yarattığı melankolik bir atmosfer var. Bu, insanın hüznü elbet. Ama Maya Perest’in sesinde üç çiçek usulca açıyor; bana, sana ve umuda.