Ali Duran Topuz
Korkmakta haklılar, göçüp gidecekler gölgesiz!
Korkuyorlar. Korkutma çabaları ondan.
Üsküdar meydanında Milli Savunma Bakanlığı çadır kurmuş, giriş kapısının ön tarafında iktidar partisinin propaganda aracı var, çadırdan bağımsız tabii canım, MSB “dijital gösteri” yapıyor, içerde. Çadırın önünde tam teçhizatlı askerler var, içerde, etrafta subaylar, erler ve (yok canım AK Partili değildir) sakallı siviller dolanıyor. Mikrofon meydandaki bütün seçim çadırlarından çıkan sesleri bastırıyor, yürüyüş kararı sesleriyle.
Seçim meydanında savunma bakanlığının ne işi var dersek, “Orası meydan, seçim başka o çalışma başka” derler. Sormuyoruz. Biliyoruz: Biz yurttaşlar için seçim söz konusu olabilir, onlar, iktidarı elde tutanlar için bir tür savaş var. Yoksa meydanda “silah gösterme”nin ne anlamı olabilir? İki laftan biri niye ihanet, öbürü niye kurşun olur? “Çok güçlüler, devlet ellerinde, asker ellerinde, polis ellerinde, vermezler” duygusu yaratmak maksat. İktidar biçimleri, kurmak istedikleri rejim, bir savaş tasarımına dayanıyor zaten: Biat eden eder, etmeyene yasak, hapis, cop, gaz… Ekonomik ve bürokratik oligarkların elindeki para ve silahlı güç eşliğinde çaresiz bırakıp yoksullaştırma, yoksunlaştırma rejimi bu. Korku bu rejimin silahlarından biri. O darbe lafları, o yedirmeyiz güzafları, o 15 Temmuz hatırlatmaları buradan çıkıyor.
Korkuta korkuta sekiz yıldır ayakta durmaya çalıştılar. Şimdi ayaklarını bastıkları yer oynuyor, yürüdükleri yol sallanıyor, güvendikleri dağlarda kar var boran var, dolu almıyor, boş dolmuyor. Şimdiki korkutma çabaları artık kendi korkularından. Muharrem İnce çekilince çok üzüldüler, belki yüzde 1-2 alır da ilk turda kaybetmeyiz hiç değilse diye umuyorlardı.
Soğanı patatesi aşağılama pozlarına bakmayın, soğanın ne demek olduğunu biliyorlar. Alevi düşmanlığında bir tutamak bulamadılar. Kürtleri kandıracak bir oyun kuramadılar. Zulümleri arta arta tahtlarını sallayacak hale geldi.
Yol açtıkları yoksulluğa yenilecekler. Dışladıklarına yenilecekler. Zulmettiklerine yenilecekler. Dillerindeki öfkeye yenilecekler. Nutuklarındaki kine yenilecekler. Aşağıladıkları koalisyon fikrine yenilecekler. Lanetledikleri bir arada yaşama imkanına yenilecekler.
…
Şafaktan korkuyorlar..
Görmekten,
Duymaktan,
Dokunmaktan korkuyorlar.
Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan,
Sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar,
Sevmekten korkuyorlar
…
Haklılar. Basit bir seçim değil bu. Korkunun, hıncın, öfkenin, küfrün, baskının, asık suratın, barbarlığın seçimiyle umudun, söyleşinin, direncin, empatinin, güler yüzün, dayanışmanın, uygarlık imkânının seçimi.
Biz seçimi yapalım, sonuç belli. Herkesin iki oyu var, benimki belli. Bir oy Yeşil Sol Parti’ye, bir oy Kemal Kılıçdaroğlu’na.
Üstünü Ahmed Arif getirsin:
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!