Kürtler TİP’e neden kırgınlar?

Kürtler ve dostları safları sıklaştırmak, güçleri birleştirmek istiyorlar. Hem batıda hem doğuda en etkin isimlerle ve kampanyalarla büyümek istiyorlar. Oysa zaman geriye yol alıyor. Kürtler, “Batıda TİP, Doğu’da HDP” denklemine ikna edilmeye çalışılıyor.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nda, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) en az 41 ilde kendi logosuyla seçime girecek olması üzerine başlayan tartışmalar hız kesmiyor. Bu tartışmaların birkaç boyutu var. En çok vurgu yapılan başlık, bu durumun yaratacağı matematik sonuçlar. Bir tarafta 20 milletvekilinin AKP’ye kaptırılması ihtimalini dillendirenler, diğer tarafta yeni Türkiye’de güçlü bir sol için inanılmaz bir fırsat yakalandığına inananlar var.

Henüz tartışmaya pek vakit bulamadığımız bir başka boyut ise “Kürtlerin yeniden yalnızlaştırılacağı” kaygısı ile öfkelenen ve kalbi kırılan kesimler.

Gelin önce cezaevlerinden gelen mesajlar ile hareketlenen sürece sondan başlayarak bir göz atalım.

Kocaeli F Tipi Cezaevi’nde 2016’dan bu yana tutuklu bulunan eski Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak, bir mektup kaleme aldı. Metnin son bölümünde şöyle yazıyor:

"Öyle görülüyor ki, Emek ve Özgürlük İttifakı bir seçim ittifakı niteliğinde değil. Ortak cumhurbaşkanı adayı yok. Ortak seçim listesi de olmayacaksa, bu ittifak artık bir seçim ittifakı niteliğinde değildir. Sayın Erkan Baş, artık baraj kaygısı olmadığı için çok oy alacaklarını söylüyor. Evet, ittifakta olmak TİP için %7 barajını ortadan kaldırıyor ancak, barajı Kürtler yıllarca büyük emekler vererek, bedel ödeyerek anlamsız hale getirdi. HDP 7 Haziran’da barajı yıktı."

Edirne Cezaevi'nde 2016 yılından beri tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Kışanak’ın mektubundan sonra sosyal medya üzerinden şu açıklamayı yaptı:

“Mecliste, alanlarda ve cezaevlerinde yıllardır direnen sosyalistler olarak, Türkiyeli tüm yoldaşlarımızı parlamentoda en güçlü şekilde görmek istiyoruz. Her bir arkadaşımız birbirinden değerlidir, yıpratılmaları asla doğru olmaz. Tek bir milletvekilliğinin bile geleceğimizi belirleyeceği bu seçimde Türkiye'nin tüm sosyalistlerini, tüm demokratlarını Yeşil Sol Parti listelerine güç vermeye, güç almaya çağırıyoruz. Gültan Başkanımızın çağrısını yerde bırakmayalım.”

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, bu eleştiriler karşısında “Saray rejimine karşı mücadele bütünlüklü bir özgürlük mücadelesidir. Bunun bir yanı da cezaevlerindeki tüm siyasi tutsakların özgürlüklerine kavuşmasıdır. Bunu henüz başaramamış olmanın yükü omuzlarımızdayken, hukuksuz biçimde tutsak edilmiş yoldaşlarımızla herhangi bir tartışmaya girmek siyasal kültürümüze ve anlayışımıza aykırıdır” diye başlayan bir metin kaleme aldı.

Bu metinden, özetle, “eksik olmasınlar, fakat bizler ne yaptığımızı iyi biliyoruz” anlamı çıkarsak Erkan Baş’a haksızlık etmiş olmayız.

Yeni seçim sistemi oturmuş değil. Her ittifak içinde, partiler arasında ortaya çıkan “çıkar çatışması” bu sistemin doğasında var. Bu durumun yarattığı stres, ittifaklarda ciddi sorunlara yol açıyor. Listeler açıklanana kadar kalan süre daha da büyük sorunlara gebe olabilir.

Matematik uzmanlarının dahi hemfikir olamadığı, anket sonuçlarında dahi net verilere ulaşılamayan kayıp / kazanç hesabı bu yazının konusu değil. Boyumuzun ölçüsünü seçimlerde göreceğiz. Ne desek bir karşılığı yok şimdilik.

KÜRTLER YALNIZLAŞTIRILIYOR

Sorun sadece rakamlar değil…

Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak TİP’e neden kırgınlar?

HDP seçmeninde TİP’e karşı gittikçe büyüyen bu öfke neden?

TİP, bir siyasi parti olarak büyüme çabası içinde ve kendisini eylemlerini savunabilir bir pozisyonda.

Bu açıklamalar başta Kürtlerde ve HDP dünyasında neden yeterli olmuyor?

Kürt siyasi hareketi, Türkiye solu tarafından dışlanmış bir gelenekten geliyor. Türkiye solu tarihinde, Ermeni soykırımı ve Kürt sorunu gibi tehlikeli meselelerde pek de iyi bir sınav verilmedi. Devletin kırmızı çizgileri Türk olanda başka, Kürt olanda başka, Ermeni olanda başka tezahür etti. Meselelerin “devrimden sonra çözülür” klasöründe bekleme süreleri, beklenenden uzun sürdü.

Kürtler son düzlükte bu durumu tersine çevirerek Türkiye’nin ötekilerinden oluşan bir “Nuh’un Gemisi” inşa ettiler. Halkların Demokratik Partisi, kendi varlığına bir siyasi parti olma kimliğinin çok ötesinde hedefler koydu ve bunu başardı. Nuh’un Gemisi, %15 bandına ulaştı, memleketin geleceğinde söz sahibi olacak gücü buldu. Demokratik değerlerin sigortası oldu.

Bugünlerde TİP’in kullandığı “HDP’ye oy vermeyecek olan kesimlerin oylarını alacağız” söylemi kısa bir süre önce Selahattin Demirtaş’ın ve HDP’nin en güçlü siyasi söylemiydi. HDP batıda da Kürt sorununu önceleyen, öncelemekte haklı olan, devletin tüm kırmızı çizgilerini geriletmiş bir hareket haline geldi. HDP sayesinde demokratik muhalefet can suyu buldu. HDP’ye oy vermeyecek olanlar Kürt sorununu öğrendi, anladı. Ermeni soykırımını bildi, fark etti. Doğu’nun derdi ile Batı’nın derdi birleşti. HDP bir çekim merkezi haline geldi.

Cumhurbaşkanını da, yeni hükümeti de, yeni anayasayı da onlara sormadan yapamıyor artık memleket.

HDP, hala bunun bedelini ödüyor…

Karşı donanmalar birleşip Nuh’un Gemisi’ni varacağı limandan uzak tutmak için öyle bir top atışına başladı ki bu gelenek en güzellerini toprağa verdi, zindanlarda yitirdi, binlerce iyi insan işkenceden geçti, tutsak oldu, sürgün oldu. Gemi hala yüzüyor fakat bunun Kürt halkına düşen bedeli büyük oldu.

Kürde selam vermek, Kürdün acısını paylaşmak yeniden en büyük suç sayıldı. Batı’da büyüyen bilinç durdurulsun diye ibret-i alem tutuklamalar yapıldı. Kürtleri yeniden yalnızlığa ittiler. Koca bir halkı “marjinal” saydılar.

Bu dönemde gemiden inen de çok oldu. TİP milletvekili Ahmet Şık’ın HDP’den istifası, Ayhan Bilgen’in garip dönüşümü, Altan Tan’ın ağır ithamları gemiden inenlere örnek sayıldı.

Artık HDP’ye oy vermeye mesafeli batılı seçmeni ikna etmeye gerek yok. Onlar için daha güvenli bir gemi inşa edilmiş durumda. Soykırımları anmadan, Öcalan’a uygulanan tecridi görmeden, Rojava’da olan bitene mesafeyi koruyarak da devlete kafa tutabilir yeni bir sol mevcut. Resmi bayram kutlamalarıyla, Kemalizmin ruhuyla kurulan bir sol ne kadar yeni olabilir, bilemeyiz. HDP’den önce de klasik sol böyleydi zaten.

Kürtler ve dostları, Nuh’un Gemisi ağır bombardıman altındayken her zaman yaptıkları gibi safları sıklaştırmak, güçleri birleştirmek istiyorlar. Hem batıda hem doğuda en etkin isimlerle ve kampanyalarla büyümek istiyorlar. Oysa zaman geriye, HDP öncesine doğru yol alıyor. Kürtler, “Batıda TİP, Doğu’da HDP” denklemine ikna edilmeye çalışılıyor.

Kürtler yalnızlaştırılıyor.

TİP, filikaları suya indiriyor ve daha güvenli sulara doğru yol alıyor.

Kürtlere ayıp oluyor haliyle…


Hayko Bağdat: 1976 yılında Rum bir anne ve Ermeni bir babanın dördüncü çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. 1994’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü‘ne başladı. Babasının beklenmedik vefatı sebebiyle eğitimini tamamlayamadı. 2002'de Yaşam Radyo’da Türkiye’de ilk azınlık sorunlarını gündeme taşıyan “Sözde Kalanlar” programı ile gazeteciliğe başlayan Bağdat, Türkiye’nin önemli basın organlarından gazetecilik, köşe yazarlığı ve yorumculuk yaptı. 2007'de katledilen Hrant Dink’in ardından kurulan ve adalet arayışını sürdüren “Hrant’ın Arkadaşları” ekibinin kurucuları arasında yer alan Bağdat’ın “Türkiye’de Ermeni ve öteki olmayı” anlatan ilk kitabı ‘Salyangoz’ 2014’te, ikinci kitabı ‘Gollik’ 2015 yılında, üçüncü kitabı ‘Kurtuluş Ҫok Bozuldu’ ise 2016 yılında okurlarıyla buluştu. Kitabından esinlenerek kurguladığı tek kişilik gösterisi Salyangoz, 2016’da seyirci ile buluştu. 2017’de Almanya’ya taşınan Bağdat, Berlin’de gazeteciliğe ve üretmeye devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hayko Bağdat Arşivi