Küskün seçmen

31 Mart'taki seçim sonuçlarını etkileyecek önemli faktörlerden biri ‘küskün seçmenler’. Muhalif cepheye duydukları tepkiyi sandığa gitmeyerek ifade etmek isteyen pek çok insan var. Oysa oy vermekten vazgeçmek kendi kendini cezalandırmak anlamına geliyor.

Yerel seçimler kime sorsanız ‘bıçak sırtı’. Özellikle nefesimizi tutmuş, sonucunu beklediğimiz İstanbul seçimleri için durum böyle. Daha önce muhalif cephenin ortak desteğiyle seçimleri kazanan Ekrem İmamoğlu bu kez CHP örgütü ve daha çok kendi karizmasıyla, neredeyse ‘tek başına’ bu seçimleri kazanabilecek mi? Kazanması, Türkiye’nin demokratik kesimlerine nefes aldıracak. Hem ülkenin en büyük kentinin demokrat bir ekiple yönetilmesi, hem de Erdoğan iktidarının bir gün sona erebileceği umudunu canlı tutacağı için İmamoğlu’nun kazanması önemli. Kazansa da kazanmasa da Türkiye siyasetinde önemli bir değişim başlayacak, bunu da seçimden sonra çokça konuşacağız, bu muhakkak.

Seçim sonuçlarını etkileyecek önemli faktörlerden biri ‘küskün seçmenler’. 2023 genel seçimlerinde, zafere bu kadar yaklaşmışken Millet İttifakı’nın kaybetmesi, kitlelerde büyük bir moral bozukluğu yarattı. Başta Kılıçdaroğlu ve CHP’ye olmak üzere muhalif cepheye duydukları tepkiyi sandığa gitmeyerek ifade etmek isteyen pek çok insan var.

Türkiye’de toplumun geneli için politik davranış, seçimlerde oy kullanmaktan ibarettir. Sivil toplumun zayıf olduğu, ifade özgürlüğü ile gösteri ve yürüyüş haklarının kısıtlandığı, hatta kullandırılmadığı ülkemizde dost sohbetleri dışında bireyler politik tavrını oy kullanarak gösterir. Seçimlere katılımın dünyanın diğer ülkelerine göre çok yüksek olmasının temel sebebi bu. Toplumun tavrını sandıkta belli ettiği, pek çok başka mekanizması çalışmayan bir ‘sandık demokrasimiz’ var. Şimdi muhalif seçmenin bir kısmı bu geleneğe uygun tavır göstermeye hazırlanıyor. Üzerindeki siyasi ve ekonomik baskı arttığı halde kendisini temsil eden partilere oy vermeyerek onları cezalandırma hesabı içinde. Bu siyasi harakirinin nasıl bir sonuç doğuracağını ince ince hesapladıklarını sanmıyorum. Siyaset tarafından tamamen yalnız bırakıldıklarını, sadece bireysel çabalarıyla hayata tutunabildiklerini düşünen insanlar için Türkiye’yi kimin yönettiği bir süre sonra önemini yitiriyor.

Siyaset bilimci Prof. Dr. Seda Demiralp bu durumu, yani siyasi ilgisizliği ‘seçmen apatisi’ olarak tanımlıyor. Genel seçimlerin hemen ardından, ‘muhalif enerjinin söndüğü’ günlerde yaptıkları bir araştırmada bu oranın üçte bire kadar yükseldiğini tespit etmişler.

Elbette yerel seçimlere yaklaştığımız şu günlerde o ilk şok azalmıştır ve kitleler tekrar politize olmuştur, ama hala pek çok kişinin sandığa gitmeyeceğini tahmin edebiliyoruz. Prof Demiralp, AKP’nin de bu durumdan yararlanmak istediğini, toplumsal kutuplaşmadan uzak durup CHP seçmenini kışkırtıp politize etmemeye çalıştıklarını anlatıyor. Çünkü bu seçimde oy kullanmayanların büyük bölümü CHP seçmeni olacak.

Bu siyasi apatinin, ya da küskünlüğün sonuçlarını kendi çevremizde de her gün görüyoruz. Ayak üstü kısa siyasi sohbetlere giriştiğimiz mahallenin esnafı, iş yerindeki beyaz yakalı arkadaşımız ya da sosyal medyada finansal analizlerini takip ettiğimiz ekonomi profesörü… Hemen her kesimden birilerinin bu seçimde oy kullanmayacağını söylediğine şahit olabiliyoruz. Ekşi sözlükte ‘oy kullanmayacağım’ diyenler, “hepiniz aynısınız”, “bu ahlaksız oyunun bir figüranı olmak istemiyorum artık” gibi yorumlar yapmış. Muhalif enerjinin nasıl söndüğünü ‘Oy ve Ötesi’ hareketine bakarak da anlayabiliriz. Yukarıda anlattığım ‘oy vermekten ibaret’ politik tavrın ötesine geçip, ‘bir şeyler yapmak’ isteyenlerin emek verdiği, örgütlendiği bir sivil toplum kuruluşu Oy ve Ötesi. Geçtiğimiz günlerde bir basın toplantısıyla bu seçimlerde sadece 49 ile odaklanacaklarını ve elli bin gönüllüye ihtiyaçları olduğunu açıkladılar.

İçeriden birileriyle yaptığımız sohbette, genel seçimlerde 200 bin gönüllünün başvurduğunu, şimdi yerel seçime giderken daha kırk bin kişiye bile ulaşamadıklarını öğrendim. Bu da küskünlüğün boyutlarını göstermesi bakımından anlamlı bir veri.

OYA SAHİP ÇIKMAK

Biz AKP rejiminden memnun olmayanlar hiç de az değiliz; ülkenin neredeyse yarısını oluşturuyoruz. Bu memnuniyetsiz kitleyi bir araya getirip, yönetimi değiştirmek tabii ki siyasetçilerin işi. Ama hepimiz bal gibi biliyoruz ki sıradan vatandaşın da yapabileceği şeyler var. Birincisi gidip oyunu kullanmak. Sonra o oya sahip çıkmak. Ve daha önce örgütlenmek, çevreni, yakınlarını dönüştürmeye çalışmak. Bireysel kurtuluşun kalıcı bir çare olmadığını, özgür bir birey olarak varlığını korumanın kitlesel dayanışmanın bir parçası olarak mümkün olduğunu insanların kavramasını sağlamak…

Ekonomik, sosyal, kültürel varlığımızı korumanın yolu siyasetten geçiyor. Bu nedenle oy vermekten vazgeçmek aslında kendi kendini cezalandırmak anlamına geliyor. Hele böyle iktidar partisinin adeta düşmanca tavır aldığı bir toplumsal kesime mensupsanız. Siyasetçilerden memnun olmayanların yapması gereken seçim dışında da politik bir birey olmaya devam etmek. İster meslek örgütünde, ister politik partide örgütlenmek, toplantılara, gösterilere katılmak beğenmediğiniz siyasetçileri değiştirmek için siyasi bir varlık göstermek.

Tabii ki ‘oy vermeyeceğini’ söyleyenlerin birçoğu bunları gayet iyi biliyor. Biraz küskün, biraz kızgın oldukları ve aslında siyaseti ve seçimleri belki oy vermekten asla vaz geçmeyen komşularından daha çok önemsedikleri için böyle bir tavır alacaklarını ifade ediyorlar. Siyaseti provoke etmek, başarısız siyasetçileri kendilerine çeki düzen vermeye, daha çok gayret göstermeye zorlamak için böyle bir söylem içindeler. Siyasetçiler ise bu söylemin son dakikada sona ereceğini ve küskün seçmenin de varoluşsal kaygılarına teslim olup sandığa gideceğini ve ‘vatandaşlık görevini’ yapacağını düşünüyor. Bunu garanti altına almak, seçmeni sandığa getirmek için de stratejiler geliştirip taktikler uyguladıklarını umuyoruz.

Çünkü bu seçimde en belirleyici şeylerden biri küskün seçmenler olacak, bu şimdiden belli.


Cem Erciyes: Gazeteci, yayıncı. 1971 doğumlu Cem Erciyes, İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe 1992’de Dünya Gazetesi’nde başladı. Dünya Kitap dergisi ve kültür sanat sayfalarında çalıştı. 1997 yılında Radikal’e geçti. Kültür Sanat Editörü ve Radikal Kitap Eki Yayın Koordinatörü, Ek Yayınlar Yönetmeni gibi görevler üstlendi… 2016 yılında Doğan Kitap’ın yayın direktörlüğünü üstlendi. Halen bu işi yapıyor. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yazıları yayımlandı. TRT’de, Açık Radyo’da kültür sanat ve tarih programları hazırladı, sundu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cem Erciyes Arşivi