Celal Başlangıç
Memleketin bekası patlıcana, istikrarı soğana bağlı
Binlerce kişi bir kapının önüne yığılmış. İçeri girebilmek için amansız bir mücadele veriyorlar.
Görevliler kitleyi dağıtabilmek için merdivenlerden aşağı doğru itiyor.
Büyük bir dalgalanma oluyor, merdivenlerin korkulukları kırılıyor.
Bu görüntüler Şanlıurfa’daki Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği’nin önünden.
Kapıyı zorlayanlar da Suriyeli sığınmacılar.
En fazla Suriyeli sığınmacının yaşadığı kentlerin başında gelen Şanlıurfa’da bir dedikodu yayılmış; "Dernek, Suriyelileri Avrupa ülkelerine gönderiyor" diye.
Duyan Suriyeli derneğe koşmuş, büyük bir izdiham yaşanıyor binanın önünde.
Dernek yöneticileri "Bekleme yapmayın. Yok böyle bir şey. Hepsi dedikodu" diye dağıtmaya çalışıyor kalabalığı ama faydasız.
Aynı zamanda bu durum Suriyelilerin Türkiye’de yaşamaktan ne kadar memnun olduklarını da gösteriyor!
Tanzim satış çadırlarının önündeki kuyruklara bakıp "Neden bu kuyruklarda bir tek Suriyeli yok" diye soranlara duyurulur, onlar şu anda herhangi bir Avrupa ülkesine gitmek için kuyruğa giriyorlar.
Zaten Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının "vizesiz Avrupa" umudu çoktan bitmiş durumda ama görüldüğü gibi Türkiye’deki Suriyelilerin bu umudu hâlâ canlılığını koruyor.
Bırakın vizesiz gitmeyi, herhangi bir Avrupa ülkesinden rahatça vize alma umudu bile giderek törpüleniyor.
Çünkü yapılan anketlere göre ülke nüfusunun yüzde 25’i herhangi bir Avrupa ülkesine gidebilmek için fırsat kolluyor, yol yöntem araştırıyor.
Avrupa İltica Destek Ofisi (EASO)’nun bu hafta yayınladığı rapora göre 2018 yılında AB ülkelerine yapılan iltica başvurularında genel azalmaya karşın Türkiye’den yapılan başvurularda artış yüzde 48’i bulmuş.
Almanya’ya 2018’de yapılan iltica başvurularında Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları ilk altıya girmiş.
Suriye, Irak, Afganistan, İran ve Nijerya’dan sonra gelen ülke Türkiye. Bu da ülkenin hangi ligde olduğunu apaçık gösteriyor.
Türkiye’den şu ya da bu nedenle ayrılmak zorunda kalanlar da ne yazık ki AKP iktidarının düzenlediği "Tanzim Satış Şenlikleri"ni kaçırdılar. Kalsalardı çok eğlenceli günler geçirebilirlerdi.
Memleket öyle matrak hale geldi ki "Domates, biber, patlıcan" diyene ülkenin bir numarası "Domatesçilere, bibercilere sesleniyorum, o bir tane merminin bedelinin ne olduğunu biliyor musun sen" karşılığını veriyor.
Aslında bu bir itiraf. "Biz teröriste mermi sıkıyoruz; domates, biber, patlıcan o yüzden pahalı" demek.
Yıllardır söyleniyordu bu; "Durdurun 40 yıldır süren bu Kürt savaşını. Bu savaş sürdükçe yoksulluk artacak, işçilerin, emekçilerin sofrasından her gün bir dilim ekmek eksilecek" diye.
Sadece yoksullaşma getirmedi bu çatışmalı süreç. Toplumun da yönetenlerin de dengesini bozdu.
İçişleri Bakanı çöken binanın altında kalan insanların sayısı sorulduğunda yanıtını "terör saldırısında hayatını kaybedenlerin sayısını bulma" yöntemiyle veriyor.
Maliye Bakanı'na göre "gıda terörü" var.
Cumhurbaşkanı'na göre haldeki kabzımaldan, pazardaki esnafa kadar herkes terörist.
Sözcü gazetesinin muhabiri Zeytinburnu’nda bir semt pazarında esnafa tutuyor mikrofonu. Pazarcı öyle bir talepte bulunuyor ki böyle bir durum bu memlekette hiç vaki olmamıştı.
"Cumhurbaşkanı domatesi bize iki liraya satsın, biz de 2,5 liraya satışa sunarız."
Ne demek "Cumhurbaşkanı bize domates satsın"?
Yurttaşlık Bilgisi dersi de okumamışlar. Cumhurbaşkanı'nı bunlar sebze meyve halinde kabzımal sanıyorlar belli ki.
Ancak bu tanzim satış işinde bir enayilik olduğunu da insan görmezden gelemiyor.
Daha pahalı aldığı malı, üzerine nakliye, işçi ücreti, enerji gideri, çadır işgaliyesi gibi ödemeler yapıp daha ucuza satmak tam Nasrettin Hoca’lık bir iş.
Hani Nasrettin Hoca pazarda yumurta satıyormuş. Ancak yaptığı hesap hatasını görenler dayanamayıp uyarmış:
"Hoca ne yapıyorsun. Dokuzunu bir akçeye aldığın yumurtaların 10’unu bir akçeye satıyorsun. Böyle ticaret olur mu?"
Hoca, yaptığı işten memnun bir ifadeyle karşılık vermiş:
"Aldırmayın. Dostlar beni alışverişte görsün yeter…"
Türkiye’de tam da 31 Mart seçimleri öncesi iktidarın durumu böyle; "Seçmen beni tanzim satışta görsün…"
31 Mart seçim süreci başladığında AKP-MHP ittifakı seçilecek belediye başkanlarını, muhtarları, ihtiyar heyetlerini "memleketin beka sorununa" döndürmüşlerdi.
Aklı başında olanlar itiraz etmişti "Ne alakası var yapılacak yerel seçimlerin Türkiye’nin bekasıyla" diye.
Meğer memleketin bekası yerel seçimlerden sebze fiyatlarına kadar düşmüş.
Ülkenin istikrarı soğana, bekası patlıcana bağlı artık.
Eğer satacak sebze bulurlarsa duruma uygun yeni bir satış sloganı atar artık pazar esnafı:
"Domates, biber, patlıcan, soğan… Hayde memleketin bekası bunlar."