Celal Başlangıç
Meşruluğunu yitiren seçim; 31 Mart
Henüz resmen YSK’ya bildirilmedi ama TBMM Başkanı Binali Yıldırım, AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ilan edildi.
Toplantılara katılıyor, nutuklar atıyor, vaatler sıralıyor… Hatta AKP’nin adayı olarak rakibi olan CHP’li İmamoğlu’nu arıyor, başarı diliyor, rakibinden gelen aynı dilekleri kabul ediyor.
Oysa Anayasa'nın 94. Maddesinin son bendi çok açık:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar."
Ama dinleyen kim, sanki ülkede Anayasa askıya alınmış gibisinden bir havayla gidiliyor 31 Mart Yerel Seçimleri'ne.
Bu da yetmiyor, yine anayasa ihlali sayılacak bir karara imza atıyor AKP iktidarı ve son seçimlerde şaibeli kararlara imza atan YSK üyelerinin görev sürelerini, hem de seçimlere üç ay kala, bir yıl daha uzatıyor.
Ana muhalefet partisi de başkanlık düzeyinde yeteri kadar önemsememiş görünüyor bu durumu ama kesin olan şu ki; Türkiye ciddi bir anayasa kriziyle gidiyor seçimlere.
Türkiye’yi derin bir ekonomik krize sokan, toplumu kutuplaştırmaktan medet uman, bunun için elinden geleni ardına koymayan, seçmen kitlesi nezdinde giderek inandırıcılığını yitiren AKP iktidarı ülkeyi son yıllarda "savaş tamtamları" çalarak seçime götürdü ve bu sayede de kazandı.
Ancak şu ana kadar işler Saray’ın istediği gibi gitmedi Suriye’de.
Menbiç’e, Kuzey Suriye’ye askerî harekât yapmak, böylece muhalefetteki düzen partilerini arkasına hizalandırarak, milliyetçiliği körükleyerek, toplumu korkutarak bu seçimi de en az hasarla atlatmak istiyordu.
Ama şu ana kadar bölgesel ve uluslararası konjonktür Saray’ın bu planına izin vermedi.
Bırakın Suriye Kürtlerine yeni bir harekâtı, kontrolü altındaki İdlip’te hâkimiyetini yitiriyor.
Şemsiye olduğu cihatçı çeteciler birbirleriyle savaşıyor. Türkiye’nin Suriye’de yapay olarak kurduğu cephelerin, orduların tarafları birbirlerini vuruyor. TSK’nın bu bölgedeki gözetleme noktalarını kuşatıyorlar.
Şu anda görünen o ki, Saray, bu seçimlerde "savaş tamtamları"yla kampanya yapamayacak.
O zaman tek umudu Türkiye içerisinde yapacağı "illüzyonlar"la şapkadan tavşan çıkartmak. Anlaşılan o ki şapkadaki tavşan da kaçmış gibi görünüyor.
O zaman da dönüyor "eski Türkiye"nin "eski numaraları"na.
Seçmen listeleri askıya çıkınca İstanbul’un Adalar ilçesinde sahte seçmenleri yakalıyor CHP örgütü. 500’den fazla sahte seçmen için metruk binalar adres olarak gösterilmiş.
Ardından Siirt’te ve Şırnak’ta HDP’li bazı seçmenlerin kayıtlarının silindiği, binlerce askerin bu kentlere seçmen olarak kaydedildiği, korucuların aileleri ile birlikte bazı il ve ilçe merkezlerine kaydırıldığı ortaya çıktı.
Özellikle HDP ile AKP’nin arasında çok az oy farkı olan yerleşim merkezleri hedeflenerek yapılıyor bu kaydırma. Yani merkezi olarak planlanmış, hesabı kitabı yapılmış bir seçim hilesiyle karşı karşıyayız.
Artı Gerçek’te geçtiğimiz Cuma günü yer alan "Savaş koalisyonu duvara tosladı; kanlı tuzaklara dikkat!" başlıklı yazımın son birkaç cümlesi:
"Böyle durumlarda da Türkiye’de oynanan kanlı oyunlar yakın tarihte herkesin malumu. 7 Haziran seçimlerinde parlamentodaki çoğunluğunu yitiren AKP iktidarının Türkiye’yi nasıl da kan revan içinde 1 Kasım ‘erken seçim darbesi’ne götürdüğünü sakın unutmayın!"
Şu andaki konjonktür gereği şimdilik Türkiye’yi Suriye üzerinden kan revan içerisinde bir seçime götürmek mümkün görünmediğine göre, sınır içerisinde bir kargaşaya, bir korku dalgasına ihtiyacı var Saray’ın.
Malatya’da katledilen misyonerlerin avukatlığı gibi Türkiye’deki kritik davaları üstlenen avukat Erdal Doğan’a dönük kimliği belirsiz kişilerin tehdit gibi soruşturmasını paylaşmıştık.
Artı TV’deki Haber Aktüel programında dikkat çekici bir uyarı yapıyordu Doğan:
"Bu tür gizemli kişiler tarafından soruşturulmam, ölüm tehdidiyle karşılaşmam ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krizle ilişkili. Bu olayları dengesiz veya kendini bilmez kişilerin işleri diyerek geçiştiremeyiz. Bunlar önümüzdeki dönemin hazırlıkları. Bu şahıslar hakkında işlem yapılmaması bir ortam hazırlanması anlamına geliyor. Siyasal ve ekonomik krizlerin derinleştiği bu dönemde karanlık/derin güruh bu krizleri derinleştirecek. Anlaşıldığı kadarıyla bu tür cinayet olayları benimle sınırlı kalmayacak."
Aynen dediği gibi oldu ve tehditler sadece Doğan’la sınırlı kalmadı.
Bu olaydan birkaç gün sonra HDP’nin milletvekilleri, belediye başkan adayları, MYK ve PM üyelerine "İntikam Timi" imzalı tehdit mailleri gönderildiği ortaya çıktı.
"Bu ülke sahipsiz değildir", "Son bir defa uyarıyoruz aksi takdirde olacaklardan sorumlu değiliz", "Her şeyin bedeli ağır olacak bunu unutmayın", "Her şeyden öte geçmişin hesabını soracağız! O kazdığınız hendeklere gömeceğiz sizleri, çember daralıyor" gibi cümlelerin yanı sıra hakaret ve küfür de içeren bu tehdit mektupları girdiğimiz 31 Mart Yerel Seçimleri düzleminin aslında nasıl da büyük bir korku tüneline dönüştüğünü gösteriyor.
HDP’li belediyeler kayyımla gasp edilmiş…
Binlerce parti kadrosu, genel başkanlarıyla, milletvekilleriyle, belediye başkanlarıyla cezaevinde…
Devletin, TBMM’nin tüm gücü iktidar partisinin emrinde.
İktidar partisi anayasa askıya alınmış gibi fütursuzca davranıyor, apaçık anayasa maddelerini bile ihlal etmekten çekinmiyor.
Üyelerinin görev süresi anayasaya aykırı biçimde uzatılan YSK mevcut iktidar lehine karar alıyor, Saray lehine tartışmalı kararlara imza atıyor.
Yandaş medya onlarca gazetesi ve televizyonuyla AKP’nin seçimleri kaybetmemesi için her türlü yalana, tetikçiliğe başvuruyor.
Askıya çıkarılan seçmen listelerinde ülkenin en batısından en doğusuna kadar hileler ortaya çıkıyor.
Hayali seçmenler, kentlerin seçmen sayısını geçen asker ve polis yığınağı, geçici görevli bulundukları kent merkezlerine seçmen olarak kaydedilen askerler, korucuların aileleriyle birlikte seçmen kütüklerini belli kent merkezlerine kaydırmalar, HDP’li oldukları bilinen seçmenleri listeden silmek, HDP’nin vekillerini, yöneticilerini bir takım karanlık güçler tarafından ölümle tehdit etmek…
Bu oluşan tabloya göre 31 Mart Yerel Seçimleri daha şimdiden meşruluğunu yitirmiştir.
Ancak bu tespitten kesinlikle "o zaman seçimleri boykot edelim" sonucu çıkartılmasın.
Aslında bu koşullarda Cumhur İttifakı için seçimler meşruluğunu yitirmiştir. Kazanacağı her belediye başkanlığı şaibelidir.
Ancak muhalefetin kazanacağı her belediye bu gayrimeşruluk duvarından sökülmüş bir tuğla olacaktır.
Bütün bu olumsuz tablo, iktidarın yapacağı seçim hileleri az oy farkı olan yerleşimlerde iktidar lehine bir avantaj yaratabilir ama, zaten bu seçimleri kazanmak aynı zamanda müthiş bir iktidar gücünü, sınırsız bir iktidar olanaklarını da alt etmek anlamına gelecektir.
Bu nedenle de muhalefetin kazanacağı her belediye meşrunun da meşrusu olacaktır.