Ali Duran Topuz
Muhalefetin iktidara dahil olduğu üç savaş
Savaştayız. İçerde, dışarda. Savaş iktidarın ayakta kalma yolu. Normalde muhalefetin buna karşı çıkması beklenir heyhat muhalefet savaşa karşı çıkmayı değil, daha iyi savaşmayı savunuyor. Savaşı beka yöntemi olarak seçen iktidar doğal olarak herkesin her şeyi konuşmasını istemiyor, heyhat muhalefet herkesin her konuda susmasını iktidardan önce gerekli görüyor.
Savaştayız dedik, üç savaş var: Biri yokluğun yoksulluğun derinleşmesiyle süren sınıf savaşı. Biri eşit yurttaşlık ve statü taleplerine 'hayır' denilen Kürtlere karşı, 1930’ların yöntem ve ruhunun güncellendiği versiyon. Biri ülkenin etrafındaki ülkelere karşı yürütülen mini emperyalist savaş, elbette bunlar iç içe; hem Suriye Kürtlerinin oluşturduğu yapıları imha etmeyi hem de hâlâ canlı olan Suriye'de Esat yönetimini devirme isteğini kapsıyor. Azerbaycan ile beraber Ermenistan’la savaş, en son Karabağ’da 108 yıl sonra “tehcir”e tanık olduk. Ankara’da parlamentonun açıldığı gün gelen PKK saldırısının ardından Rojava’daki yapılar bombardıman altına alındı. Kara harekatı gündemde, hem Rojava’ya hem Başur’a, anlaşılsın diye resmi jargonu kullanacak olursak “Kuzey Irak” ve “Kuzey Suriye”ye; yani güney ve batı Kürdistan’a.
Üç savaşta da iktidarın en büyük şansı, muhalefet: Hem askeri operasyonların, hem sınıfsal saldırıların hem de uluslararası saldırganlığın başarılı olmasını istiyor muhalefet, ekonomi, milli savunma, içişleri ve dışişleri bakanlarını ve bakanlık harekatlarını eleştirmekten özenle kaçınıyor. Ne eleştirmesi, olası itirazları, farklı sesleri hükümetten önce bastırma peşinde. İşte Sezgin Tanrıkulu vakası, işte Ayşenur Arslan vakası; ikisinde de resmi güçlerden ya da iktidar ağızlarından önce “muhalefet”in güç ve ağızları harekete geçti.
En son, Rojava’ya yönelik saldırıda Amerikalıların düşürdüğü hava saldırı aracı konusundaki muhalefet açıklamaları çok açıklayıcıydı: İHA ya da SİHA’nın niye kaldırıldığını, operasyonun niye yapıldığını sormuyorlardı, niye bilgiyi Amerikalılardan aldıklarını dert ediyorlardı, bıraksanız niye Amerikalıların vurulmadığını soracaklar sanki.
Hükümet ekonomide kararlı ve yıkıcı bir politika uyguluyor, muhalefet ekonomiyle ilgili bakanları gözetiyor. Hükümet Kürt meselesinde 1930’ları andıran güvenlikçi/inkarcı/imhacı politikaları seferber etmiş, muhalefet milli savunma, içişleri ve dışişleri bakanlarını daha sert olmaya ikna etme peşinde. Hükümet komşu ülkelere karşı yayılmayı davet eden politikalar yürütüyor, muhalefet dışişleri bakanına “daha iyi vur, arada bize bilgi versen ne güzel olur” koşullu destek ilanı derdinde. Ne yapıyorsun, niye yapıyorsun, başka imkânlar varken niye bu yola giriyorsun diye sormak hak getire. Bu politikalardan zarar görenlerle temas kurmayı bırakın, uzaktan empati fikri bile yok. Bunun adı iktidar ortaklığı değilse politikasızlıktır. İktidar savaşçılığı iktidarını tahkim için kullanıyor, tahkim edilmiş iktidar da savaşçılığı güçlendirerek yol yürüyecektir.
Muhalefetin bu haliyle olacak olan belli: İktidar yerel seçimleri siler süpürür, yeni anayasa gürültüsü eşliğinde Erdoğan dördüncü cumhurbaşkanlığı yolunu açar. Muhalefet de muhtemelen “Erdoğan çok diktatör ama biz Kürtleri, Ermenileri ne güzel oyun dışı bıraktık” diye torunlarına avcı hikayeleri anlatır.