Nereye bu gidiş?!

Kullandığı dil ve üslup açısından sığ, dini ve(ya) felsefi zihinsel alt yapısıyla cesareti yetersiz, tarihiyle bu coğrafyaya yabancı bir muhalefet, halkın umudu olamaz!

Kur’an; yaratılış amacından sapmış, nasihatlara kulağını kapayıp başıboş yaşayan, imar ve inşa yerine yeryüzünde işi gücü fesat çıkarıp yıkmak olan toplumlardan sık sık bahseder. Asgari akli ve vicdani ilkeleri de es geçerek artık sözden anlamayan Ad, Semud, Fir’awn gibi uçurumun kenarına kadar yuvarlanan bu tarihî toplumların akıllarını başlarına toplamak için son ihtarlarını da yapmıştır. İşte kutsal kitabımızın bu kalıp ikazlarından bir tanesi de "Nereye bu gidiş?!" ifadesidir.

Şimdilerde buna muhatap olmayı en fazla hak etmiş toplum ise; inandığı Din’e rağmen ahlakî değerleri erozyona uğrayarak epey bir süredir ciddi sosyal-kültürel dejenerasyondan geçen İslâm milletidir desek bir abartı yapmış olmayız herhalde!

Evet, kır(dır)ılan fay hatları üzerinden din, mezhep, etnik hatta cinsiyet temelli şiddetin bitmediği coğrafya olmuştur Müslüman coğrafya. Farklılıklarla ortak adîl yaşamı Medine’de kurumsal olarak ilk pratize etmiş bir medeniyetin mirasçısı olduğumuzu bilmem hatırlayan var mı?

Ya, Dicle Nehri kenarında kaybolan koyundan kendisini mes’ul hisseden duyarlı bir yöneticimiz kaldı mı?

Bir zamanların uygarlık kokan ‘emin beldeleri’ olan Müslüman kentlerinden kaçıp Akdeniz’e ölümüne atılan göçmen kardeşlerimizin çetelesini tutan var mı?

"Allah’a ve Ahiret’e iman eden, komşusuna sıkıntı çıkarmasın, ona ikram etsin!" Hadisini evinin kapı komşusuyla sınırlı tutmayacak bir siyasetçi veya ilahiyatçı formasyonuna sahip miyiz?

Dinlerine hiçbir zaman milliyetçiliği bulaştırmayan ve şimdi ülkede anadilinde eğitim bile alamayan 20 milyon dindaş ve(ya) yurttaş Kürd’e özür borcu olduğunu düşünen muhafazakâr iktidarı bıraktım kaç Müslüman STK veya oluşum var? Bu soru ve sorgulamaları arttırmak zor değil!

Bir can kurtarmanın bütün canları kurtarmak, bir hayat karartmanın tüm hayatları karartmak sayıldığı’ bir bilinç ve duyarlılığı kaybettik. Artık herkesin kendisine has birer ‘kutsalı’ var ve o zihinlerdeki ya da parti-devlet-örgüt tüzüklerindeki bencil dokunulmazlar uğruna bir gemideki 90 masumu 10 cani ile beraber batırmayı kahramanlık sayan, facia ve trajedilere fetihçilik, beka sorunu veya cihadçılık ismini veren bir retorikle karşı karşıyayız.

Ülke tam olarak ‘korku ve açlık’ cenderesinde can çekişiyor ama pek de umursayan yok!

Ülkede sadece 70 bin tutuklu veya hükümlü öğrenci var! Ali Bulaç ve Altan Kardeşler gibi ciddi gazeteci ve aydınlara AİHM kararlarına inat müebbet hapis cezaları kesilmek isteniyor. Basın özgürlüğünü dert edinen kalmadı gibi! En çok korktukları avukatlarla sosyal medya olacak ki tutuklamalar hız kesmiyor! Ajanslara düşen yeni bir habere göre de; Erciş'te ‘kahvaltısı beğenilmedi’ diye kafe sahibi, ilçe emniyet müdürü ve beraberindeki ekip tarafından darb ediliyor! Ülkede duyulan ürkütücü ses maalesef haklının değil güçlünün borazanından geliyor!

Bir yıl içerisinde 25 bin üyesi apar topar işten atılınca diğer aşınan kurumlar gibi saygınlığı ve niteliği sorgulanan Akademi camiasının cinnet geçirdiği bir evreye tosladık; Eskişehir Osmangazi Vakası geçirdiğimiz sosyal travmanın dışa vuran acı yüzü! Nihayet üniversite rektörü vatanseverliğini ispat edercesine ‘devletin bekası’ saikiyle istifa etmesini bilmiş!  Nerdeyse ülkenin tüm hastaneleri ve yüzde yüz artan tutukluluk oranlarıyla cezaevleri de ağzına kadar tıklım tıklım..!

Hukuk ve adaletin intikamı feci olacak gibi! Ülkenin ‘Örtülü Ödenekli’ bütçesi 1 yılda 20 milyar dolar cari açık veriyor. Dövizi frenleyemiyorlar. Dolar şimdiden 4.20’yi gözüne kestirmiş! İşsizler ordusu, kredi borcu batağına saplananlar asgari ücretli bir işe girmek için aş kuyruklarını turluyor.

Bir paket sigaranın % 82’si, bir litre benzinin % 55’i, bir litre motorinin % 50’si, bir cep telefonunun % 41’i vergidir. Fakir halk, ‘kutsal’ devletine ha bire vergi ödemekten bıkmış durumda!

Ülke ekonomisi büyüdükçe küçülüyor! 15 yılda özelleştirilen ğayr-ı menkullerin hesabını sorgulayabilen bir kurum da kalmadı! 101 devlet fabrikası, 10 liman, 90 elektrik santrali, 11 sosyal tesis, 37 maden sahası yetmedi şeker fabrikaları elden çıkartıldı. Böylelikle ülkenin az kalan tadı da kaçtı! Eğitim, sağlık, ahlâk, hukuk kısacası kötü yaşam kalitemizle uçurumun kenarındayız!

Evet, muhalefetin tüm bunlardan sorumlu yerli-milli hazır iktidara haklı olarak "Nereye bu gidiş?!" diye seslenebilmesi farz olmuş. Ama önce gözetmen ve denetmen makamında olması gereken halkın da muhalefete sunduğu kredinin sınırsız olmadığını hissettirmesi lazım. İktidarın sunduğu seçenekler arasında tercihe kendini mecbur bilen, kendi gündemini, kendi siyasal dilini geliştiremeyen işte ‘dokunulmazlıklarda’ görüldüğü gibi sık sık iktidarın değirmenine su taşıyan adeta yedek bir iktidar var ortada! Kullandığı dil ve üslup açısından sığ, dini ve(ya) felsefi zihinsel alt yapısıyla cesareti yetersiz, tarihiyle bu coğrafyaya yabancı bir muhalefet halkın umudu olamaz! İktidar istediği kadar yanlış yapsın böyle bir muhalefet derde derman olmaktan uzaktır!

Ülke gemisinin her an bir buz dağına çarpabileceği böyle bir gerçeklik ile yüzleşebilen ne bir iktidar var ne de bu kalkan uçağı güvenli bir piste indirebilme yeterlilik ve cesaretine sahip bir muhalefet!

İşte bu iktidar ve muhalefet gibi anlam dünyalarına, varoluş amaçlarına yabancılaşıp gafletin uykusuna dalmış şimdiki Müslüman kamuoyunu etkisiz bir yığın olarak kalmaktan kurtarıp şuurlu bir imana, evrensel ahlak ve adalet kriterlerine döndürmek, ‘büyük insanlığa’ uyarmak gerekiyor. Kitleleri uyandırıp, sorunlara duyarlı, bilinçli, sağduyulu nesiller istiyorsak; doğru, yapıcı ve şeffaf bir siyaset istiyorsak; yaşam kalitesi yüksek, temiz, parlak bir gelecek hayal ediyorsak; ideal bir ‘ümmet-çoğulcu toplum’ inşası için;

Kur’an’ın gök gürültüsü gibi sayhalarından "Nereye bu gidiş?!" ikazına tam da kulak verip silkinme zamanı!

Unutmadan; Allah blöf yapmaz. Yüksek sesli ikaz ve uyarılar ise uçurumun kenarındakine yapılır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi