Şahap Eraslan
Neşterin mucizesi!
Tüketim toplumunun insanlarda birtakım ihtiyaçlar yarattığı ve bu ihtiyaçları gidermek için de onları tüketime yönelttiği söylenir. Kapitalizmde bu ihtiyaçları gidermek adeta bir mutlulukmuş gibi sunulur. İtalyan psikanalist Recalcati, ‘iyi’ olarak sunulanın ulaşılan değil de aslında ulaşılmayan (16) olduğuna vurgu yapar.
Yani kapitalizmde ulaştığınız her başarıda biraz da yetersizlik, henüz yeterli değil duygusu oluşur. Bu bağlamda bir şeye ulaşmak, bir şeyin sahibi olmak aynı zamanda daha ulaşılacak çok fazla şey olduğunun hissedildiği andır da.
Böyle bir şeyi çocuklarıyla oyuncak reyonunda anne/babalar sıkça deneyimlerler. Çocuğa aldığınız oyuncakla aslında çocuğun mutlulukla mutsuzluğu aynı zamanda yaşadığı gözlemlenebilir. Siz bir oyuncak alırsınız ama çocuk oradaki oyuncakların hepsini istemektedir. Sahip olmanın sevincinden çok sahip olamamanın mutsuzluğu. Arzulanan ve özlenen gene ulaşılamayandır. Kapitalizmde aslında duygular karmaşası var. Recalcati aslında kapitalizmde duyguların giderilmediğini, sözde duygulara dönüştürüldüğünden de söz ediyor. (17)
Bu bağlamda giderilen ya da doyurulduğunu düşündüğümüz de sözde gereksinimler ve duygulardır. İşte bu durum sürekli bir açlık, dolayısıyla doyamamıştık duygusu verir. Oral aç gözlülük, doyumsuzluk, eksiklik ve mutsuzluk. Bu duygusal kaosta, güzellik tasarımı mutluluk şerbeti gibidir.
Melanie Klein, bebeğin anneyi bir bütün kişi olarak algılamadığını ve anneyi oral dönemde iyi meme/kötü memeye indirgediğinden söz eder. Kendisine süt veren karnını doyuran meme iyidir ve bu meme anne yerine geçer ve acıktığında kendisine hemen verilemeyen memeyi bebek kötü meme, yani kötü anne sanır. Yani istediğinde emrine amade olmayan meme kötü’dür. Bunun bir anlamı da besleyen anne sütü iyi süt, acıktığında hemen orada mevcut olmayan memenin sütü de kötür/zehirli süt gibidir.
Bebek için varoluşsal sıvıdır süt. Anne memesi beslenmenin kaçınılmazı. Yetişkinlikte yaşanan beslenme sorunları bazen bu dönemdeki sorunlarla da ilişkilidir. Yemekle ilişkilerimiz sanki bebeklik döneminin oral çatışmaları gibi. Bazı yemekler yaralı, bazı yemekler ise zararlı. Bebekler beslenirken yedikleri ve içtiklerine dikkat ederek gelişmesi için gerekli olan besini alıp almadığı denetlenir ve beslenirken yeterince vitamin almasına özen gösterilir. Yetişkinler kendi vücutlarına bebek muamelesi yaparak sembolik olarak da kendi vücutlarının anneleri/babaları olarak vücutlarının gereksinimlerini gidermeye çalışıyorlar.
Günümüzde yemeklerin kalorileri hesaplanarak beslenme bir tür mühendislik işine dönüşüyor. Yemek sonrası pişmanlıkları da unutmayalım. Yemek üzerinden vücudu denetlemek, görünümümüzü belirlemek yani kültürdeki norma göre güzel olmak mümkün. Bunun bir anlamı da kusmalar (beslenme bozuklukları), yediğinden pişmanlık duymalar... Vücut sadece oral beslenmiyor; deriye yapılan maskeler, bazı meyve ve sebzelerin vücuda sürülmesi ve böylece derinin beslenmesi...
Oysa vücudun güzelleştirilmesi savaşında unutulan bir kavram var: yaşam kalitesi. Yaşam kalitesinin insanın ruhundaki yarattığı dinginlik. Eğer beslenmeden kaynaklanan sorunlar varsa güzellik endüstrisi hemen acil çözüm sunuyor. Alerjik reaksiyonlar için kozmetik endüstrisi, yağ almalar ve mide ameliyatları için de neşter hazır. Güzellik endüstrisi ve bu endüstrinin hizmetkârları, doktorlar saygınlıklarını da kullanarak çözümler üretiyorlar.
VÜCUT AKSESUARLARI
Bireysel olmak, yeryüzünde tek olmaya çalışmak güzel olmanın bir parçası. İnsanlar tenlerini de kendi arzularına göre değiştiriyorlar. Bir resim üzerine bir duygu da işlenerek vücuda bir arzunun kalıcı kazınması, dövme. Bir resmi, deseni, çizimi kendine eklemek ve böylece kendini başkalaştırma. Tenin rengini değiştirmek... Bir anı, bir insanı, bir yeri tenine kazıtarak ondan ayrı olmayı inkâr etmek. İnsanın derisi içiyle dışının ayrıldığı sınır. Sınıra dövme yaptırmak bir anlamda dışarıda tutmak, ama derinin altına kazındığı için de aynı zamanda içeri alma hali.
Dövme bu anlamda bir ikileme işaret eder. Deriye şekil vermenin altında çoğu kez narsistik motifler de var. Almanya’daki yetişkinlerin %40’nın vücutlarında aksesuar ve dövme taşıdıkları ve bu insanların çoğunun kadın olduğu biliniyor. (18)
Bu insanlar kendi güzellik tasarımlarının bir parçası olarak bu tür işlemleri yaptırıyorlar. Bu tür kanlı ritüeller birçok kültürde çocukluktan çıkma ritüelinin bir parçası olarak uygulanıyor (19) ve bu tür kanlı, can yakan uygulamalar büyümek olarak, yani acıya katlanabilirlik olarak uygulanıyor. Bu tür ritüeller ayrıca cinsel olgunluğa ulaşmış olmanın kanıtı sayılıyor ve bu ritüellerle insanlar kendilerini ‘güzelleştiriyorlar.’ Batı bir yandan bu ritüelleri vahşi, ilkel olarak adlandırırken benzer uygulamalar moda ve güzellik endüstrisinin kaçınılmazı olarak insanların derilerine kazınıyor.
NEŞTERİN MUCİZESİ
Bebekler acıktıklarında bunu anlamlandıramazlar. Altlarını ıslattıklarında bu durum onlarda keyifsizlik yaratır. Sonra anne (anneyle reel anneyi değil bu pozisyondaki kişiyi kastediyorum, bu kişi anne pozisyonundaki baba da olabilir) bebeğin derdini anlayarak onu rahatlatır. Bebek bu tür deneyimlerden sonra anneyi değiştire/dönüştüren kişi şeklinde içselleştirir.
Bebeğin anneyle kurduğu bu ilişkiyi psikanalist Christopher Bollas Verwandlungsobjekt (dönüştüren obje) olarak adlandırır. (20)
Anne çocuğunun çevresini ve ruh halini değiştirir. Anne mucizeler yaratan, kötüyü, olumsuzu olumluya, iyiye dönüştüren kadındır. Bir dönem sonra bebek çocuk olur. Çocuk annenin mucize yeteneği olmadığını, gereksinimlerinin tümünü gider(e)mediğini görür. Çünkü annenin de çocuğun dışında bir hayatı vardır. Bazen başı ağrır, bazen yorgundur, bazen canı sıkılır… Çocuk düş kırıklığına uğrar, ama mucizeyi hayatından bütünüyle çıkaramaz… İşte bu mucizeye inanç bebekçe de olsa daha sonra bu mucizeyi arar. Tanrılar, şeyhler, hocalar, gavslar… İşte bu gereksinimden yaratılan keramet sahibi objelerdir bazen. Bebekler vücutlarındaki bir problemi, karnın acıkması, susamak, altına yapmak gibi bedensel gereksinimleri psikolojik sorunlara dönüştürür. Yani acıkan çocuk huzursuzdur da. Bedensel olanı psikolojik olana, psikolojik olanı da bedensele çevirme hali (psikosomatik hastalıklar böyledir, hastalık hastalığı da psikolojik bir sorunu bedende hastalık olarak arama halidir) yetişkinlikte devam eder.
Kendine güvenmeyen, özgüven ve özdeğer duygusunu sorunlu yaşayan ve içlerindeki psikolojik kaosa bedenlerinde karşılık arayanların ayna karşında buldukları kusuru estetik cerrahi, güzellik endüstrisi düzelteceği sözü veriyor. Yani biz mucize ve keramet sahibiyiz diyor.
Psikolojik bir sorunu neşterle, botoksla çözerim vaadinde bulunuyor… Gençlik iğneleri, yüz gerdirmeler. Yaşanmış zamanı yaşanmamışa çevirme, zamanı durdurma illüzyonu.
Devam edecek
16 age, s. 26.
17 age, s. 26
18 Elisabeth Rohr, "Piercings und Tattoos – Ritualisierte Erinnerungsspuren auf der Haut? Zur
Sozialpsychologie eines Phänomens", O. Decker & Ch. Türcke (ed.), Ritual. Kritische Theorie und
Psychoanalytische Praxis içinde, (Gießen: Psychosozial-Verlag, 2019), s. 77.
19 Arnold van Gennep, Übergangsriten (Frankfurt/M. & New York: Campus, 2005), s. 71.
20 Christopher Bollas, Der Schatten des Objekts. Das ungedachte Bekannte. Zur Psychoanalyse der
frühen Entwicklung (Stuttgart: Klett-Cotta, 2012), 3. Baskı, s. 27.
Şahap Eraslan: 1980'de cunta öncesi Almanya'ya gitti. Berlin Teknik Üniversitesi’nde psikoloji bölümünü bitirdi. Daha sonra Humbold Üniversitesi’nde etnoloji okudu. Eş ve aile terapisi, klinik hipnoz eğitimlerini bitirdi. Daha sonra uzun bir eğitim sonrası psikanalist oldu. Uzmanlık alanı kültür psikanalizi ve psikanalitik kültür karşılaştırmaları. Analist/psikoterapist olarak Berlin'de çalışıyor.