Nosferatu: ‘Toksik’ ilişki kurbanları

1922 tarihli kült film ‘Nosferatu’nun yeniden çevrimi sınıfı geçiyor. Robert Eggers’ın yönettiği yapım, orijinalin karanlık ruhunu korumayı başarırken bugünün ‘iş’ ve ‘aşk’ dünyasının zehirli yanlarını Drakula ile temsil ediyor.

Bram Stoker'ın 1897 yılında yayınlanan romanı “Dracula” o günden bu yana en fazla yorumlanan eserlerden birisi. “Drakula”nın soylu olması, karanlık ruhu, gece yaşamak durumunda kalması, aydınlığa katlanamaması, kan emmesi, birilerinin ruhunu ele geçirme mahareti, yalancı mutluluk vaatleri vb. özellikleri türlü türlü yorumlara kapı aralar çünkü.

Beden sömürüsünden sınıf sömürüsüne kadar türlü türlü hikayelerin dolaylı ya da dolaysız kahramanlarından birisine dönüşmüştür Kont Drakula. Bu yorumlardan en meşhuru, sinema tarihinin önemli isimlerinden, Alman dışavurumculuğunun ustalarından F.W. Murnau’nun 1922 tarihli “Nosferatu” isimli filmidir. Oyuncu Henrik Galeen’in Stoker’ın romanından serbest uyarlama biçiminde kaleme aldığı senaryo Graf Orlok’un yani Drakula’nın genç bir Alman çiftine musallat oluşunu anlatır.

Thomas ve Ellen Hunter çifti yeni evlenmiştir. Haliyle masraflar artmıştır. Bir emlakçıda çalışan Thomas, patronu tarafından Transilvanya’ya gönderilir. Kont Orlok adlı zengin bir soylu, çiftin yaşadığı Almanya’nın Wisborg kentinde bir emlak satın alacaktır. Eşine arkadaşlarına bırakan Thomas zorlu bir yolculuğun ardından kontun şatosuna varır. Ancak başına geleceklerden habersizdir. Öte yandan, Ellen ise rüyalarında kontun kendisiyle bağ kurduğunu hisseder. Kontun asıl amacı da zaten ‘taze kan’ arzusuyla Ellen’a ulaşmaktır.

2024 tarihli filmin yönetmeni Robert Eggers da bu hikayeye son derece sadık. Genel akış, orijinal hikayede olduğu gibi ilerliyor. Ancak, küçük değişiklikler ve dokunuşlarla günümüzün ilişki biçimlerine yaklaştırıyor anlatısını. Daha kırkına basmadan adından çok söz ettiren bir yönetmen oldu Eggers. “The Witch” (The VVitch: A New-England Folktale, 2015) ve “The Lighthouse” (2019) filmleriyle büyük bir çıkış yakalayan genç yönetmen, ardından pahalı, görkemli bir epikle çıktı karşımıza. “Kuzeyli” (The Northman), ilhamını William Shakespeare’den ve en çok Hamlet’ten alan, ama modern zaman yapımlarıyla da temas eden bir filmdi. Filmlerinin görkemi ve bütçesinin aynı hızla büyümeye devam ettiğini söyleyebiliriz yönetmenin yeni filmi “Nosferatu”ya bakarak.

Bu yorumun, ilki gibi izleyiciyi dehşet içinde bırakacağını, bir külte dönüşeceğini söylemek zor. Sinemanın daha ilk döneminde F.W. Murnau’nun bu sanata yaptığı büyük katkının en önemli ayaklarından birisiydi “Nosferatu”. Yine de büyük bir yükün altından kalkmayı başarmış bana kalırsa Eggers. Orijinal senaryoda diyalog yoktur örneğin. Oysa yer yer geveze sayılabilecek bir film bu yeni yorum. Gayet yerli yerinde cümleler, ifadelerle yaratılmış diyaloglar var. Yine filmin görsel atmosferi hikayenin hem tarihsel hem de bugüne dair söylemek istediklerine gayet uyumlu. 1830’lar Almanya’sının kentleri de Balkanların coğrafyası da, tarihi mekanlar da hikayeye hizmet edecek şekilde kullanılıyor. Dönemin bilimsel gelişmeleri ile doğa üstü güçlere inanç arasındaki gerilimin yarattığı kafa karışıklıkları vb. yerli yerinde. Işık, gölge kullanımının Kont Drakula mitinin ruhuna uygun olduğunun da altını çizelim. Ama tam da bu noktada bir uyarı yapmak zorundayız. Türkiye’ne sinema salonlarının büyük bir kısmında maalesef yeterli bakım ve yatırım yapılmadığı için kötü koşullarda film gösteriliyor. Bu da daha karanlık bir seyir deneyimi demek. Filmler hep olduklarından çok daha karanlık oluyor. “Nosferatu” yalnızca tematik olarak değil, estetik olarak da karanlık bir film. Gerçekten karanlık yani! Dolayısıyla filmi izleyeceğiniz salonu doğru seçmeniz seyir zevkinizin düzeyi açısından belirleyici olacaktır.

Gelelim hikayedeki dokunuşlara. Geçmişte geçen hikayeler çoğu zaman o günün dünyasına değil, bugünün dünyasına dair fikir verirler. Bu bağlamda filmin bu modern yorumunun işlevli olduğunu söyleyebiliriz. İzlemeyenlerin ağzının tadını kaçırmadan ifade edecek olursak, genç çiftimizin Orlok ile kurdukları ilişkinin bugüne dair referansları var. Thomas, yükselmek ve daha çok para kazanmak uğruna, ruhunu Orlok’a satmış patronunun onu bir tuzağa göndermesine izin veriyor. Orada başına gelenleri parayı düşünerek sessizce kabulleniyor. Ellen ile Orlok arasındaki telepatik ilişkinin ise biraz karikatürize ederek söylersek “eski toksik ilişkisinin yeniden bir kadının musallat oluşu” olarak tanımlayabiliriz. Çünkü ikili arasındaki ‘bedensel çekim’, Orlok’un Ellen’a geçmişte de musallat olması, yeniden hayatlarına girişiyle kadının huzurunun bir kez daha kaçması, Thomas’a olan aşkının sarsılması gibi gelişmeler toksik ilişki döngüsünü de çağrıştırıyor.

Kendi adıma “Nosferatu”nun 2024 yorumunu çok ürkütücü bulduğumu söyleyemeyeceğim. Bill Skarsgård’ın canlandırdığı Kont Orlok bölümlerinin hakkını verelim kuşkusuz. Balkan aksanlı konuşması, görüntüsünün adım adım netleşmesi vb. gibi numaralarla bir ürkünçlük taşıdığı muhakkak. Ama artık kesip biçme döngüleriyle gerilim heyecanı yaşayan kuşak için ürkütücü olur mu emin değilim.
“Nosferatu”, klişe tabirle söylersek eli yüzü düzgün bir ana akım film olarak salonlardaki yerini aldı. Yeni yıl için iyi bir seçenek olabilir.

film sinema Nosferatu