Mehmet Altan
Ortadoğu
Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye'nin İran'ın başkenti Tahran'da herkesi şaşırtan bir suikastle öldürülmesi ertesinde Ankara ile Tel Aviv arasında başlamış olan polemik ürkütücü bir yoğunluk kazandı.
İçerde ise hukuksuz biçimde Instagram kapatmaktan, basın özgürlüğü ve hukuk devleti ilkelerini hatırlatan bir kararı nedeniyle Anayasa Mahkemesi'ne sansür uygulamaya kadar giden tuhaflıklara bir de milli yas ilan edecek kadar Hamas'a ölçüsüz bağlılık gösterisi eklendi.
Siyasal iktidarın Hamas üzerinden gözü kapalı geliştirdiği tavır hem dışarda hem de içerde zaten çok sıkıntılı olan durumu daha da zorlaştırıyor.
xxxxxxx
AKP, iktidarının başlangıcında İsrail ile Suriye arasında "ara buluculuk" yapacak kadar itibar sahibi iken bugün bölgede "mezhep" üzerinden taraf haline geldi.
Taraf derken durumu daha netleştirmek adına Haniye'nin cenaze törenine, 15 Ağustos'da TBMM de konuşması için Ankara'ya davet edilen El Fetih lideri Mahmud Abbas'ın katılmadığını da hatırlatmak gerek.
xxxxxxx
Vikipedia'ya "HAMAS nedir?" diye yazdım:
"Hamas veya resmî adıyla İslamî Direniş Hareketi...
Filistin Ulusal Yönetimi'nde seçimle belirlenmiş Filistin Parlamentosunda çoğunluğu elinde tutan Filistinli paramiliter örgüt ve Fanatik Radikal Sünni İslamcı Militarist siyasi parti" yanıtını aldım.
xxxxxxx
Orta-Doğu değişmeyen gündemlerimizden...
20 yıllık yazdıklarımıza geri dönüp bakınca, işlerin sonunda bir çıkmaz sokağa park edeceği çok öncelerinden belliymiş.
19 yıl önce, 11 Haziran 2005 yılında "AKP'nin Ortadoğu vizyonu var mı?" başlıklı yazıda şunları yazmışım:
ABD'nin kural tanımaz, silah ve petrol çıkarlarına yönelik, antipatik tavrını yerden yere vuran eleştirel bir tavır oluşturmak ancak Ortadoğu'ya yönelik kapsamlı bir strateji ile mümkün.
Ancak bu plan 'yarına' yönelik bir ruha sahip olmak zorunda. Çünkü ABD şimdi orada kendi çıkarlarının avcılığını yapıyor ama tarihin de avı...
Saddam'ın gittiği, diktatörlüklerin yıkıldığı, Irak'ın kadınların aktif desteği ile sandıklara alıştığı, kısacası vurulan bir bilardo topunun öngörülemeyen hareketinin başladığı da bir dönem...
Türkiye ya da AK Parti nasıl bir Ortadoğu hayal ediyor, hangi ilkeler üzerinden 'yarını' oluşturmayı hedefliyor?
ABD ile konuşulan konulara bakılırsa, yarına yönelik bir bütünsel değerlendirmeden ziyade, dünden gelen dosyalar peşinde koşmaktayız...
ABD'nin buradaki eski rejimleri dönüştürmek, diktatörlüklerle işbirliği yapmamak, Ortadoğu'da 'demokrasiyi, insan haklarını, piyasa ekonomisini' oturtmak üzerine resmi bir söylemi var. Türkiye bunun içtenliğini, yöntemini, etkinliğini denetleyen bir müfettiş olma imkanına sahip iken, bu ilkeleri samimiyetle sahiplenen bir anlayışı demeç düzeyinde bile sürdüremiyor.
Bunu yapamayınca da eleştirmek yerine sürekli mızmızlanan, huysuzlaşan, ne istediği anlaşılmayan kaprisli bir yaratığa dönüşüyor.
En unutulmaması gereken konu, dünyanın bir çağdan diğerine geçtiği...
Her şey alt üst oluyor... Ortadoğu da değişecek. Savaş tüm barbarlığına rağmen statükoyu yıkıyor. Daha önce de vurguladığımız gibi Taliban ile İnternet bir arada olamaz...
Eğer Türkiye ve AK Parti bakış alanını biraz daha genişletse, yarına yönelik bölgedeki çıkarları netleştirse çok daha rahat edeceğiz...
Hem kendi çıkarlarımıza endeksli olacağız hem yarını ıskalamayacağız hem ABD'nin terkisinde çalkalanmayacağız, hem de ABD ile daha rahat anlaşılabilir bir düzeyde konuşacağız...
Çağı okumadan uzun soluklu siyaset yapılamaz bir durağa geldik...
Zorlukların temelinde bu var...
xxxxxxx
Çok uzun zamandır "nitelik" düşmanlığını temel siyaseti haline getiren bir anlayıştan, 21.Yüzyıl tahayyülü üzerinden iç ve dış politika geliştirmesini istemek artık pek mümkün değil.
19 sene önce bunun olabileceği umudu bir nebze daha fazlaydı...O umut öleli çok uzun bir zaman oldu.
O umut kırıntıları var iken bu çaba içindeymişiz:
Yeni bir çağın tavında, Türkiye kendi çıkarlarına yönelik büyük bir bakışı netleştirmeli...
Ortadoğu'dan Kafkaslar'a ne yapmak, nasıl bir rol oynamak ve bunu nasıl fiili bir kazanım haline getirmek istiyoruz?
Bunu bölgenin büyük resmi içinde ele almadığımızda, içteki ve dıştaki gelişmeleri birbiriyle irtibatlayamayacağımız gibi avantajlarımızı da kaybedeceğiz...
Akıl gözü ile büyük resme bakmak, bizi güncel ve kısır çekişmelerden kurtarır.
xxxxxxx
Tabii "güncel ve kısır" çekişmelerden kurtulamamışız, tam aksine iyice o çekişmelerin içine batıp bir de dış politikayı içerdeki çekişmelere alet etmişiz.
İçerde işler çıkmaza girdikçe, sefalet artıkça, pahalılık dayanılmaz hale geldikçe, hukuk kayboldukça "dışarda" radikalleşmeye abanmışız.
xxxxxxxx
Hamas 2006'da da iç politikada önemli bir konu olmuş.
AK Parti hükümeti, sanayi sonrası dönemin dünyadaki ve bölgedeki ileriye yönelik sinyallerini yirmi-otuz yıllık bir perspektiften değerlendirmedikçe, bunun bu coğrafya insanına nasıl zenginlik ve özgürlük getireceğini somutlaştırmadıkça böyle kostaklanıp, sonra da geri adım atmaya devam eder...
Hamasi duygularla, planı programı bir yana koyarak Hamas ile görüşmek, bunu Suriye üzerinden yapmak, bize iç istikrarın sarsılması olarak geri dönerse, bunun sebebi bu büyük vizyon eksikliği olacak.
xxxxxxx
2006'da da şöyle yazmışım:
Orta-Doğu kan ve sefaletten kurtulamıyor...
Üstelik tehlike çanları daha da gürültülü ve hızlı çalıyor...
Temelde barışı isteyenler ile savaştan yararlananların kavgası var...
Belki de Ortadoğu'yu anlamanın kilidi buradan geçiyor...
Ortadoğu'daki gelişmelerin istikametini 'savaş isteyenler' ile 'barış isteyenler'in güç dengesi belirlemekte...
Aralarındaki düşmanlığa rağmen İsrail, Hamas ve Hizbullah aslında 'savaş yanlısı' tarafı oluşturuyor.
Daha doğrusu İsrail'in, Hamas'ın Hizbullah'ın 'şahinleri' bu cepheyi oluşturmakta.
Anlaşılan barış ihtimali, iki yanın şahinlerini de telaşlandırıp harekete geçirdi.
Olan gene zavallı Filistinli halk yığınlarına oldu.
Ben aynen Kürt sorunu gibi Ortadoğu sorununun da barışın savaştan daha fazla 'rant' sağlaması halinde çözüleceğine inanıyorum.
Yaşanılanlar, bu bölgede tüm ölümlere ve acılara rağmen 'savaşın, barıştan' daha çok rant getirdiğini göstermekte...
Şartlanmaları, alışkanlıkları, kültürleri ve sosyo ekonomik konumları nedeniyle insanların 'barış' yerine 'savaşı' seçme gibi bir tuzağa düşmeleri de ayrıca mümkün.
Üstelik nitelikli bir yaşamın peşinde koşmak yerine, intikam peşinde koşarak helak olmak da Şark'ın bir geleneği...
xxxxxxxx
Onca peygamber çıkaran Ortadoğu iyi yönetici çıkaramıyor. Arada belki bir iki istisna bulunur ama genellikle hırsızlarla katillerin yönetici olduğu bir coğrafya burası.
Tabii bu bölgenin insanları da "kötü yöneticilerin" peşinden gitmeyi tercih ediyor. Bence kötü yöneticilerin alamet-i farikası hamasettir.
Ortadoğu da öyle gözüküyor ki hamaseti gerçeklerden daha çok seven insanların diyarı.
Belki de Tanrı bu çarpılmayı düzeltmek için neredeyse bütün peygamberlerini buraya göndermiş.
Düşünün ki Avrupa'da bir tane bile peygamber yok. Onun yerine filozoflar, sanatçılar ve bilim insanları var.
Peygamberlerimizin yanına biraz filozof, sanatçı, bilim insanı ve iyi yönetici eklediğimizde bizim de kaderimiz değişir belki...
Ama bunu nasıl yapacağız?
Bizim için de "soru" bu işte...
Mehmet Altan kimdir?
İlk imzası 15 yaşında yayınlandı. 20 yıl Sabah, 6 yıl da Star Gazetesi'nde baş yazarlık olmak üzere çok uzun yıllar köşe yazarlığı yanında televizyon programcılığı ve yorumculuğu yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var. 15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19., 26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı. 21 ay cezaevinde kaldı. AYM, AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.