Aris Nalcı
Orwell'in Yahudi, Rum ve Ermenilerle alıp veremediği
Bazen dünya ve üzerindeki bizler, var olan bir akımın peşine kapılıp gidiyoruz. Sosyal medya öyle Bir şey mesela. Kapıldık. Şimdi artık olmazsa olmazı yaşamımızın. Ancak kontrolü kimin eline verdiğimizi biliyor muyuz? Hayır.
Önümüze çıkan bir makaleyi okumak istediğimiz sitede veya cep telefonumuza indirdiğimiz bir aplikasyonda her “kabul et” düğmesine bastığımızda bilgilerimizin birine satılmasına izin veriyoruz aslında.
Hani diyorlar ya bazı teknoloji devleri, “Bir şey bedava ise orada satılan mal sensindir”.
Bizimki de o misal işte.
Eskiden yok muydu bu akıma kapılmalar. Vardı tabii ki. Ama şimdiki kadar hızlı ve görünür değildi. Ne de olsa o zaman instagram, tiktok, twitter ve facebook yoktu.
Ama o kapılmalar çok daha derin oluyordu.
Bugünlerde biri bir ırkçı twit yazıp silebiliyor. Ama daha önce bir yazar kitabında bir şey yazdı ise onu silemiyordu değil mi?
Haydi ikinci baskıda düzelti yapsın. Ama ilk baskıyı alanları ne yapacaksınız.
Sosyal medyanın modası meşhur filozoflardan ve şairlerden laflar paylaşmaktır.
Genelde de söylenmedik fikirler, yazılmamış şiirler atfedilir o yazarların adına.
Kim takip edecek de hesap soracak değil mi?
Sorsa da zaten ne olacak?
Sil gitsin.
Geçenlerde Bedo uyardı:
“Bu George Orwell'den alıntı yaparken dikkat edin aman ha. Bakın neler demiş Down and out in Paris and London kitabında (Türkçesi Paris ve Londra'da beş parasız, Can Yayınları, İngilizce aslından çeviren: Berrak Göçer): Yahudi'ye güveneceğine yılana güven, Yunan'a güveneceğine Yahudi'ye güven ama Ermeni'ye asla güvenme.”
Kitabı okumadım ama demiştir diye de içimden rahatça geçirdim. Bildiğim kadarıyla Sadece Orwell değil onunla dönemindeki birçok yazar Adolf Hitler'in Kavgam kitabından ve düşüncelerinden çok etkilendiklerini dile getirmişlerdir.
Verdikleri gazete röportajları hala online olarak bulunabilir. Öte yandan Orwell'in ırkçı bir kimliğe sahip olduğu da çokça tartışılır. Söz konusu kitapta Yahudilerle ilgili çizdiği karakterler gayet antisemitik ve neredeyse düşmanlığa varan kışkırtmalar içermekte.
GÜNDELİK IRKÇILIK
Yazar, bu kitabı yazdığı 1933'da aslında dünyadaki birçok akranı gibi gündelik ırkçılığı kabul etmiş ve eserlerinde kullanmış.
Eminim bununla ilgili yüzlerce akademik araştırma yazılmıştır, benim alanım değil. Ancak Oxford Edebiyat Eğitmeni Martin Turner'ın bir makalesine değindiğine göre Ts Eliot, DH Lawrence da Orwell gibi bu ırkçılığı normalleştirenlerden.
Orwell, 1940'ta Ermeni soykırımı için “Ermenileri bugün kim hatırlıyor ki?” diyen Adolf Hitler'in Kavgam kitabı için bir yorum bile kaleme alıyor.
Burada açıkça Hitler'in fikirlerinden etkilendiğini, onu çekici bulduğunu, kendisine sempati duyduğunu söylüyor.
Hitler'in fikirlerinin sonuçları ortaya çıktığında Orwell ve onun gibileri Hitler'in aslında ne kast ettiğini anlayabilmişler.
Orwell'in önce 1933'te bu kitabı yazabilmesi ve sonrasında 1940'ta da kendini temize çekmek için Hitler'in kitabına eleştiri yazması aslında günümüze de atıfta bulunulabilcek bir haleti ruhiyeyi anlatıyor.
Bazen bir #hashtag alıp götürür sizi sosyal medyada. Bazen bir liderin arkasına gözü kapalı takılmışsınızdır. Göremezsiniz. Hataları değil mi?
Orwell gibiler
Hani Deva partisinin, Gelecek partisinin üyeleri ve başkanlarının zamanında AKP'de iken göremedikleri gibi.
Ya da bir davaya adamışsınızdır kendinizi 'ülkücülük' diye görememişsinizdir aslında sizi bu dava adına sömürüp üstünüzden mafya kurup para kazananları.
Sonra gider temiz bir suda yıkanmış gibi günah çıkarırsınız.
Başkan'ın zamanında çıkardığı gibi.
“Kandırıldık, ey halkım” dersiniz.
Orwell gibi bir yazar yer yüzünde bir soykırım zaten olmuşken, ve kendi ülkesinde birçok gazetede dahi konu edilmişken, Ermeni soykırımından haberdar olmuyor olamaz. Ama buna rağmen kandırılmak ve kendi döneminin akımına kapılmanın hem kendisine daha çok sattıracağını bilir hem de kendini gündem yapar.
Orwell, 1984 ile birçoğumuza farklı bakış açıları verdi.
Ben dahil.
Nasıl onun romanlarında yarattığı içinden çıkılmaz labirentler bugüne ışık tutuyorsa, onun bu davranışı da hala bugünkü aydın ve edebiyatçıların davranışlarına ışık tutuyor.
Onun bu yaptığına bakarak, rüzgarın çok sert estiği bir yöne kaymayacak çok az insan olduğunu görebiliyoruz bugün.
Koltuk ve maaş kapsınlar diye herkesin saraya girmekten çekindiği dönemlerde koşar adım saraya giden, gençliğimizde volkmenlerimizde bangır bangır dinlediğimiz sanatçılar, şarkıcılar olmadı mı? Oldu.
Filmi daha fazla gişe yapsın diye olmadık siyasetçilerle birlikte fotoğraf çekilenler olmadı mı? Oldu.
İşte hepimizi korkutan da bu olmalı.
Çünkü bugün yan yana yürüdüğünüz dostunuz, yarın yanlış anlama kardeş, diyerek yan patikadan çekilebilir.
Geriye bir siz, bir de sizin arkanızdan yürüyenler kalır.