Said-i Nursi ve Teşkilat-ı Mahsusa (2)

Ruslara esir düşmüş büyük bir alim ve şöhretli bir Kürd komutanın anısına hürmeten yardım göndermeye çalışmalarını,'teşkilat üyeliği' olarak nitelemek hiç bilimsel değildir.

Elde arşiv belgeleri bulunmayan bu gizli istihbarat servisine dair akademik, derinlemesine ve güvenilir bir araştırma yapan Amerikalı akademisyen Dr. Philip H. Stodoard, C. Kutay’ın tek ravisi olan Eşref Kuşçubaşı ile vefat etmeden Mısır’da bir röportaj gerçekleştirir. Bu röportajını sonradan kitaplaştırarak ciddi bir çalışmayı ortaya koyar (1963). Bu kitaba göre; Teşkilatın para kaynakları; Osmanlı Savaş Bakanlığı ve Alman altınlarıdır. Ermeni katliamında rol almamıştır. Sayıları otuz bini bulmuş Teşkilat-ı Mahsusa’da görev yapan ünlü şahsiyetlerin listesini sıralayan E. Kuşçubaşı, Bediüzzaman’ın ismini zikretmez ve böylece C. Kutay’ın iddialarını delilsiz bırakarak tarihçimizin tarihçiliğini de sorgulatmış olur. Gelelim Kutay’ın çelişkilerine;

13 Kasım 1999 tarihli Sabah Gazetesi’nde yayımlanan Nebil Özgentürk’ün röportajında Kutay, Said-i Nursi ile görüşmediğini itiraf etmiştir. Cemal Kutay’ın daha önce verdiği kendi ziyaret tarihleri de birbiriyle çelişkilidir;

1 - "1946’da Emirdağ’da Bediüzzaman’ı ziyaret eden Kutay’a Bediüzzaman Almanya’ya uğrayışından ve iki ay Adlon Oteli’nde kalışından bahseder. Otelin halen durup durmadığını sorunca Cemal Kutay da "bilemiyorum efendim" diye cevap verir." (Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, Yeni Asya Yayınları, sh: 180)

2 - "26 Şubat 1974 Salı günü evinde ziyaret ettiğim Cemal Kutay Bey bahsi geçen günlerle ilgili, bir hatırasını nakletti. 1950 yılında önce Eşref Sencer Kuşcubaşı ile Emirdağ’da Bediüzzaman Said Nursi’yi ziyarete gittikleri zaman Bediüzzaman, Eşref Bey’le Teşkilât-ı Mahsusa'daki eski günleri ve hatıraları yad etmişler, sohbet esnasında Said Nursî şu hatırasını anlatmış..." (Bilinmiyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, Yeni Asya Yayınları, ilk baskı sh: 145)

3 - "Aydınlar Konuşuyor" isimli kitaba verdiği bir başka yazıda da: "Kendisini ziyaret etmem 1953 senesi Nisan sonu veya Mayıs başı. Çünkü bana İstanbul’un fethinin 500. yıldönümünde bulunmak arzusundan bahsetti... Şahiner: -Emirdağ’ına ne zaman, niçin ve kiminle gittiniz? Kutay: -1953 senesi Nisan sonu veya Mayıs başında Said Nursi’yi ziyaret için gittim. Eşref Sencer Kuşcubaşı ile beraberdik. Bizi götüren otobüsün biletini hala saklarım. Otel gibi bir yerde yattık." (S. Nursi ve Nurculuk Hakkında Aydınlar Konuşuyor sh: 315, 341 Yeni Asya Yayınları)

Kürd yazarlardan Naci Kutlay ise bu iddianın açıklık kazanmadığını ancak (alakasız bir belgeyle de olsa) akıldan uzak tutulamayacağını ifade etmiştir.

"EsirenTiflis’te bulunan Bediüzzaman Said-i Kurdî Efendiye gönderilmek üzere, memuri mahsusa tevdian tarafı alalarına irsal 60 Liranın (bin beşyüz Mark olarak) adı geçene suretle, mümkün olan süratle gönderilmesini rica ederim, efendim…" Başbakanlık Arşivi DH.KSM-41-36 (Dahiliye Kalem-i Mahsusa) Naci Kutlay, 21. Yüzyıla Girerken Kürtler. Sh:140 (Peri Yayınları)

Kutlay’ın kuşkuculuğu bu belgenin Teşkilat-ı Mahsusa tarafından hazırlanıp Kızılay Cemiyeti başkanı Ömer Paşa aracılığıyla Başbakanlık Özel Kalemine sunulmuş olmasında yatıyor. Öncelikle bu yardımın Kosturma’da esir olarak tutulan Bediüzzaman’a ulaştırıldığına dair herhangi bir belge bulunamamıştır.

Said-i Kurdî’nin İkinci Meşrutiyet’in ilanı münasebetiyle gittiği Selanik’te meşhur Hürriyet Nutku’nu okuması, İttihatçıların önde gelenlerinden olan Enver Paşa’nın ve kahraman-ı Hürriyet Niyazi Bey’in Bediüzzaman’la bu minvalde temas ve diyalogları vb. faaliyetler, yüzeysel bazı araştırmacılar için sözü edilen kuşkuları beslemeye yetmiştir.

Halbuki; Birinci Cihan Harbi’nin fırtınalı yıllarında bir-iki askerî rüknün veya teşkilat mensubunun, onlarca kahramanane hizmetlerine tanık olduktan sonra Ruslara esir düşmüş büyük bir alim ve şöhretli bir Kürd komutanın anısına hürmeten yardım göndermeye çalışmalarını, son derece masumane bir vefa borcu olarak değil de "teşkilat üyeliği" olarak nitelemek ya da bu yönlü şüpheleri uyandırmak hiç bilimsel değildir.

Nursi gibi aktif ve çaplı bir şahsiyetin farklı kimlik ve görüşteki insanlarla sıradan temaslarını mesela bir yemek yeme veya her zaman mümkün olabilecek bir çay sohbetini zorlama determinist bir bakış açısıyla ele alıp gizli bir teşkilat üyeliğine kriminalize etmek vicdani ve etik de değildir!

Sonuç olarak art niyetli olmayan araştırmacılarımızın her teması telebbüsle (o elbiseye bürünmek) karıştırmak yanlışından bir an önce kurtulmaları gerekiyor!

Allah’tan, Bediüzzaman bu 1913-1916 tarihlerine ait hayat devresini kaleme almış ve o sarsıntılı heyecanlı yıllarda dinine, vatanına ve insanlığa yaptığı hizmetlerini hep "GÖNÜLLÜ" olarak yaptığını eserlerinde beyan ederek akl-ı selim sahiplerine yeterli belgeyi sunmuştur:

"Harb-i Umumîde Gönüllü Alay Kumandanı olarak iki sene çalıştım, çarpıştım. Ordu Kumandanı ve Enver Paşa takdiratı altında kıymetdar talebelerimi, dostlarımı feda ettim. Yaralanıp esir düştüm. Esaretten geldikten sonra Hutuvat-ı Sitte gibi eserlerimle kendimi tehlikeye atıp, İngilizlerin İstanbul'a tasallutu altında, İngilizlerin başlarına vurdum. Şu beni işkenceli ve sebepsiz esaret altına alanlara yardım ettim. İşte onlar da bana, o yardım cezasını böyle veriyorlar. Üç sene Rusya'da esaretimde çektiğim zahmet ve sıkıntıyı, burada bu dostlarım bana üç ayda çektirdiler. Halbuki Ruslar, beni Kürd Gönüllü Kumandanı suretinde, Kazakları ve esirleri kesen gaddar adam nazarıyla bana baktıkları halde, beni dersten men'etmediler. Arkadaşım olan doksan esir zabitlerin kısm-ı ekserisine ders veriyordum." (1)

Bu kasıtlı ve bilimsellikten uzak iddiaya sahip çıkmaya tenezzül etmeyen araştırmacılar az da olsa vardır:

Rohat (Unutulmuşluğun Bir Öyküsü Said-i Kürdî)’de Bediüzzaman’ın Teşkilatçı olduğu iddialarını reddetmiştir.

Bediüzzaman’ın talabelerinden rahmetli Abdülkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat isimli eserinde bu iddiaları çürütmüştür. Ergün Hiçyılmaz (Belgelerle Teşkilat-ı Mahsusa) ve iyi bir Osmanlı hayranı olan Prof. Ahmet Akgündüz de Cemal Kutay’ı bu iddialarında yalnız bırakan araştırmacılardan.

Sonuç olarak Seîdê Kurdî’nin Teşkilat-ı Mahsusa ile Teşkilat-ı Mahsusa’nın da Said-i Nursi ile bir ilişkisi yoktur!

(1) Said-i Nursi, Mektubat: Onaltıncı Mektubun Zeyli (Tüm Neşriyatlar)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Muhammed Salar Arşivi