Sayfo hakkında bir film: “Souls in Transit”

İsviçreli yönetmen Aida Schläpfer’in belgesel filmi “Souls in Transit, 1915 Sayfo Soykırımını anlatıyor. Film bize Türkiye’nin yaşadığı “mükemmel” çürümenin sebeplerini ararken önce yakın sonra uzak tarih ile yüzleşmenin iyi fikir olduğunu hatırlatıyor.

Geçtiğimiz Cumartesi günü “Souls in Transit” filminin Berlin prömiyerini izleme fırsatım oldu. İsviçreli yönetmen Aida Schläpfer’in belgesel filmi, Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında topraklarındaki Süryaniler dahil Hıristiyan halklara karşı işlediği suçları, 1915 Sayfo Soykırımını anlatıyor.

“Souls in Transit” biz Ermeniler’in “Medz Yeğern” dediğimiz ve anlatırken başta Süryaniler, katledilen diğer Hıristiyan halkların adlarını telaffuz etmekten hep imtina ettiğimiz lanetli zamanlar hakkında yapılan iyi bir film.

Süryaniler 1915 soykırımını “Sayfo” adıyla anıyor.

Aida Schläpfer, tarihsel akışı kurgularken 1915’ten tam yüz yıl sonra, aynı coğrafyada, IŞİD eliyle gerçekleştirilen son soykırımlar ile kötülüğün nasıl yeniden canlandığını anlatıyor. 100 yıl önce neler olduğunu artık 10 yıl önce yaşananlara bakarak daha iyi anlayabiliyoruz. IŞİD barbarlığının hedefinde olan Hıristiyan halkların yaşadıklarını izliyoruz.

Soykırım hiç bitmemiş…

Suç cezasız kalırsa, suç lanetlenmezse, suçlu övülürse, fail kahraman ilan edilirse, katledilen masum için usulüne uygun bir cenaze töreni yapılmazsa ne olur?

Suç tekrar eder. Fail ve kurban zaman içinde değişir fakat suç mutlaka tekrar eder.

Soykırım suçunun bu kadar yüz kızartıcı ilan edilmesi bundandır. Almanya’da bu suç bir daha asla işlenmesin diye çabalanması, tedbirler alınması, katillerin her gün lanetlenmesi tam da bu sebeptendir.

Cezasızlık, işlenecek yeni suçların en büyük motivasyondur.

Soykırımlarla yüzleşmeyi talep etmek, katilleri, katillerin fikrini, katliamı lanetlemek sadece mağdur insanların hatıratına layık davranmanın bir gereği değildir. Akrabaları katledilmiş insanların yaslarını tamamlaması için de değildir yüzleşme.

Soykırımlarla yüzleşme insanlığın geleceğini kurtarmaktır. Çocuklarımızın daha güvenli bir ülkede, daha huzurlu bir dünyada yaşayabilmesi için en hayati, en hayırlı işlerden birisidir.

Oysa bizim coğrafyalarda katilin hafifletici sebeplerine aşıktır insanlar. Hep öyleydi üstelik. Ganimet ve yağmanın, komşunun malına, ailesine, varlığına kıyımlarla sahip olma hevesinin insanların hiç bitmeyen dürtüsü olmasının kaynağı da budur.

Çökme üzerine kurulan, inkar ve yalan ile inşa edilen bir sistemde gün yüzü göremememiz normaldir. Suçun makbul, suçlunun haklı olması bundandır.

Türkiye’nin bugünlerde yaşadığı “mükemmel” çürümenin sebeplerini ararken önce yakın sonra uzak tarih ile yüzleşmenin iyi bir fikir olduğunu yeniden hatırlatmak isterim.

“Souls in Transit” bunun için bizlere iyi bir fırsat sağlıyor.

Filmin Berlin prömiyerinde bizlere ev sahipliği yapan sevgili dostum Shleymun Rhawi’ye ve yönetmen Aida Schläpfer’e teşekkür ederim.


Hayko Bağdat: 1976 yılında Rum bir anne ve Ermeni bir babanın dördüncü çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. 1994’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü‘ne başladı. Babasının beklenmedik vefatı sebebiyle eğitimini tamamlayamadı. 2002'de Yaşam Radyo’da Türkiye’de ilk azınlık sorunlarını gündeme taşıyan “Sözde Kalanlar” programı ile gazeteciliğe başlayan Bağdat, Türkiye’nin önemli basın organlarından gazetecilik, köşe yazarlığı ve yorumculuk yaptı. 2007'de katledilen Hrant Dink’in ardından kurulan ve adalet arayışını sürdüren “Hrant’ın Arkadaşları” ekibinin kurucuları arasında yer alan Bağdat’ın “Türkiye’de Ermeni ve öteki olmayı” anlatan ilk kitabı ‘Salyangoz’ 2014’te, ikinci kitabı ‘Gollik’ 2015 yılında, üçüncü kitabı ‘Kurtuluş Ҫok Bozuldu’ ise 2016 yılında okurlarıyla buluştu. Kitabından esinlenerek kurguladığı tek kişilik gösterisi Salyangoz, 2016’da seyirci ile buluştu. 2017’de Almanya’ya taşınan Bağdat, Berlin’de gazeteciliğe ve üretmeye devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hayko Bağdat Arşivi