Süreyya Karacabey
Sensin iltisak
Bir önceki sezonun özeti
Yurttaşların bir metne imza attığı için cezalandırıldıklarına, hayatlarının paramparça edilişine ait eski diziyi biliyorsunuz; çoğunuz izlediniz. Birbirinden farklı siyasi eğilimlere sahip insanların barış taleplerini dile getirecekleri başka ortam bırakmayan siyasal düzen, ortak bir metne atılan imzadan epey büyük iddialarla sonuçlar çıkarmaya başlamış, kendisiyle aynı fikirde olmayan herkesi düşman sananlar da “asın vatan hainlerini” diye bağırarak bu tantanalı gösteriye yakıt sağlamıştı.
Bir sabah uyandığında kendini terör suçlusu olarak bulan üniversite çalışanları, devletin en tepesinden gelen hakaretlere dehşetle bakarken, asıl darbeyi çalıştığı üniversiteden alacak, safça, “ üniversitenin görevi söz üretmektir, kamuya sesleniş onların işinin asal parçasıdır, çünkü bilgi laboratuvarda üretilen bir şey değildir” denmesini-en azından kendilerine saygıları için- beklerken, onları işten çıkarmak için kanıt üreten bir üniversite yönetimi gerçekliğiyle karşı karşıya gelecekti.
Manzara şöyleydi: Elinde listelerle koşturan rektörler, birini daha yakaladım diye bağıran rektör yardımcıları, zaten o muhalif fikirlere sahipti diye raporlayan meslektaşlar. Keşke Platonov yazaydı bunları, çok daha şahane betimlerdi. Devletin gerekçeleri konjonktüreldi, beş sene önce olsa haber bile olmayacak bir şey, aniden suç haline gelebilirdi. Onlar olayı izlemeye karar verirken, başrolde olabilmek için kapışan rektörler ve yardımcıları mahkemeden önce davranıp insanların ilişiğini kesiverdiler.
DEVREYE MAHKEMELER GİRDİ
Çok uzatmayayım, sezon finalinde yarısı çalışan yarısı işten atılmış bu amorf kitleyi bir yerde buluşturabilmek için devreye mahkemeler girdi ve hepsini ortak bir suçla yargılayarak, en azından bu istisna halden bir kural çıkarmaya çalıştı. Olmadı, çünkü bir metne imza attığı için insanlara terör suçu işlemiş muamelesi yapmak pek kolay değildi. Aniden yargılanan herkes, bölge politikaları konusunda uzmanmış gibi, bütün siyasi ilişkileri biliyormuş gibi bir muameleye maruz kaldı.
Bazen bir çığlık sadece bir çığlıktır demek istendi, dinlenmedi. Neyse bu kadar heterojen bir gruptan terör suçlusu çıkaramayan mahkemeler, yine de bir uyarı notuyla kararını beraat diye yazdı ve işe iade meselesini de bir Ohal komisyonunun ebedi kucağına bıraktı. Ohal komisyonu uzun uykuya çekilmişken sezon sona erdi. Bu arada işsizler şehir, ülke değiştirdi, hayatı idame ettirebilmek için yeni yollar denedi, hayatlar altüst oldu, en fenası da ortada kalan tezler ve ders programları, çıkarılamayan dergilerdi.
Yeni sezon: Özet
Ohal uyanmıştı, dış güçlerin dürtmesiyle ayağa kalktı, sonra yeniden oturdu, bir süre oturuşunu düzeltti, kımıldar gibi oldu, sonra durdu ve başvurulara çok uzun bir aradan sonra cevap verilmeye başlandı. İki ret, bir iade, sekiz ret yarım iade. Bir ret üç iade.
Herkesin başı dönmüştü ve aynı gerekçeyle atılan insanların, kabul gerekçeleri niye farklıydı? Çünkü. ironik biçimde- ya da kaba mı demeliydim- “sana bir de açıklama mı yapacağım” tonu içeren bu çünkü'ye çok kişi bozuldu ve yeniden komisyonun kararına itiraz için mahkemelere başvurular yapıldı. Bu sezonda aksiyon azalmış, beklenti yaratma tekniği fazla bekletme yüzünden fermante olmuş, hafif bir sirke kokusu olay örgüsüne sinmişti. Geçen sezon absürdle başlayıp dramatiğe dönüşen eylem akışı, bu sezonda fantastik bir yolda ilerlemekteydi.
Aramızdaki siyaset bilimcilere ve hukukçulara acıdım en çok, değilse en azından tiyatrocuydum ben ve akışın mantık dışılığına dayanacak güce disiplin olarak sahiptim.
Ohal komisyonundaki ret alan dosyaların, mahkemeden beraat etse de üniversite mahkemelerinden beraat etmediğini öğrendik bu arada. Üniversite, mahkemeye mealen diyordu ki; siz bunları beraat ettirdiniz ama biz onlarla ilgili daha kapsamlı bilgilere ulaştık:
Sülalelerinde solcu var mı, mahallede nasıl bilinirler, eve hangi yoldan dönerler, canları sıkılınca ne yaparlar, sözde yasal görünen hangi toplantılara katılırlar, hepsini hepsini topladık. Çaylarını sütlü içenlerin İngiliz hayranı, sütünü çaylı içenlerin Hint hayranı, hiç çay içmeyenlerin de Türk düşmanı olabileceği türünden sonuçlara bile ulaştık. Dolayısıyla evet belki terörist değiller ama kesinlikle bir şeyler, iltisaklılar.
Bu mahkeme işleri çok fantastik bir yola girmeye başladığında, sözgelimi mahkeme, iade kararı verdiğinde üniversiteler bu defa da yürütmeyi durdurma için başvurmaya, iade edilip....ay neyse hakikaten içim şişti. Kısaca ret alanlar yine mahkemede, iade alanlar yine mahkemede ve iade alanların iltisak durumunun tespiti için Elon Musk'a başvurulmasına, pardon sosyal medya soruşturmasından geçirilmelerine karar verilmiş durumda. Bu arada iade edilenlerin işlemleri geciktiriliyor, maaşları sorunsuz ödenmiyor, bazı hocalara oda verilmiyor türünden bilgiler de gerçek. Ve daha fenası, birileri iade edilince, edilmeyenlere sorulan “senin mahkeme ne oldu”, “bu durumda yasal olarak sizin de iadeniz gerekmez mi?” türünden mantıklı soruların çıldırtıcılığı.
Dediğim gibi ben tiyatrocuyum, ben bu sorulara, benim mahkeme mi, orada işte duruyor ama açık olduğu için giremiyorum gibi, hiçbir şey hiçbir şeyi gerektirmez, türünden cevaplar verebiliyor, konuşmayı aniden Alice'in Şapkacı ve Mutsuz Kaplumbağa sahnesindeki sohbete çevirerek rahatlıyorum da aramızdaki hukukçular ne yapsın? İyi bir eğitim almış hukukçuya, senin iltisak işini sosyal medya taramasıyla kanıtlamaya çalışıyorum dendiğini düşünün, devreleri yanar valla, ben sadece “sensin iltisak” diyorum. Sensin iltisak!
Süreyya Karacabey: Adana'da doğdu. 1992'de Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek Lisans ve doktorasını aynı bölümde yaptı. Dramatik Yazarlık, Epik Tiyatro, Geleneksel Türk Tiyatrosu, Ortaçağ Tiyatrosu, Radyo Oyunu Yazarlığı derslerini yürüttü. 2010 yılında doçent ünvanını aldı.2017 yılına kadar çalıştığı bölümden 6 Ocak 2017 KHK'sıyla atıldı. Modern Sonrası Tiyatro ve Heiner Müller, Brecht'ten Sonra ve Gündelik Hayata Direnmek kitapları ve çeşitli dergilerde yayınlanmış yazıları vardır.