Enver Topaloğlu
Şiirin Newroz’la dayanışması
Birleşmiş Milletler’e bağlı bir örgüt olan UNESCO’nun 1999’da aldığı kararla her yıl 21 Mart, dünya şiir günü olarak kutlanıyor. Kürt halkının aldığı kararla ise çok eski zamanlardan bu yana, aynı gün, yani 21 Mart, Newroz olarak yaşanıyor.
Newroz’un birden çok anlamı var, ama ilk sırada direniş ve anma yer alır; Demirci Kawa’dan bu yana direniş ve anma da diyebiliriz.
Dünya şiir gününün kutlanması teklifini yapan ve BM tarafından kabul edilmesini sağlayan kuruluş olarak Türkiye PEN, 21 Mart’ta düzenlenen etkinliklere öncülük de ediyor. Ayrıca, her yıl bir şaire PEN şiir günü çerçevesinde ödül veriliyor. PEN şiir ödülünü alan şair, o yılın şiir günü için hazırladığı bildiriyi kamuoyuyla paylaşıyor.
Yani yirmi yılı aşkın süredir her yıl, 21 Mart’ta yakılan Newroz ateşine şiir gününün bildirisi ve düzenlenen etkinlikler de eşlik ediyor diyebiliriz.
ŞİİRİN NEWROZ'LA DAYANIŞMASI
Şiir günü olur da şiir olmaz mı? Elbette şiirler, betikler, dizeler, sesler, sözler, imgeler coşkuyla giriyor Newroz’un koluna… Denilmiyor mu: Asla yalnız yürümeyeceksin… Dayanışma yaşatır. Şiirle dayanışma, şiirin Newroz’la dayanışması, haydi haydi yaşatır… Aşırıya mı kaçtı; abartılı mı oldu biraz. Fakat malum; uzun ve zor bir kış geçirdik… Ayazda kaldı yüreğimiz. Artık orda burada, kıyısından köşesinden, bahar dallarını görüyoruz. Birazcık da olsa umutlanma hakkımızı kullanmayalım mı?
Kış, karakış, zemheri, soğuk, ayaz; ardı ardına sıralanınca Ahmed Arif’in dizelerini hatırlamamak mümkün değil:
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı...
Günlerden cumartesi ve 21 Mart’a üç gün var. Şiir gününde nerde bulunuyorsak orda Newroz ateşinin yakıldığı alana gitmek de başlı başına şiirdir elbette. Hem de bütün gün okunan bir şiir. Yani Newroz da anmasıyla, kutlamasıyla, ateşiyle, coşkusuyla bir büyük şiirdir. Halkların coşkun akan ırmağının konuştuğu bir şiir… Acıların, yasların, dertlerin, kederlerin dilin öteki sularına karıştığı, ötedeki nehre döküldüğü bir şiir…
Şiir tutkusu olanlar elbette şiir gününde hiç kimseye olmasa bile kendi kendilerine şiir ya da şiirler okurlar, yine okuyacaklardır.
Peki kutlamaya, şiir günü için özel olarak ve her yıl yenilenecek beş kitaplık bir liste hazırlayarak başlamak nasıl olur? Biz beş kitap dedik ama beş kitaptan fazlası da olur elbette. Her kitaptan en az bir şiir okumak üzere elbette hazırlanmış bir liste... Fena olmaz herhalde. Hayır, biz herhangi bir liste önermeyeceğiz.
ÖDÜL VE GEREKÇESİ
PEN, bu yılın şiir ödülünün Barış Pirhasan’a verildiğini açıkladı. Pirhasan’ın şiir serüvenine, şiir anlayışına dikkat çekilen ve ödülün verilme gerekçesinin de yer aldığı açıklamada şöyle denildi:
“Kalabalığa hiç karışmadan kalabalıktan biri gibi yazdı. Şiirin hayatı varsa hayatın da bir şiiri vardı. Oyunun da bir gerçeklik biçimi olduğunu kanıtladı. Sık yazmasa da şiir düşüncesini hep ve her yere taşıdı. Tarih kötüdür. Şiire bunu bilerek başladı. 70’li yılların öncü şairlerinden oldu. Öncü, özgün ve özel bir şair olarak anıldı. İyi bir şair şiirinde başka iyi şairleri de ağırlar. Onun şiirinde Orhan Veli de, Ece Ayhan da, Metin Eloğlu, Ergin Günçe de var. Zaten biz başkalarıyla kendimiz olmuyor muyuz? Şiirin yüzünü güldürecek, okuru sevinçten ağlatacak şiirler yazdı.”
BARIŞ PİRHASAN, YETMİŞLERDEN...SEKSENLERDEN
Şiirdeki, şiir sicilindeki adıyla Barış Pirhasan; 15 Ağustos 1951 doğumlu. İlk şiiri 1973’te Yeni Dergi’de yayımlanır. Daha sonraki yıllarda başta yönetiminde de bulunduğu Militan olmak üzere Sanat Emeği, Yazko-Edebiyat, Sanat Olayı, Hürriyet Gösteri, Kitap-lık dergilerinde şiirleri okurla buluşur. İlk kitabı “Tarih Kötüdür” adıyla 1981’de çıkar. Şairin ikinci kitabı “İmzasız El Yazıları” (Tarih Kötüdür’le bir arada) 1985’te ve üçüncü kitabı “Babam Benden Hiçbir Şey Anlamıyor”sa 1995’te yayımlanır.
Pirhasan’ın ilk kitaba adını da veren şiirinden bir parça alıntılıyoruz:
Garip bir çocuk dediler bana
İçine kapalı
Güçlü
Onun koluna girerdim
Zayıflığı çekerdi beni
Acımasız pırıltısı
Geceleyin kendini sevmesi
Organları
Çocukluğumun şiirleri
Hepsinde umarsız bir çığlık
Zavallı
Traji-komik
Şanlı tarihim:
Ne zorbalar geçmiş beynimden
Ne haksız kıyımlar olmuş gövdemde
Kimler can vermiş hapishanelerde
Hangi sınıf egemen?
İlk şiirlerim
Alaycı bir göz
Kirpiklerinde tohum
Düzensiz patlamalar
Yaralı omuzlarım
Biri kavga türküsü
Acemi
Çığlık çığlığa
Yarım
Alıntıladığımız betiklerin ikincisinde yer alan “traji-komik” sözcüğüyle son betikteki “alaycı bir göz” dizesi şairin şiir anlayışının kılavuzu olarak da değerlendirilebilir. Yani onun şiirleri için “alaycı gözün” seçtiği “traji komiğin” anlatımı da diyebiliriz. “Alaycı göz”e çok da takılmamak gerekir. İronin, kara mizah ve eşliğinde eleştirel yaklaşım olarak da okunabilir alaycı göz metaforu. Şairin dalgacılığının bir yansımasıdır söz konusu ifade. Tarih kötüdür diye yazan şairin tarihle alay etmesinde ya da dalga geçmesinde bir tuhaflık yok. Pirhasan’dan bir şiir daha okuyarak devam edelim. Şairin, 1995’te yayımlanan kitabının adı da olan şiirden, “Babam Benden Hiçbir Şey Anlamıyor” başlıklı şiirin ilk ve son dörtlüğünü alıntıladık:
Sırıtarak başka yol yok diyorlar
Çözmek için nice nice düğümü
Yapışacak birazcık izin versem
Avucuma İskender’in kılıcı
(…)
Babam benden hiçbir şey anlamıyor
Yürüyoruz şeytanımla elele
Pişmanlığın yakıcı özlemini
Taşıyarak kalbimizde dörtnala...
Barış Pirhasan çok yazan, çok yayımlayan, zaman içinde genişleyen, genleşen bir şair değildir, olmamıştır. O nedenle de birbiri ardına yayımlanan şiir kitaplarıyla gündemde olmamıştır. Hatta şiir çevrelerinin dikkat kesildiği gündemden başından itibaren uzak durma çabası içinde olmuş gibidir. Yayımlanan bir kitabından sonra diğerinin okurla buluşması yılları bulmuştur. Örneğin, 1995’te çıkan üçüncü kitabından sonra yayımlanan “Aşkla Kedi Arasındaki Yedi Benzerlik”in yayın tarihi 2012’dir.
Turgay Fişekçi, kitaptaki şiirlerle ilgili değerlendirmesinde şunları dile getiriyor: “Zor değil, okuruyla güzel güzel konuşan şiirler. Karşılık beklemeden içini döken ve sonra usulca kalkıp giden bir insanın hali gibiler. Kitabın bir temel özelliği de başlı başına şiir sanatına bir güzelleme olması. İçindeki şiirler o denli sahici, o denli içten bir şiir sesiyle konuşuyor ki, okurda şairinden çok şiir sanatının güzelliklerine hayranlık uyandırıyor.”
Kitabın “Amerika İyi Olsaydı” başlıklı şiirinden üç dize aktaralım:
Amerika iyi olsaydı Mc Donald’s
Bir ümit zinciri olurdu dünyayı saran
Ağaçlar kesilmezdi İstanbul’da
Pirhasan, şiirden ne anladığını, şiirde, şiirle ne yapmak istediğini 2018’de “Ölümden Sonra Aşk” adıyla yayımlanan, 1985’ten sonraki şiirlerinin toplamını oluşturan kitabının arka kapağında şöyle dile getiriyor: “Kendi geçmişimle de hesaplaşmak, yerimi kavramak, ya da kendime bir yer edinmek çabası. Varolma hakkını savunmak, bunun için gereken bilinç. Şiirde bu vardır. Şair neden söz ederse etsin, ses tonuyla, tavrıyla kendini bir yerlere koyar. Ben kendi payıma düpedüz serüvenimi dile getirmeyi seçtim çoğu kez. İnsanlarla aramda sırdaşlık kurduğumu hissediyorum böylece. ‘Münafıklar elinden mânâ yüzünü’ örtse de şiir apaçık bir şeydir. Gizlenmiş olanla uğraşır, onu gün ışığına çıkartır...”
Biz şair Barış Pirhasan’ı anlatıyoruz. Merak edenler için şairin başka birçok sanat yapıtına da imza attığını söylemekle yetinelim. Sonrasını okura, bilhassa da merakının iştahı her dem açık olan okura bırakalım… Merakla iz sürmeyi okura bırakıyoruz, ama bahsi de araya bir şiir almadan kapatmak istemiyoruz. Bilhassa şairin “oğulların oğulluktan sessizce çekilmesi”nin de duygu ve düşüncelerine yer verdiği şiirden söz etmezsek sözümüz yarım kalır. Bahsi geçen şiir, şairin babasını (Vedat Türkali) kaybettikten sonra yazdığı bir tür veda şiiri. Pirhasan’ın “Ölümden Sonra Aşk” adını taşıyan şiiri şöyle:
Şiirlerimizi sevmezdik birbirimizin
Bence onunkiler takır tukur, onca benimkiler sulu sepken
Sonra günlerden bir gün bir şiirini okurken
Dank etti kafama: Babam değil ki bunu yazan, gencecik bir komünist
İmrendiğim deli fişek militanlardan biri
O zaman bir muhabbet kapladı içimi
Öyle kurtuldum oğul olmaktan
Ama sabırla bekledim ölmesini.
Güle güle git genç adam, her canlı gibi, balık, kirpi, kaplan, yaban kazı gibi git
Özlediğin kanatlar, yüzgeçler, hepsi senin şimdi
Ohhh diye esiyor rüzgarın git buralardan, görev tamam
Şimdi bilmenin vakti bilmediklerimizi
Nehirler, bulutlar, trenler, gemiler gibi git dünyayı dolaş
Müjdeler olsun, insan olma faslı bitti
Artık gönlümce, korkmadan, kırılmadan, utanmadan sevebilirim seni.
Şiir gününüz Newrozlu, Newrozunuz şiirli olsun… Yeni gelen günde, yeni gelen ayda, yeni gelen mevsimde, yeni gelen baharda umut vardır… Yeniye açık kalın…
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’de yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.