Süreyya Karacabey

Süreyya Karacabey

Siz gidince ne gitmiş olacak?

Bu kadar mutsuzluğu kimsenin bünyesi kaldırmıyor beyler, bey-hanımlar. İnsan nefes almak, iyilik jestiyle karşılaşmak, siyasi bir nezaket karşısında hislenmek istiyor. İnsan sadece ekmekle yaşamıyor beyler ve bey-hanımlar-gerçi ekmek verdiğiniz de yok.

“Belki bahar gelince yeniden seviniriz” dedi bir arkadaşım, “eski günlerde olduğu gibi.” Ben de ekledim, güncel siyaset konuşmak yerine eskiden olduğu gibi, dünyayı değiştirmekten söz edebiliriz, saplanıp kaldığımız bu balçık zemin temizlenince yeniden geleceğe doğru yürümek için bir motivasyon bulabiliriz.

Ayrıca sadece ülkenin bütün kurumlarına değil, havasına, ağaçlarına, sularına yerleşen bu amorf kitlenin sadece kuzeyden geldiğine kimse inandıramaz beni. Bu iç odalarımıza, ruhlarımıza doğru yıllardır yürüyen, çoğunluğu ülkenin kuzeyinden olan bu kitlenin tıpkı bilim kurgu filmlerinde olduğu gibi, Karadeniz kıyılarına bilmediğimiz bir gezegenden geldikleri ve yeşil, sevinç, yaşam, nezaket, duyarlık, özgecilik, estetik vs. gibi kelimelere karşı alarm veren bir aletleri olduğu, bu sinyale göre yok edici hamleye giriştikleri ve misyonlarını bir türlü doğru zamanda bitiremedikleri için saçma bir uzatma içine girdiklerinden kesinlikle eminim ama ispat edemem. Başka türlü kim, niye böyle şeyler yapar ki kendi ülkesine? Bütün insanları mutsuz etmek için bir program yürütür?

“Çözümlemen şahane” dedi Şaşkın, “o kadar siyasetbilimi, tarih kitabını siyaseti masala çevirmek için mi okuyordun, bari dışarıda böyle şeyler söyleme, hatta şimdi de söyleme, kalk bana yaş mama ver. Yaş mamanın fiyatından da söz etme, biz kediler aristokrat bir kökenden geliyoruz, paradan konuşmayız.” Aristokrasiyi bundan iyi anlatamazdın Şaşkıncım, mamanı başkası verir, vermeden önce de üretmek için çalışır, sen de sırt üstü yatarsın.

“Sen kediyle mi konuşuyorsun” dedi arkadaşım, sanki ilginç bir şeymiş gibi, evet kedilerle konuşulur zaten, insanlarla konuşmak sıkıntılı. Kahvesinin yanına bir parça yaş mama koydum ve bir şeyi karmaşık bir bütün haline getirerek okuduktan sonra, gelinecek nihai noktanın her şeyin sadece bir masaldan ibaret olduğunu anlamak olduğunu söyledim Şaşkın'a, dinlemedi bile.

Ekonomik büyüme bir masaldı örneğin, kapitalizm berbat bir palavradan başka bir şey değildi, kendi gezegenini çorak bir bayıra çeviren bu insanlar, Ortaçağ'da suç işlediler diye sülünleri asan, yaprak bitlerine ceza veren geri zekalılardan bir milim daha ileride değildi. Biz fazla ciddiye alıyorduk hepsini. Biz ciddiye alınca onlar da kendilerini ciddi bir işin parçası sandılar. Sonuç kediler bile örgüt üyesi, herkes mutsuz, nefret sokaklarda devriye geziyor, yaş mama çok pahalı.

Bu kadar mutsuzluğu kimsenin bünyesi kaldırmıyor beyler, bey-hanımlar. İnsan arada nefes almak, bir iyilik jestiyle karşılaşmak, siyasi bir nezaket karşısında azcık hislenmek istiyor. İnsan sadece ekmekle yaşamıyor beyler ve bey-hanımlar-gerçi ekmek verdiğiniz de yok.

Bir çocuk ağlayınca onunla ilgilenen kurumlar vardır diye düşünerek rahatlamak istiyor insan. Kar yağınca evsizleri evime alamadığım için vicdan azabı çekmeme gerek yok, sosyal tesisler açıktır onlara diye düşünmek istiyor. Yıllarca yurttaşlık görevini yapan insanlar, bir yıkımın ortasında sanki bütün çaresizliklerden kendisi sorumluymuş gibi kahrolmak istemiyor, yardımlarına koşan bir organizasyon var diye düşünerek uyumak istiyor. Uyumak istiyor.

“Onlar gidince yine eskisi gibi uyuruz değil mi” dedi arkadaşım, “hani yatağa girince hayaller kurduğumuz zamanlar vardı ya, onlar gelir mi yeniden evlerimize?” Anlamışsınızdır, arkadaşım kediden daha saf biri. Hıı dedim dünya barışı, eşit bölüşüm hepsi garanti. Uyuduğunu sandığım Şaşkın yerinden doğruldu ve “hayal kurabilmek için önce iyi bir mindere ihtiyaç var, ondan söz ediyor” dedi. Haklıydı, biz daha hayalin materyaline muhtaç aşamadaydık, rüyalarımıza bile sızmışlardı.

Bütün bunlar bittiğinde olanları nasıl bir biçimde anlatacağıma odaklandım. Oyalanmak her zaman iyi gelir. Anlatacak o kadar çok şey birikmişti ki, bunları doğrudan yazsak gelecek kuşaklar bizim topluca çipi yaktığımızı düşüneceklerdi. Pek çok kurguda şu kalıp kullanılır: Bir yabancı gelir ve dengeleri bozar. Kararlılık durumu bozulunca çatışma başlar.

Bizim durumumuz buna pek uymuyordu. Karadeniz kıyılarına inen uzay gemisi aklıma bu yüzden gelmişti. Bu derece felaket insan üstü olduğu için, başka gezegenden gelen ve başka gezegenden geldikleri için dilimizi bilmeyen kalabalık bir grup daha inandırıcı olur diye düşünmüştüm. Çünkü amaçlarına yabancıydık, burada klasik siyasetin egemenlik ve ele geçirme arzusunu aşan, aşırılaştıran, mantıksız şeyler vardı. Yoksa dünyanın pek çok yeri gittiklerinde sevinilecek siyasilerle doluydu ve bir çeşit ruh akrabalığı içindeydiler. Ortak Tanrıları finansa tapınıyor, manasız bir kazanç için bütün canlıları tehlikeye atıyorlardı. Bizim hikayemizde kesinlikle başka şeyler vardı. Tam bir şey belirir gibi olurken zihnimde arkadaşım yeniden atıldı: “ Onlar gidince, gülüşümüz yeniden ilişir mi yüzümüze, şimdi bıçakla kesilmiş bir ağızla dolaşıyor gibiyiz ya” dedi.

O an akılma geldi, üslup kesinlikle Thomas Bernhard'ın üslubuna benzer bir şey olacaktı. Berhard şöyle şeyler yazan biriydi:

Waldhaus Oteli

Havadan yana şansımız olmadı, her açıdan iğrenç konuklar vardı masamızda. Nietzsche' den bile tiksindirdiler bizi. Otomobilleriyle kaza geçirip öldüklerinde ve Sils Kilisesi'nde tabuta konduklarında bile onlardan nefret ediyorduk.

Belki hatırlarız diye cevapladım arkadaşımı, unuttuğumuz pek çok şeyi hatırlarız. Şaşkın bağırıyordu, “bir dahaki sefere yaş mamayı tek turda ver.” İstersen dinleme, fena çizer.

Hareket eğrisini toplumca biraz yukarı çıkarabilseydik, size sınıfsız toplumdan söz ederdim. Repertuvar biraz da size bağlı. Bari uzatmayın.


Süreyya Karacabey: Adana'da doğdu. 1992'de Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek Lisans ve doktorasını aynı bölümde yaptı. Dramatik Yazarlık, Epik Tiyatro, Geleneksel Türk Tiyatrosu, Ortaçağ Tiyatrosu, Radyo Oyunu Yazarlığı derslerini yürüttü. 2010 yılında doçent ünvanını aldı.2017 yılına kadar çalıştığı bölümden 6 Ocak 2017 KHK'sıyla atıldı. Modern Sonrası Tiyatro ve Heiner Müller, Brecht'ten Sonra ve Gündelik Hayata Direnmek kitapları ve çeşitli dergilerde yayınlanmış yazıları vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süreyya Karacabey Arşivi