Tuğçe Şenoğul’un ruhundaki 'Atlas'

Tuğçe Şenoğul, yakın zamanda yayınladığı Atlas-Yerdeniz adlı EP’si ile ayrılıklarımızın karşısına, bizi buluşturan ortaklıklarımızı koyuyor... İki duygu beliriyor şarkılarda: Ayrılık ve birleşme!... Tüm bu ayrılık ve buluşmanın mekanıysa, Atlas oluyor.

Tuğçe Şenoğul, yakın zamanda yayınladığı Atlas-Yerdeniz adlı EP’si ile her şeyden sıyrılıp orta yerde buluşmaya davet ediyor bizi. Bu buluşma daveti bir nevi yüzleşmeyi de kapsıyor. Ayrılıklarımızın karşısına bizi buluşturan ortaklıklarımızı koyuyor. Bu anlamda, iki duygu beliriyor şarkılarda: Ayrılık ve birleşme! Bu iki karşıt duygunun bir aradalığı, doğum ve ölüm olarak da ele alınabilir, bir aşkın içinde olan, aşka dahil olan ayrılık ve birleşme olarak da. Başka bir açıdan, insanları birbirinden ayıran ırk, dil, din gibi ayrımcı politikalarla, insanları birbiriyle buluşturan ortaklıklar olarak da bakabiliriz buna. Şenoğul hepsini hissettiriyor bize. Tüm bu ayrılık ve buluşmanın mekanıysa, Atlas oluyor. Atlas’ın iki anlamı olabilir. Birincisi harita, ikincisi ise Yunan mitolojisinde geçen, tanrılara başkaldırdığı için Zeus tarafından gökyüzünü sırtında taşıma cezası alan Atlas.

Şenoğul’un bu mitolojik karakteri hatırlatması, şarkıları daha farklı dinlemenize, çok yönlü okuma yapmanıza olanak sağlıyor. Dolayısıyla sırtında gökyüzünü taşıyan ve bir Titan olan Atlas, mitolojide gücün ve dayanıklılığın, şarkılarda ise kendini yaratmanın, kendini oluşturmanın simgesi olarak karşımıza çıkıyor. Bir başka açıdan, Atlas başta olmak üzere, tanrı soyundan gelen tüm titanların, tanrılarla aralarında gerçekleşen kavgasını, bugünün dünyasında yaşanan iktidar ve güç kavgalarına bir gönderme olarak okumak mümkün olabilir. Neden olmasın ki?

Ancak bu çalışmada Atlas, bir metafor olarak birleşmenin, buluşmanın ifadesi, yani bir yol haritası olarak karşımıza çıkıyor. Bu, sınırları kaldırmanın da tezahürü aslında. İnsanları birbirinden ayıran her türlü sınırın aşıldığı bir hayali yaşatıyor Şenoğul. Bu nedenle Atlas, şarkısını Mısırlı müzisyen Lella Fadda ile beraber söylüyor. Dillerin buluşması, iki ayrı kültürün birbirini anlama noktasında Atlas’ta bir araya gelmesi önemli. Şarkının prodüktörlüğünü yapan ise Belçikalı müzisyen Tsar B. Üç kadının, üç farklı dilin ve kültürün bir aradalığı, aynı zamanda Şenoğul’un tavrının şarkıya yansıması olarak ele alınabilir.

Tuğçe Şenoğul’un bu buluşma arzusu, mesafeleri kırma edimi son yıllarda birçok müzisyenin şarkılarında hissediliyor. Bunda, dünyanın içinden geçtiği bu yıkım zamanının etkisi baskın. Bir yandan teknoloji sayesinde iletişimde, buluşmada sınırlar, mesafeler kırılırken, diğer yandan iletişimde ve ortak noktada buluşmada aramızdaki mesafeler açılıyor. İki ayrı uca savrulmanın yarattığı tekinsizlik duygusu ise şarkılara yansıyor. Bunun yanı sıra, dünyadaki yıkımın, talanın, güç savaşlarının, ekonomik krizlerin yarattığı buhran ve tüm bu karanlık atmosfer şarkılara yansıyor. Şenoğul da bu duyguların yarattığı atmosferi şarkılarına, sesine doğrudan taşıyor. Daha doğrusu, buğulu, buruk bir yorum bırakıyor ardına.

KENDİNİ BANA BIRAK

EP’ye adını veren diğer imge, “Yerdeniz”. Bu isim, acaba Ursula K. Le Guin’den ilhamla mı konulmuş, sorusu geliyor akla. EP’nin konseptine baktığımızda, çalışmanın birleşme ve ayrılık kavramları üzerinden bir anlatı oluşturmasının yanında, yolda olma hali, Ursula K. Le Guin’in “Yerdeniz” serisine bir göndermesi olduğu izlenimini kuvvetlendiriyor. “Atlas” bir haritayı ama aynı zamanda alternatif bir yolu bize işaret ediyorsa; biz de, bu yola yerdeniz haritasından bakabiliriz. Çünkü Le Guin, romanlarında alternatif bir dünya tasarımını aynı zamanda bir yolculuk, yola çıkma ve döndüğünde değişmiş, dönüşmüş olarak kendini bulma olarak anlatır. Sanırım Tuğçe Şenoğul, bu ilhamla, yola çıkmanın, yolun sonunda yaşanan değişimin, dönüşümün, kendini gerçekleştirmenin izini sürüyor. “Yerdeniz” imgesi biraz da buna gönderme. Bu çalışma da, başlı başına bir yolculuk aslında.

Tuğçe Şenoğul’un bu yolculuğuna “Cennet” şarkısında Seda Erciyes de eşlik ediyor. Şarkıda duyduğunuz siren sesi Seda Erciyes’ten çıkıyor. “Whistlenote” denilen bu vokal tekniğiyle Seda Erciyes şarkıya büyülü bir atmosfer katıyor. “Cennet” şarkısındaki “kendini bana bırak/ büyüye izin ver/ böyle uzak olursan iki kişi kaybeder/ elimi bir tutsan… o ten bu ten” sözlerindeki teslimiyet ile büyü arasındaki bağa bakmak gerek. Siren sesi bir çağrı ve büyüleme aracı olarak karşımıza çıkıyor. Buna aşka davet de diyebiliriz, ruhların buluşması da. Şamanlara özgü ritüelleri de hatırlatıyor bu şarkı. Bu doğrultuda baktığımızda, “Cennet” şarkısı için, şifayı bulmak adına bir iyileştirme törenini de içinde barındırıyor demek yanlış olmaz.

Büyü sözcüğü aynı zamanda büyümekle ilgili bir çağrışım da yaratıyor. Beraber büyümek, olgunlaşmak da denilebilir buna. Elbette içindeki kadını çıkarmak da var bu seslerde. Ki, “Atlas- Yerdeniz” şarkılarında Tuğçe Şenoğul’a eşlik eden kadın müzisyenler, onun bu düşüncesinin göstergesi.

Yine “Atlas” şarkısındaki “sesinde yabancılar/ birer birer düşen maskeler”, “Kırık Hikaye”deki “özledim kendimi, gördüğüm bu gerçeğim mi” ifadeleri, ilk bakışta ikili ilişkilere dair değiniler gibi duruyor. Zaten, bir yanıyla öyle. Ancak, derinlemesine incelendiğinde, hem kendimize hem birbirimize yabancı kalmaya ve bunun kırılmasına dair bir seslenişi barındırıyorlar içinde. Genel olarak bu beş şarkılık EP’de “yabancı” kavramının öne çıktığını, “el” ve “ten” sözcüklerinin sıklıkla kullanıldığını görüyoruz. “Elimi tutsan”, “o ten bu ten”, “sesindeki yabancı” gibi ifadeler, şarkıdaki anlatıcının özel hikayesiyle birlikte daha geniş çağrışımlar yaratıyor, ayrılıkları ve buluşmaları ortak bir zeminde buluşturuyor. Kısacası, azaldığımız yeri bulup oradan birbirimizi onarıp çoğaltmayı öneren şarkılar bunlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Deniz Durukan Arşivi