Enver Topaloğlu
Turgut Uyar’ın ‘Toplandılar 70 -73 Notları’ elli yaşında - 2
Zaman şiiri öldürür. Herkesin sevdiğini öldürmesi gibi zaman da “şiiri” öldürür. Ancak her şiiri değil. Bir önceki yazımızın devamına Oscar Wilde esintili ve hayli ürpertici bir cümleyle başladık. Üstelik elli yıllık yolu kat etmiş bir kitaptan söz ederken. Araya girip şiirin ölümü sorunsalı karıştı söze. Ama nedensiz değil.
Orhan Koçak, Defter dergisinin 8. sayısında yayımlanan “Turgut Uyar’ın Şiiri Üzerine Notlar” başlıklı denemesinde Uyar’ın “Her Çağda Yenilenen” başlıklı yazısından alıntılayarak “Günü geldiğinde ölmeyen şiir, çağında da zaten pek yaşamamıştır” dediğini hatırlatıyordu.
Şiirin “öleceği gün” ne zaman gelir? Onun yanıtını da buluyoruz Orhan Koçak’ın yazısında: “Onu görebilecek insan kalmadığı halde bir yıldız gibi ışığını yaymaya devam edebilecek yapıt yoktur.”
Halbuki her sanat yapıtı gibi şiir de aşmak ister ölümü. Şairlerin benimsediği “yeniden doğma” ya da “kendini yeniden icat etme” düşüncesinin, karşı konulamayan doğa yasası ölümü aşma arzusuyla ilişkili olmadığını söyleyebilir miyiz? Kabul, şiirin yenisine yer açmak için eskisinin ölmesi gerekir. Eskiyle yeninin, birinin diğerini yok etmeden uzun süre bir arada bulunması imkânsız olan çok şey var. Şiir de onlardan biri. Şiirin ölümü, aslında şiirin eskimesi, hükmünü yitirmesinden başka bir şey değildir.
BOŞLUKTAN DOĞAN
Zaman şiiri öldürür diyoruz. Bir soruyla devam edelim. Zaman şiiri nasıl öldürür? Koçak bu sorunun yanıtını kendi açısından veriyor aslında. “Okuyanı kalmayınca şiir ölür” diyor. Ama şiir, okuyanı varken de ölmüş olamaz mı? Yani şiirin okurla imtihanından bağımsız bir de zamanla imtihanından söz edemez miyiz? Sorunun karşılığı için başvurulacak, hiç değilse ilk akla gelen kaynak şiirin tarihsel birikim ve deneyimi olacaktır. O kaynaktan sağlanan verilerle varılacak sonucu söyleyelim. Zaman şiirin kurdudur, güvesidir, rutubetidir; yer, bitirir, tüketir. Yani zaman şiiri eskitir, devre dışı bırakır, hükümsüz kılar. Buna karşın şiir de doğa gibi boşluk kabul etmez. Oluşan boşluğu dolduracak yenisi çıkar gelir. Şiirin doğasında içkin bir varlık mücadelesi de söz konusudur.
Oluştuğu dönemden sonrasına kalan şiirin yeni dönemlerde, yeni kuşaklardan okur bulabilmesi zamanın gerisinde kalmaması, zamanın onu eskitememesiyle mümkün olabilir. O zaman ölüm her şiir için geçerli değildir. Öyleyse şiiri zaman karşısında dayanıklı duruma getiren nedir diye sorulabilir. Örneğin elli yıl önce yayımlanmış “Toplandılar”daki şiirleri bugün ilk defa okuyan birinin büyük ölçüde bir eskilik, eskimişlik duyumsamamasını sağlayan etkenler neler olabilir. Şiirlerdeki tazeliğin, diriliğin kaynağı ne olabilir? Edip Cansever’in “Yaşam her şeydir Turgut’un şiirinde. Bu yüzden de ne gelgeç akımlara ne de yapay ve zorlama modalara yüz verir” sözleri bu konuda ipucu olabilir diyelim ve Uyar’ın kitabından bir şiir paylaşalım. “Kavşakta” başlıklı şiirden bir bölüm sunuyoruz:
geceniz bereketli olsun, gününüz sağlam
ben geldim gittim işe yaramayan şeyler topladım
kancalı iğne, balık oltası, tabanca, bomba filan
dağ gölgesi, köşebaşı, odun ve duman
bu arada başağı tanrı bildim, mührümle onayladım
ağaçlara ve otlara çocuklar gibi baktım
kurda kozaya öyle, kalem kağıda öyle
derken bir ihanet gibi vurdu gözüme her şey
anlatamam.
ilaç milaç bok püsür.
şuramda bir şeyler var
sahiden bir şeyler var
haykırmadan anlatamam.
Ellinci yaşı dolayısıyla konu aldığımız “Toplandılar 70-73 Notları”, kapağında da belirtildiği gibi yayımlandığı döneme odaklanan şiirler içeriyor. Bizim tespit edebildiğimiz kadarıyla şiirlerden on ikisinin kitaptan önce ilk kez Yeni Dergi’de okurla buluştuğunu söyleyelim. Yeni Dergi’de yayımlanan şiirler şunlar: “Sözcük” ve “Kar Sesi” (Şubat 1970 sayı 65), “Bazilika” ve “Sunak” (Nisan 1970 sayı 67), “Hasan Mutluluğu” ve “Durmak” (Ocak 1973 sayı 100), “Gazete” (Şubat 1973 sayı 101), “Gazete” (Mart 1973 sayı 102), “Paramparça”
(Haziran 1973 sayı 105), “Uzunuzak” (Ağustos 1973 sayı 107), “Bir Süregen İlkbahar” (Ekim 1973 sayı 109), “Ölüm Yıkanması” (Aralık 1973 sayı 111). Kitabın sondan bir önceki şiiri “Bir Süreğen İlkbahar” başlığını taşıyor, ama aynı şiir Yeni Dergi’de “Bir Süregelen İlkbahar” adıyla yayımlanmış olduğunu da kaydedelim.
ÇAĞININ NABZINI TUTMAK
“Ben” diyor Turgut Uyar, “çağı ile bağını koparmak, hatta gevşetmek istemeyen şiirimizin, çağının ve bu çağ kişilerinin öyküsünü vermeye doğru gittiğini düşünüyorum. Başka türlü çağına uygun olması mümkün değil zaten”. Çağına uygun, çağın tanığı olmanın, çağın nabzını tutmaya yönelik tutumun aslında şiir için birtakım dezavantajları vardır, ama avantajları daha fazladır. Doğru zamanda doğru yerde olmanın avantajları gibi. Zaman engelini aşabilen genellikle çağının nabzını tutan şiirlerdir. Ayrıca Turgut Uyar için şiir, noktasına virgülüne kadar risk almak demektir. Denilebilir ki onun için alışkanlık, ustalık ve benzeri durumlar şiirin deviniminin, dolayısıyla canlılığının yitirilmesine yol açar. Yani şiiri öldürür. Uyar’ın ustalaşmaya, alışkanlığa dolayısıyla şiirin ölümüne karşı çözümüyse risk almaktan kaçınmamaktır.
Unutmayalım ki İkinciyeninin kurucu şairlerinin hemen hemen hepsi, aynı zamanda bir şiir düşünürüdür. Uyar için şiir biraz da düşündüğünü gerçekleştirme arzusunun ürünüdür.
Şair için çağının tanığı olmak, nabzını tutmak elbette yalnızca bir döneme, bir sürece tanıklığın kaydından ibaret değildir. Yeni duyarlılıkları, yeni farkındalıkları saptamak, benimsemek ve yapıtında yer vermek, bun anlamda geleceğe açık olmak, günceli ıskalamamak da önemlidir. Toplumsal değişime koşut olarak gelişen sorunların anlaşılmasının, yorumlanmasının da umursanması gerekir. Zamanını umursamamış şiirden zamana dayanıklı kalması beklenmez. “Acının Tarihi” başlıklı şiirin son betiğini okuyalım:
bunlar güzel şeyler biliyorum
herkes de biliyor kuşkusuz
ama ne kadar güzel, ne kadar güzel
serçenin kış günü yemidir
BASTIRILMIŞIN DÖNÜŞÜ
Yine de şairin, şairlerin çabalarına karşın zaman dediğimiz bariyer şiirin önünde durmayı sürdürebilir. Ama o engelin beklenmedik bir biçimde aşılması da mümkün... Örneğin seksenli yıllardan itibaren İkinciyeni şiiri, daha önce olmadığı kadar ilgi gördü. Önündeki zaman bariyerini büsbütün kaldırdı. Belki de cumhuriyet dönemi şiirini modernleştiren devrimci dalga, hak ettiği yeri buldu demek daha doğru olacaktır. Doksanları da kapsayan o süreçte okurla İkinciyeni arasındaki mesafe bir hayli azaldı. İkinciyeninin “keşfi” mi diyelim. Atıldığı “zamanın dışından” “şimdiki zamana” çekilmesi ya da taşınması mı?
(Bunlar olurken doksanların, İkinciyeninin öncü üç şairinin kaybıyla başladığını da kaydedelim.) Bu dönemde İkinciyeni şiirine ilgi gün geçtikçe artar. Kitapları baskı üstüne baskı yapar, deyim yerindeyse şiirleri dilden dile dolaşır olur.
Bir patlama söz konusudur o yıllarda. Durumu anlatmak için “bastırılmışın geri dönüşü” ifadesi yerinde olabilir.
“Zamanın dışında” bırakılmış, ama yaşamdan, zamandan, çağın gelişmelerinden kopmamış olarak varlığını sürdürmüş İkinciyeni şiiri için yeniden bir “şimdiki zaman” oluşur. Şöyle sorulabilir: Yirmi, yirmi beş hatta otuz yıl süresince engellenmiş, adeta lanetlenmiş ve küçük bir çevrenin, bir tür azınlığın şiiri olma sınırlarına çekilmiş İkinciyeni, nasıl olmuştu da seksenlerden itibaren dirilmiş ve kitleselleşebilmişti? Anlamaya çalışmak için biraz geri çekilip açıyı büyütmek, çerçeveyi genişletmek, belki biraz da “aşırı yoruma” başvurmak gerekiyor. Aşırı yorum bilhassa düşünmeyi kışkırtmakta etkili olabilir.
MODERNLEŞME KRİZİ VE İKİNCİYENİ
Cumhuriyetin modernleşme krizine bağlı olarak başa çıkamadığı sorunlarından biri de kentleşme sürecinin toplumsal, siyasal, kültürel, ekonomik boyutudur. Geriye dönüp bakıldığında iki büyük kentleşme krizinden söz etmek mümkün. Ellili yıllardaki ilk girişimde kırlardan bilhassa büyük kentlere yoğun bir göç gerçekleşmiştir. Ancak göçle gelen nüfus kente değil, kentin çeperlerine yerleşmeye yönlendirilmiştir. Bu moment, aynı zamanda modern Türkçe şiirde İkinciyeni dalgasının yükseldiği süreçtir.
Yoğun göç dalgasıyla kırlardan kentlere gelenlerin, başlangıçta dikkate alınmayan sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel nedenlerden kaynaklanan sorunları zaman içinde daha da büyümüştür. Ellili yıllarda göçle gündeme gelen yoksul ve yoksun halk kesimlerinin kentlerin çeperlerindeki, kentte kente uzak koşullardaki yaşantısı seksenlerden itibaren bir kriz olarak büyümeye başlamıştır. İkinciyeni şiirinin yeniden parladığı dönem de bu momente denk gelir. Tesadüf denilebilir mi? Aksine, İkinciyeninin çıkışını da, yeniden parlayışını da cumhuriyet dönemindeki modernleşme krizine bağlı gelişmelerden ayrı düşünmek çok da mümkün değil gibi.
İkinciyeni dalgasını yükselten de, İkinciyeninin yıldızını parlatan da aslında krizler olmuştur. dalganın öncü şairlerinin krizlerle birlikte toplumsal dönüşüme ve toplumsal sorunlara karşı duyarsız kalmamalarıdır denilebilir diyerek asıl konumuza Turgut Uyar’a ve ellinci yaşına giren “Toplandılar”a dönelim. Ama önce bir şiir okuyalım. Şair “Acının Tarihi”ni yazınca arkasından, “Acının Coğrafyası”nı da yazıyor. Tarihin olduğu yerde bir de coğrafya vardır elbette. Bu şairin poetik anlayışının tezahürü aslında. Alıntılayacağımız betik “Acının Coğrafyası”ndan:
artık yeminimiz bir tatar gölgesi gibi
öyle bir gölge ki belki çok dardır
kısa vakitlerinde aceleci akşamın
artık öyle açık ki kuşkuya yer yok
acıya hep yer vardır aramızda
dört cepli yeleğim aynı kolaylıkla taşır her şeyi
bozuk paraları da umutsuzluğu da
aynı kolaylıkla tutmuş gibi olurum
güneşin yedi renk ayasını
DİLİN ROLÜ
Şiirin zamana yenilmemesi, yeniliğini, diriliğini, tazeliğini sürdürebilmesi müşterek dilin kalıplarına, yasalarına, kurallarına başkaldırmasına bağlıdır. Çünkü toplum değişirken ya da yeni sorunlarla karşılaştığında bundan dil de etkilenir. Dille, dilin gündelik kullanımıyla, egemen söyleyişle ve yürürlükteki şiirle cebelleşmeyen şiirden yenilik beklememek gerekir. Bu tür şiir için geleceğini baştan kaybetmiştir denilebilir. Şiirin geleceği büyük ölçüde dilindedir.
Dile başkaldırı olmadan da şiir olabilir. Mevcut şiir zincirine bir halka olarak eklenebilir. Ancak zincirde halka olmak şiiri yaşatmaya yetmez. Antolojilerdeki onlarca, yüzlerce şairden, şiirden kaçını okuyor yeni kuşaklar? Arşivler ve koleksiyonlar höyükler gibi. Ancak arkeolojik amaçla uğranılan.
Ayrıca dile başkaldırmayan şiirin çağının nabzını tutması da, yeni duyarlılıklar, farkındalıklar oluşturması da zordur. Velhasıl diyebiliriz ki şiirin dilidir zamana karşı direnci arttıran asıl etken. Dili eskimeyen şiiri, zaman kolayca öldüremiyor, öldüremez.
Söylenenleri Turgut Uyar’ın elli yıldır eskimemiş “Toplandılar” kitabı için de yineleyebiliriz. Şairinin yapıtının zaman engelini aşmasında dilinin önemli bir rolü vardır. Ayrıca şairinin dilinin temas sahası içerisinde evrensel, tarihsel ve güncel sorunların geniş bir yer tutmasının da payı büyüktür. “İnsanın çıkmazda” olduğunu saptamış ve “çıkmazdaki insanı” şiirin temel meselesi yapmış bir şaire zaman elbette karşı koyamayacaktır, bugüne kadar koyamamıştır. “Ölüm Yıkanması” başlıklı şiirden bir bölüm paylaşacağız:
sen şimdilik elimi bırakma
sen deyince anlıyorsun
ne dediğimi
dayanıksız duvarları düşünüyorum
62 santimlik toplara dayanıp
bir yabani incire dayanamayan
bir akşamın en pis saatinde
şiir yapmaya çalışmadan
SIKINTIYLA KURCALAMAK
Uyar, huzursuzdur. Onun için bir büyük kent huzursuzu da denilebilir. Huzursuzluğunu “sıkıntı” olarak adlandırır ve kendisi için ne anlama geldiğini şöyle dile getirir: “Bana en yaraşan durumdur sıkıntılı olmak. Ben silahsız bir askerim de ondan. Törenler askeriyim ben. Cumartesi ve pazar askeri. Aslında karışık bir şey, kime ne söylenebilir? Bir sıkıntıyı ısrarla büyüterek, asıl büyük sıkıntıya ısrarla giden, tümün attığı çekirdek. Pis bir köleliğe ve sonsuz çılgınlığa varacak bir oluşumu sıkıntıyla bekleyen bölünmez varlık’ın ben’i.”
Turgut Uyar’ın şiiri için anahtar kavramlar vardır. Kendisine ait olanlar arasında ilk akla gelen “korkulu ustalık”, “acemilik”. Cemal Süreya’nın saptadığı “bir şiirin ortasını yazması”. Orhan Koçak’ın bulgusu ise “icat etmek” ve “azalmak”. Bunlara “kurcalama”nın da eklenebileceğini düşünüyoruz.
Şöyle bir sahnenin biteviye sürdüğünü düşünün: Çok sıkılmış biri, çakıyla bir değneği yontar ya da elindeki değneğin ucuyla toprağı eşeler gibi diliyle yaşamı, toplumu, zamanı, insanı en çok da onu, mümkünleri ve imkânsızlıkları kurcalıyor.
Uyar’ın şiiri için bir kurcalama şiirdir, öteyi beriyi kurcalamanın şiiridir denilebilir. “Dünyanın En Güzel Arabistanı şiirsel bir notlar dizisi diyor Füsun Akatlı ve şöyle devam ediyor: “Onu izleyen ‘Tütünler Islak’ bir şiirler kitabıdır. Aynı şekilde, ‘Her Pazartesi’, yine şiirsel bir notlar dizisi, ‘Divan’ bir şiirler kitabıdır. Bu saptama, ‘Toplandılar’ ile ‘Kayayı Delen İncir’ arasında da geçerlidir.” Akatlı’nın vurguladığı özellik, Cemal Süreya’nın ne kadar isabetli bir saptama yaptığını kanıtlıyor.
Şu iyice netleşmiş oluyor. Turgut Uyar’ın hangi kitabından söz edilirse edilsin iki şey ön plana çıkıyor. Birincisi Uyar’ın şiiri için zaman engeli söz konusu değildir. İkincisi her yapıtı büyük bir şiiri tamamlamak üzere hazırlanmış parçalar bütünüdür. Puzzle ve parçaları gibi.
Bir parantez de Turgut Uyar şiirindeki güncelin tarihselliği ve tarihin güncelliği için açmak gerekir. Şu dizeler “Bir Süregen İlkbahar” başlıklı şiirden:
ha, Süleyman’ı sorduysanız, o içerdedir, türkiye’de
Muzaffer’i sorduysanız, o da içerdedir, türkiye’de
Hasan da içerdedir, türkiye’dedir, Mümtaz da türkiye’de
Behice de öyle ülseri depreştiği zaman
(…)
önce diyelim ki şiir bir kuşkudur
bir otobüs yolcusunun kimliğini taşır
bir şarkı olup bir sonbaharda
onulmaz bir güzelliğe ulaşır
ve yitirip rengini bir akşam saatinde
olur olmazlaşır
Sözümüzü şöyle bağlayacağız: Sözlükler ahlak felsefesi anlamına gelen etik kavramını doğru davranışlarda bulunmak, iyi bir insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiği olarak açıklıyor. Ek olarak sözcüğün Yunanca “kişilik, karakter” anlamına gelen “ethos”tan türetildiği bilgisi de veriliyor. Bu anlamda Uyar için, şiirinin omurgasını etik değerlerden oluşturmuş bir şairdir diyebiliriz. Tersi de var çünkü. Örneğin Yahya Kemal için şiirinde öncelik, benimsediği estetik beğeni olmuştur. Estetik beğeniyle etik değerlerin şiirde eşit ağırlıkta olması arzulanır. Uyar dengeyi etikten yana bozar. Bunun aslında şiirde de “söz namustur” anlamına geldiği açık. Turgut Uyar’ın şiirlerinde tutarlılık, dürüstlük, utanma duygusu gibi moral değerlerin ön plana çıkması da aynı nedenledir.
Yinelemek istiyoruz; zaman her şiiri öldüremiyor.
Modern Türkçe şiirin köşe taşlarından “Toplandılar 70 – 73 Notları”nın daha nice elli yıl okunacağını düşünüyoruz. Çünkü Uyar’ın diğer yapıtları gibi bu kitabı da zamanın her şiiri öldüremediğini kanıtlıyor.
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da
yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.