Türkü Söylüyor Otlar

Lessing’in Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı günü iyi hatırlıyorum. Yabancı ajanslar, Lessing’in kendi evinin önündeki merdivenlere oturmuş fotoğrafıyla birlikte geçmişlerdi haberi. Çünkü ünlü yazar haberi kapısının önünde bekleyen gazeteci grubundan almış.

Yazının başlığı Doris Lessing’in bir romanın adı. Aslında bir romanı diyerek geçmemeli, Türkü Söylüyor Otlar Nobel Ödüllü bu ünlü İngiliz yazarın ilk romanı. Güçlü, mücadeleci ve bağımsız bir kadın olarak pek çok ülkede ilginç ama belli ki hiç de kolay olmayan bir hayat sürmüş Lessing. Irkçılık karşıtı, komünist ve feminist bir eylemci olma özelliklerin hepsini kişiliğinde toplayan bunu 1949 yılından ölümüne kadar sürdürdüğü yazarlık hayatında, ürettiği metinlerde de gösteren birisi Lessing.

İran’da doğmuş ama bugün Zimbabve olarak bilinen, Rodezya’da büyümüş. Lessing’in bu ilk romanı bütün diğer ilk kitaplar gibi epey otobiyografik. Çok iyi tanıdığı Afrika’nın beyazlarını anlatıyor. Afrika’nın güneyinde bir çiftlikte doğayla, diğer insanlarla ve en çok da kendi doğalarıyla çatışan beyaz çiftçileri ve onların siyahlarla kurdukları korkunç ilişkiyi ele alıyor roman. Irk ayrımının egemen olduğu kent hayatında hiç karşılaşmadığı siyahlarla çiftlikte bir arada yaşamayı beceremeyen Mary ve kocasının trajik hikayesi aslında kolonileştiren ve kolonileşenin ortak trajedisinin anlatımı gibi…

Ben kitabın Aylin Sağtür çevirisini okudum. Künyesinde ilk baskısı 1983 yılında yapılmış görünüyor. Bendeki 2004 baskısı. Bu kitabı sahaftan almadım. Demek ki kütüphanemde tam yirmi yıldır okunmayı bekliyormuş. Aslında yazarın en ünlü romanı Altın Defter de vardı bende… Acaba kime verdim ne yaptım, hiç hatırlamıyorum. Oysa yaz sıkıntısı, bana Doris Lessing’i daha iyi tanımam için yeni bir yol açıyor bir yandan da…

Lessing hep merak ettiğim, daha iyi tanımak istediğim bir yazar olmuştur. 1919 doğumlu, yani adeta bir başka çağa ait. II. Dünya Savaşı öncesinde büyümüş, ırk ayrımını da görmüş, insanların bir dünya devrimine inandığı zamanları da… Ben onu tanıdığımda, bu kitabını okumak için alıp kütüphaneme koyduğumda günümüz batı edebiyatının yaşayan önemli yazarlarından biriydi. Daha sonra 2007 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alınca ‘en önemli yazarlardan’ biri oldu.

Lessing’in Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı günü iyi hatırlıyorum. Yabancı ajanslar, Lessing’in kendi evinin önündeki merdivenlere oturmuş fotoğrafıyla birlikte geçmişlerdi haberi. Çünkü ünlü yazar haberi kapısının önünde bekleyen gazeteci grubundan almış. O anın videosu da var, internette bulabilirsiniz. Londra’daki evinin önünde, hastane dönüşü oğluyla birlikte taksiden iniyor Lessing. Gazeteciler ona ‘Nobel edebiyat ödülünü siz aldınız, ne hissediyorsunuz?’ diye sorduklarında önce kelimenin tam anlamıyla ‘yanak atıyor’… “Biraz şaşırdım doğrusu çünkü gerçekten unutmuştum. 30 yıldır adaydım bu ödüle. Bu arada Avrupa’daki bütün önemli ödülleri aldım zaten…” diyor.

"Beni sevmedikleri için bana ödülü vermediler," filan dedikten sonra güzel bir şeyler de söylemesi gerektiğini fark ediyor, eve girip çantasını bırakıyor ve kapının önünde merdivenlere oturup o meşhur pozunu veriyor… Lessing’in dünyanın en önemli edebiyat ödülü karşısında takındığı tavır hiç de alışıldık değil. Nobel tarihinde ödülü alan en yaşlı yazar Doris Lessing. Kapının önünde Nobel Ördülü’ne yanak atarken tam 88 yaşında, hayatı bin bir zahmet ve mücadeleyle geçmiş, ama hep yazmış ve yazar olarak sevilmiş. Belki de Nobel onun için o kadar da önemli bir şey değil artık… Nitekim kapısındaki gazetecilere yeni bir kitap yazmaktan bahsediyor…

Gazetecilerin Nobel Ödülü alan yazarların kapısında beklemeleri sık rastlanan bir durumdu eskiden. İlk demeci almak için beklerdi gazeteciler. Ben de Türkiye’den Orhan Pamuk ya da Yaşar Kemal’in bu ödülü alması durumunda onların kapısında heyecanla beklediğimizi hayal ederdim o zamanlar. Lessing’ten bir yıl önce Orhan Pamuk bu ödülü almıştı ama biz ne yazık ki İngiliz meslektaşlarımız kadar şanslı değildik. Haber geldiğinde Pamuk, ders vermek üzere gittiği New York’taydı… İlk basın açıklamasını ajansının bürosundan yapmış, ama dünya basınına konuşmadan önce beni cep telefonumdan arayıp özel bir açıklama yapmıştı. (Bu hatırşinas tavrı da yeri gelmişken anayım istedim…)

Doris Lessing’in uzun ve mütevazi hayatı 2013 yılında sona erdi. Ama unutulmuş bir yazar olmadı. Bugün Türkçede farklı yayınevlerinden çıkmış ve kitapçılarda satışa açık, on beş civarında kitabı var. Fakat işin ilginci en ünlü kitabı Altın Defter yok. En son Can Yayınları yayımlamış, yeni baskısı yeni yayıncılarından birinden çıkar mı önümüzdeki günlerde bilmiyorum. Evdeki kütüphaneyi bir kere daha karıştırmaya karar verdim. Yoksa o kitabı Nadir Kitap’taki sahaflardan birinden alıp okuyacağım.


Cem Erciyes kimdir?

Gazeteci, yayıncı. 1971 doğumlu Cem Erciyes, İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe 1992’de Dünya Gazetesi’nde başladı. Dünya Kitap dergisi ve kültür sanat sayfalarında çalıştı. 1997 yılında Radikal’e geçti. Kültür Sanat Editörü ve Radikal Kitap Eki Yayın Koordinatörü, Ek Yayınlar Yönetmeni gibi görevler üstlendi… 2016 yılında Doğan Kitap’ın yayın direktörlüğünü üstlendi. Halen bu işi yapıyor. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yazıları yayımlandı. TRT’de, Açık Radyo’da kültür sanat ve tarih programları hazırladı, sundu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cem Erciyes Arşivi