üç yıldız ya da ateşle oynamak
iktidarın afrin hamlesinin bir sebebi de suriye’nin geldiği halde en büyük sorumluluğa sahip olan tekfirci güçleri türkiye içi siyasetin de parçası haline getirmek.
başlatanların üç günde bitmesini öngördüğü afrin operasyonu ikinci haftasına girerken ilgi de gitgide azaldı. en azından sosyal medyada, sahadaki gelişmelerin yerini siyasilerin sözleri ve tabii yasaklar almıştı. tabii dün geceye kadar.
oysa yoksul çocukların evlerine ateş, artan bir ivmeyle düşüyor ve giden her can, geride gözü yaşlı insanlar, eksik kalmış bir ev bırakıyor. sağken sık sık azarlanan, nadiren taltif edilen, sürekli hizaya sokulan ve tanktan; tüfekten, süngüden farksız birer savaş makinesi gibi görülen çocuklar bu savaşın, her savaşın belki de en yalnızı. silah kalibrelerini bile sayamayacak, ezici çoğunluğu erkek bir topluluğun insani duygulardan azade bir halde yarıştırdıkları askeri bilginin unsurlarından biri. cenazeleri git gide gözlerden uzakta kaldırılıyor, milliyetçi bir infial icap etmedikçe böyle olmaya da devam eder diye düşünüyorum fakat tsk’dan çok daha fazla zayiat verdiği söylenen öso’nun cenazelerinin nerede nasıl, nereye ve kim tarafından defnedildiğiyle ilgili bir bilgi ulaşıyor mu kamuoyuna? suriye için bile yerli ve milli oldukları şüpheli olan bu insanların, mesela aileleri cenazelerinde hazır bulunuyor mu?
uzun zamandır, türkiye içinde çeşitli "sivil kuvvetler" oluşturulduğuna şahidiz. gerçek bir tehdit oluşturacak olsalar bunların böyle açıkta hareket etmeyeceklerini, o yüzden gördüklerimizin, duyduklarımızın daha çok gözdağına yönelik olduklarını düşünüyorum. ama aynı şeyi öso’nun türkiye’nin bir parçası haline geçtirilmesi için söyleyemem ki bu yönde çok alamet var.
şunu mutlaka hatırlatmalıyız. kürtler ve tabii ermeniler, ayrıca rumlar ve biraz daha geç -engizisyon zamanı- buraya göçmüş olsalar da yahudiler bu toprakların yerlileri. buna karşılık abd eliyle semirtilmiş, abd politikalarıyla oluşturulmuş, abd ve avrupa’nın yabancı düşmanlığıyla oralardan da taraftar toplayabilmiş ve başta doğu asya olmak üzere dünyanın başına tebelleş olan tekfircilik bu toprakların yabancısı. o bıyıksız sakallı adamlar, ara sıra rakısını içen, cumaları kaçırsa bile bayram namazını aksatmayan, orucu elinden geldiğince tutan ama günaha girmekten de çekinen, eski türkiye’nin müslüman erkeklerinden farklı. kadınlara uygun gördükleri yer, bizimkilerin bile ağırına gidecek kadar kötü.
burada izninizle büyücek bir parantez açmak istiyorum, biliyorsunuz, suriye bayrağında iki yıldız bulunuyor. o yıldızlara bir tane daha eklediğinizde öso bayrağı ortaya çıkıyor. yine bilenler vardır, geçen yıl istanbul’da bir suriye devrimi ile dayanışma konferansı düzenlendi. düzenleyenlerin islamcılar olduğunu sanmayın. duyuru için tasarlanmış afişte, devrimin altıncı yılını ifade etmek üzere kullanılan 6 rakamı suriye bayrağının renklerindeydi ve üç yıldız taşıyordu. yani savaşa karşı çıkmak yetmiyor, savaşı meşrulaştıran malzemeyi üretmemek gerek. tabii bu noktada, kürt kelimesinin geçtiği bir paragraf yazdıklarında, içinde mutlaka abd ve işbirlikçilik kelimelerinin de bulunmasına dikkat edenlerin, bugünkü toz dumana nasıl katkıda bulunduklarını da unutmak olmaz. bu parantezi şimdilik kapayalım.
iktidarın afrin hamlesinin sebepleri iç ve dış siyaset olarak ayrılabilir: iç siyasete yönelik hedeflerin içinde ilk göze çarpan muhakkak ki ohal’in üstüne bir de savaş hali içinde olmak, muhtemel bir seçime bu halde girmek. belli ki bir ikincisi de, suriye’nin geldiği halde en büyük sorumluluğa sahip olan tekfirci güçleri türkiye içi siyasetin de parçası haline getirmek.
ama dış politikaya yönelik hedefleri kürt düşmanlığıyla açıklamak yetersiz görünüyor. bu tabii ki çok önemli bir amaç, aynı zamanda suriye’de yapılacak her şeyi, milliyetçilikle kiminin başı, kimininse gözü dönmüş türkiye kamuoyuna kabul ettirmenin de en iyi yolu. fakat 29 ocak gecesi tsk’ya ait 55 araçlık bir konvoyun halep’in güneyindeki el eys tepesine doğru yol almasıyla başlayan ve önemli bir kısmı teyide muhtaç gelişmeler, türkiye’deki iktidarın suriye ile ilgili emperyal amaçlarının canlılığına işaret ediyor ki "oynak merkezli politika"nın mimarlarından ahmet davutoğlu ile basına yansıyan görüşme de bu ihtimali kuvvetlendiriyor. ben bu yazıyı yazarken tsk konvoyu –iddialara göre dsg tarafından- bombalandı ve muhakkak ki önümüzdeki günlerde bugünden öngörülemeyecek birçok gelişmenin haberini alacağız. ama her ne olursa olsun, bizim için dik, haklı ve onurlu olmanın yetmediği, bu krizin bir felakete dönüşmemesi için güçlü olmamızın da gerektiği açık değil mi?