Şahap Eraslan
Vücut insana yük olmaya başladı
Önceleri bir yerden başka bir yere kilometrelerce yürüyerek gidilebiliyordu. Vücut çok gerekliydi. Ekin biçmek, ekmek pişirmek, hayvanları otlatmak... Oyun oynamak bedenin çalışması, gelişmesi demekti. Ulaşım ve iletişim araçları teknolojilerinde yaşanan devrim, bilgisayar oyunları, ev aletlerindeki yenilikler, hayatın önce makineleşmesi ve sonra da dijitalleşmesi. Vücudun aktivite alanlarının sınırlanması. Günümüzde vücut insana adeta yük oluyor, diyebilirim. Vücut gelişen teknoloji sayesinde eskisi kadar kullanılmıyor. Önceden kol, bacak, ayak, güç önemliyken günümüzde gözler daha çok kullanılıyor. Hatta gözler kullanılması gerektiğinden daha fazla çalışıyor, yıpranıyor ve yoruluyor. Bakmak da sadece bakmak olmakla kalmıyor daha dikkatli bakmak, seçici, eleştirel bakmak ve görmek oluyor. Kameralar var, nerede kamera varsa orada poz vermek var. Her an her yerde poz veriyor olmak, güzel görünmek telaşı da var.
Bakıyoruz… her şeye bakıyoruz. Bilgisayara bakıyoruz, komşulara bakıyoruz, yaptığımız paylaşıma kaç kişinin baktığına bakıyoruz. Herkes bize baksın istiyoruz, birbirimize bakıyoruz. Bize birileri bakıyorsa bakımlı, bakılacak biri, bakılmaya değer biri olma çabamız başlıyor. Biz de başkalarına bakıyoruz ve baktıklarımızın bakılmaya değer biri olmasını istiyoruz. Bu kadar bakarken ve bakılırken görünmek, göstermek ve görünerek ve göstererek dikkat çekmek derdine düşüyoruz. Her ne kadar‚ “iç güzellik önemli” klişesiyle yaşasak da biz makyajımıza, saçımıza önem veriyoruz. Görünmek ve göstermek öne çıktığı için de vücudumuzu, görünümümüzü sahneliyor, “teşhir”; ediyoruz. Röntgenci ve teşhirci olduğumuz bir ilişkilenme belirleyici olmaya başlıyor. Tenimiz bir sahne perdesi gibi makyaj, dövme, delmelerle dolu ve vücudumuzu teatral şekilde sunuyor, sahneliyoruz. Kaslarımız, vücudun elbiseyle teşhir edilmesi. Bu yazdıklarım bu insanları değersizleştirme, tutumlarını aşağılamaya yönelik değil. Sadece eleştirel belirleme. Yani başka türlü bir anlama çabası.
Bazı organlar çok az kullanılırken (ekranlarda dönen gözler, klavye kullanan parmaklar gibi) bazı organlar da az kullanılmaya başlandı. Bu az kullanılan organlar başa bela olmaya başladı çünkü bazı organların gereğinden fazla kullanılması vücuda yük olurken aynı zamanda az kullanılan organlar ‘paslanmaya’ ve böylece de acı vermeye başladı. Bu kullanılmayan organların acılarını dindirmek için de spor yapıyoruz. Yürümek bir adresten biz başka adrese ulaşmak için yaptığımız bir eylemken oturmaktan ötürü ‘paslanan’ organlarımızı pastan arındırmak için yürüme batlarında anlamsızca ve saatlerce yürüyoruz. Bu anlamsızlığı da anlamlandırıyoruz: Kalori kaybetmek, zinde olmak, zayıflamak gibi...
VÜCUDUMUZ ‘PRESTİJ NESNESİ’
Sağlıklı olmak temel hedefimiz ve amacımız. Sağlıklı olmak ile güzellik tanımları arasında evrimden bu yana bir bağ var ve sağlıklı olanlar ‘güzel’ olarak da kabul görüyor. İşte burada işe yaramayan organları çalıştırarak sağlıklı olmaya çaba gösterirken aynı zamanda seksi, atletik vücutlarla onay bulmaya çalışıyor, ‘güzel’e uymayan yerlerimizi gizlemeye ya da operatör yöntemleriyle yok etmeye çalışıyoruz. Bilim insanları vücudumuzun ve organlarımızın uzun yaşamak için evrilmediğini, yaşam koşullarının ve beslenmenin planlanabilir bir şekilde organize edilmesinin ve gelişen tıbbın insan ömrünü uzattığını söylüyorlar. Bu da tasarlanamamış olmasına rağmen yapılan etkinlikler ve tıbbi müdahalelerle ‘sağlıklı’ yaşanıyor. Bu arada vücudun yaşlanma belirtileri de vücuttan estetik önlemelerle uzaklaştırılabiliyor. Yüzler gerdiriliyor, öyle ya botoksun ucuzlaması bu müdahaleleri halkın da yaygın kullanmasına imkân veriyor.
Fiziksel güce dayanan işlerin azalmasıyla vücudumuza ihtiyacımız eskisi kadar çok yok. Bir anlamda vücudumuza bağımlı değiliz, bir yerden bir yere gitmek veya bir yükü başka bir yere taşımak için. Karnımız doyurmak için ayakta kalmaya, alışverişe gitmeye, yemek pişirmeye, bulaşık yıkamaya gerek yok. Telefonla verdiğimiz siparişle bu işleri ziyadesiyle ‘kolaylaştırıyoruz’ ve sonra da spor salonunda kaslarımızı esnetmek için birçok hareket yapabiliyoruz. Vücudumuza eskiden olduğu gibi ihtiyaç duymayınca vücudumuzu ‘prestij objesi’ gibi görüyoruz. Her prestij objesi gibi de bakıyor, özen gösteriyor, boyuyor, cilalıyor, sunuyor ve sahneliyoruz.
Vücudumuz bazen bir tual, bazen de bu oyunların oynanıp sergilendiği sahne oluyor... Dövmeler, süs eşyaları, vücut delikleri... Vücut artık ancak sunulabilen bir obje oluyor. Hareket alanı bir anlamda daralırken aynı zamanda online ortamlarda sınırlar ötesi sanal alanlar bulunuyor ve buralara yolculuk imkânı var. Online olmak, günlerce film izlemek, sosyal medyada gezinmek bir yandan çok şey yapmış, her şeyden haberdar olmuş duygusunun yanı sıra bir şeyleri kaçırdım duygusu da bırakıyor. Kullandığımız aletler çok şey yapabiliriz, çok hızlıyız, duygusu vererek muhteşemlik, yücelik, hakimiyet duygusunu yaşatıyor. Ama işte bu zirveden düşüş de çok hızlı ve ani olabiliyor. İnternetin olmaması, telefonun aniden kapanıp açılmaması gibi zorluklar ‘sonsuz çaresizlik’ ve güçsüzlük duygusu ve buna bağlı şekilde öfkeye yol açıyor. Bir bebeğin bağımlılığına benzer bir bağımlılık ve aynı zamanda travmatik bir an (çaresizlik ve etkin olamama, etkileyememe hali). Bir yandan tanrısal narsistik bir ruh hali, ama bu tür düşüşler de mevcut. Kısacası güvencesizlik ve bunun sürekliliği.
VÜCUT GELİŞTİRME/DEĞİŞTİRME
Eski Mısır’da soyluların ve zenginlerin “kafayı” bir forma sokmak için belirli davranışlarda ve eylemlerde bulundukları biliniyor. Çocukların kafalarına masaj yapılarak ve tahta ve taşlarla sarılarak bir forma sokuluyor. Çocukları sargılamak birçok kültürde bilinen bir uygulama. Çin’de kadınların ayakları sarılarak ‘lotus çiçeği’ adlandırılan forma sokuluyordu ve bu ayak seksi sayılıyordu. (14)
Anneden ayrılmak, otonominin en gerekli organları ayaklardır. Emekleyerek kaslarını geliştiren çocuk yürümeye başlar ve böylece annenin kucağını terk eder, anneden uzaklaşır. Ayaklar ve yürüme ayrılığı kolaylaştırır ve kişiyi anneden biraz daha bağımsız yapar. Erkeklerin kadınların ayaklarına sembolik pranga vurmaları, gitmelerini, bağımsızlıklarını engelleme de ‘lotus çiçeği’ ayağında mevcuttur. Kültürler kendi güzellik normlarına göre vücudu biçimlendiriyorlar. Bunun bir diğer anlamı da güzel olmak için vücut acı çekmek durumunda, terbiye edilmek, bir şekle sokulmak durumunda.
Güzellik için acı çekmek kültürlerde rastlanan bir olgu. Ayrıca dinler vücudu terbiye etmeyi zorunlu kılar ve ayinler ve ritüeller yoluyla bu durumun gerçekleşmesine olanak verir. Hıristiyan anlatıları İsa’nın çarmıha gerilme, tüm insanlığı ilk günahtan arındırmak için acı çekmeyi, çarmıha gerilmeyi vurgular. Bedensel acı ve bu acıların üzerinde olabilmek, bedensel acıları geçmek güçlülük, vücudu kontrol anlamında olumlanır. Eyüp anlatısı acı çekme ve sabır hikâyesidir. Vücudun terbiye edilmesi ayrıca oruç üzerinden de bazı dinlerde önerilir. İnsanın vücudun isteklerine yenilmemesi kişiliğin güçlülüğü sayılır. Evde yemek varken insanın bedensel gereksinimini reddetmesi (aç ve susuz kalması) bu duruma örnektir. Oruç bedenin bir yanıyla cezalandırılmasıdır. Sünnet dinsel olanın vücuda kazınmasıdır. Sünneti öneren dinlerde sünnetli penis ayrıca estetik bulunur genelde. Bazı kültürlerde vücuda yara izi bırakacak uygulamalar var. Kulaklara ve burna takılan halkalar yaşamın bir halinden ötekine çıkışı da işaret eder. Acılara katlanılarak çocukluktan çıkılır, acılara katlanılarak ergenliğe ulaşılır.
OTOEROTİK BİR İLİŞKİ
Eski Yunan Kültürü’ne ait bir müzeye giden biri vücut bakımın o dönemlerde önemsendiğini fark eder. Güzel vücut ve heykeli çok önemsenir. Vücut geliştirme yarışmalarında da adeta heykellerde olduğu gibi bazı kasların çok öne çıkarıldığını görürüz. Vücut geliştirme vücudu bir heykele dönüştürme olarak da sembolik olarak anlaşılabilir. Vücudun belirli bölgeleri özellikle geliştirilir ve bu sergilenir. Bunu başarmak disiplinli bir şekilde vücuda yüklenmekle mümkündür. Vücut ‘güzelliği’ için acı çekmek. Eckhardt burada bir konuya dikkat çeker: Sporcularda da gördüğümüz, vücuda antrenmanlarda ve yarışmalarda bir yere kadar yüklenme ve bir sınır geçildikten sonra artık vücudun acıyı hissedememesi ve böyle bir sınırı geçmenin (acıyı geçmek, acı çekilebilecek bir şeyde acı çekmemek, acıdan arınmak tanrısal bir özellik. Melekler, periler ve tanrılar acı çekmezler. Yani insan olma halini geçmek, insan olma sınırını geçme) verdiği mutluluk ve orgazmik (orgazm benzeri haz) bir mutluluk anı. (15)
Bunun bir diğer anlamı kişinin vücudu zorlayarak, acıyı da geçerek vücuduyla haz ilişkisi kurması. Otoerotik bir ilişki. Vücudu kendisine partner seçmesi ve vücuduyla antrenmanlar sayesinden yoğun bir ilişki kurması, vücudunda başardığı değişiklikleri aynada sürekli izlemesi. Bu tür spor salonlarının aynalarla çevrili olması. Narsistin kendisini suda izlemesi gibi kendisini izlemesi.
14 Eckhardt, s. 23.
15 Eckhardt, age, s. 34.
Devam edecek...
Şahap Eraslan: 1980'de cunta öncesi Almanya'ya gitti. Berlin Teknik Üniversitesi’nde psikoloji bölümünü bitirdi. Daha sonra Humbold Üniversitesi’nde etnoloji okudu. Eş ve aile terapisi, klinik hipnoz eğitimlerini bitirdi. Daha sonra uzun bir eğitim sonrası psikanalist oldu. Uzmanlık alanı kültür psikanalizi ve psikanalitik kültür karşılaştırmaları. Analist/psikoterapist olarak Berlin'de çalışıyor.