Erol Köroğlu
Yasak! Aile var! Git başka yerde yürü
Bu hafta, önemli bir gelişmeden söz etmek zorunda olduğum için, geçen hafta Yaşar Kemal alıntıları üzerinden giriştiğim “tehlikeli, riskli anımsama ilişkileri kurma” konusunu gelecek haftaya ertelemek zorundayım. Fakat aşağıda göreceğiniz üzere, “kurumsallaşmış ilişkiler”e karşı, yine gayet tehlikeli ve riskli ilişkiler kurma arayışında olacağım. Bu bir zorunluluk olduğu için böyle yapacağım.
Pazar günü çalışıyordum. Artı TV’deki Sözün Yarısı programımın bazı bölümlerini, benim bir seyahatim nedeniyle banttan yayınlayacağız. O nedenle Pazar günü iki ayrı program çektik. Dolayısıyla ben de Taksim civarındaki en azından yüz binlerce yurttaş gibi tüm gün süren bir güvenlikçi devlet tacizine maruz kaldım.
İstanbul Valiliği 18 Haziran Pazar günü İstiklal Caddesi’nde yapılması planlanan Trans Onur Yürüyüşü’nü yasakladı. Koca cadde hem enlemesine hem boylamasına barikatlar ve binlerce polisle kuşatıldı, kapatıldı. Caddeye Tarlabaşı ve Şişhane hattından giriş de, Karaköy ve Tophane tarafından giriş de sınırlanmıştı. Taksim ve Şişhane metro durakları da işlemez haldeydi.
İki çekim arasında, Galatasaray civarında bir şeyler yemek istedim ve Balık Pazarı tarafına saptım. Bir tek Balık Pazarı’na çıkan bir sokağa girerken nereye gittiğim soruldu. “Yemek yiyeceğim,” dedim. Polis memuru bir an durdu ve sonra izin verdi. O sokakta pek çok yemek yenecek yer olduğunu hatırlayıp bana inanması birkaç saniye sürmüş olsa gerek.
Yemeğimi yedikten sonra yine aynı noktada Galatasaray Lisesi’nin karşısından İstiklal Caddesi’ne geçmek istediğimde yeniden durduruldum. İş için gittiğimi açıkladım kısaca. Memur bana şöyle dedi: “Kibar ve beyefendi biri olduğunuz o kadar belli ki, bu yüzden izin veriyorum. Yoksa kesinlikle izin vermezdim.” Güler miyim ağlar mıyım diye biraz durakladıktan sonra teşekkür edip yoluma devam ettim.
KİBAR, BEYAZ, HETERO BİR BEYEFENDİNİN DOĞRUYOL MACERASI
Bir yurttaş olarak, hangi kimliğe sahip olursam olayım hareket etmek, bir noktadan başka bir noktaya özgürce ulaşmak benim hem anayasal hem de insan olmaktan kaynaklanan hakkım iken, temiz yüzlü, beyaz ve gayet heteroseksüel görünümlü biri olarak memurun bana kanı kaynadığından özel bir muameleye hak kazandım ve yan sokaktan ana caddeye duhul eyleyebildim. Ne mutluluk, değil mi? Veyl benim gibi temiz yüzlü, beyaz ve tadında, kıvamında hetero olmayanlara! Onlar Osmanlı’daki adı Doğruyol olan İstiklal’e çıkamadılar ve hep yan yollarda dolaşıp durdular.
Gerçi akşama doğru, beni süper bir insan kılan özelliklerim de doğru yola ulaşmama imkân vermedi ve ben de çaresizce yan yollara saptım. Polisler caddeye çıkmama izin vermeyince Yüksekkaldırım’dan Karaköy’e indim ve Tophane’ye doğru ilerledim. Özellikle zor günler ve saatlerde İstanbul taksileri peri padişahının kızları haline geliyor, malum. O tatlı sarı renkleri ve boş koltuklarıyla benim ve benim gibi sürü sepet, cinsel yönelimlerini bilemeyeceğim insan evlatlarının önlerinden vızır vızır geçip geçip gittiler. Bir taksici de durup, “kibar ve beyefendi görünümlü beyaz ve hetero birisiniz, buyurun gideceğiniz yere bırakayım” demedi.
Bindim tramvaya ve Kabataş’ta inip, füniküler de çalışmadığından yürüyerek Nişantaşı’na çıktım. Ayaklarıma kara sular indi ama terütaze valimizin Twitter’daki mesajının gerçekliğine de birebir şahit olmuş oldum. Bu açıdan epeyce mutmain ve mesudum. Ne demiş sayın valimiz kuş gibi şakıdığı mesajında? Şunu demiş:
“Milletimizin ve devletimizin teminatı olan aile kurumumuzu tehdit eden hiç bir [mesajda böyle ayrı yazılmış] faaliyete izin verilmemiştir. İzinsiz gösteri yapan gruplara asla müsade [bu da böyle yazıyor] edilmeyecektir…”
KUŞDİLİ BİLİR MİSİNİZ?
Sayın valinin ilk cümlesine göre, bizim Sözün Yarısı çekimleri aile kurumumuzu tehdit etmiyor. Çünkü İstiklal’e çıkmam engellenmeyerek, kanala geri dönüp çekimi tamamlayabildim. Ancak çekim sonrası eve her zamanki gibi metroyla dönüşüm engellendi ve uzun bir yolu, çoğunlukla tabanvay üzerinden kat etmem gerekti. Demek ki, çok yorulmadan eve dönme faaliyetim aile kurumunu tehdit ediyor olmalı ki, buna izin verilmedi. Beyaz bir beyefendi görünümündeyim ama bu da böyleymiş vesselam. N’idelim? Allah başka keder vermesin.
Saygıdeğer valinin ikinci cümlesini ben anlamakta zorlanıyorum. Belki kara sularla beyazlığı lekelenen bacaklarımdaki ağrılar anlayışımı azaltıyor. İzinsiz gösteri yapan gruplar kim? Birtakım müzik ya da halk oyunları grupları mı bunlar? Hani, İstiklal’deki sokak sanatçıları filan? Onların da bazen gösteri yapılması engelleniyor ya, o açıdan soruyorum.
Bir de, şeyi de anlayamıyorum, izinsiz gösteri yapan gruplara hep izinsiz olarak gösteri yaptıklarından dolayı mı bundan sonra asla müsaade (izninizle sayın valim, ben bu sözcüğü böyle yazıyorum) edilmeyecektir? Ya da, bu bir tür gösteri biçimi mi? Mesela planlanmış gösteri, bedava ya da biletli gösteri, şöyle ya da böyle gösteri gibi bir gösteri biçimi mi “izinsiz gösteri” ve bundan sonra bu gösteri biçimi tümüyle yasaklanmış mı oluyor? Yani izinsiz gösteri grupları, bundan sonra mesela biletleri satılan gösteriler yaparlarsa onlara izin verilecek mi? Sondaki üç noktayı bir tür umut kapısı gibi mi alacağız, yoksa sonsuza kadar, ilelebet anlamında mı?
BETONDAN AİLE
Cümleler üzerindeki bu çalışmadan sonra, cümleler arası ilişkiye geliyoruz. “Milletimizin ve devletimizin temeli olan aile kurumu” ile “izinsiz gösteri yapan gruplar” arasındaki ilişki nedir? Bu soruyu sorarken, ben izninizle daha fazla sinik mizah veya hiciv yapamayacağımı ifade etmek istiyorum. Buradaki ilişkiyi tabii biliyoruz. Göreve yeni gelmiş valimiz, ne yönde çalışacağına, kimi ve hangi politikayı izleyeceğine dair bir deklarasyonda bulunmuş oluyor, kendi dilince. AKP ve cumhurbaşkanı üzerinden bir aile fetişizmi üretildiği ve medya ve sosyal medya kanallarıyla birlikte tüm devlet mekanizması topluma bunu boca etmekte olduğundan, vali de aynı koroya dahil olduğunu ilan ediyor.
“O aile kurumu ki, milletin ve devletin temeli!” Dikkat edelim lütfen. Vallahi espri yapmayacağım ama bu düşüncenin doğal sonucuna işaret etmek istiyorum. Madem aile milletin de devletin de temeli (sanki dini de eklemek gerekmez mi, bu arada?), o zaman bundan sonra hiçbir dizide, sinema filminde, sosyal medya paylaşımında, tiktok ve reels videolarında aile ile ilgili mizah yapılmamalı. Bu kadar önemli bir kurumla ilgili her tür gelin-kaynana şakası, boşanma hikâyeleri, şusu busu vatan hainliği anlamına gelmiyor mu sizce? Bence bu tür şeylere hızla son verilmeli ve aile derken de artık sadece aile denmemeli. Belki “hz. aile” filan denebilir.
Bu önemli uyarımdan sonra, valinin işaret ettiği izinsiz gösteri yapan grupları da ortaya koyalım. Tabii LGBTİ+ bireyler ve onların örgütlendiği stk’lar söz konusu burada. Bunlar aile kurumunu tehdit ediyorlar. Bu hafta translar tehdit ediyordu. Haftaya Pazar da “21. Onur Yürüyüşü” var. Yani trans olmayan lezbiyenler, geyler ve biseksüeller de aile kurumunu tehdit edecekler. Onlara da izin verilmeyecek. Yani gelecek hafta LGBTİ+ olmayan kimse Taksim civarına gitmesin. Doğru yola çıkamaz, yan yollarda gezer dururlar, ona göre.
MUTAASSIP FANTAZİ
Valinin niyetini de, devletin ve AKP’nin derdini de anlıyoruz. Tüm toplumu belirli bir kutsal aile fantezisinin içine sıkıştırmak için, her kanaldan homo ve transfobiyi hakim kılmaya çalışacaklar. Son yılların uluslararası homofobi lobisiyle uyumlu bir biçimde, dünyayı bir tür heteroseksüel cehenneme çevirmek için, utanma arlanma bilmez bir biçimde kendilerinden farklı insanları şeytanlaştırmaya, ötekileştirmeye çılgınca gayret edecek ve bu insanlara acı vermek için her yola başvuracaklar.
Bu bir çılgınlıktır! Düpedüz zulümdür. Toplumu çok yaralayacağı ve pek çok insanı tarumar edeceği kesin. Ancak bir başarı kazanması da mümkün değil. Translar vardır. Homoseksüeller vardır. LGBTİ+ vardır. Hiçbir kara propaganda mekanizması bu gerçekleri yok edemez.
Bu öyle olmasına öyle ama, yazının sonunda anlayamadığım tek bir şey soracağım: Valinin de, devletin de, AKP’nin de, cumhurbaşkanının da ne yaptığını biliyor ve anlıyoruz. Onlardan beklenecek şeyleri yapıyorlar ve valinin Twitter mesajının sonundaki üç noktadan anladığımız üzere yapmaya azimle, şevkle, iştiyakla devam edecekler.
Benim merak ettiğim şey şu: 28 Mayıs seçiminde % 48 oyu arkasına alan ve “yine baharlar gelecek” diyen, özgürlükleri vurgulayan muhalefet nerede? Muhalif partiler ve siyasetçiler neden öncelikle varlıkları hiçlenmeye çalışılan trans yurttaşların yanında değillerdi 18 Haziran Pazar günü? Tüm gün abluka altına alınan diğer yurttaşların yanında da değillerdi. Gelecek hafta da böyle mi olacak? Sizin de mi aklınıza yatıyor kutsal aile masalları? Yoksa bu ülkenin yok sayılan yurttaşları seçimden seçime birer oy olarak mı değerli sizin için yalnızca? Şunu bir açık açık söyleseniz de, içimiz rahat etse, kafamız huzur bulsa. Biz temsil edilmeyen dışlananlar topunuzla selamı sabahı kesip, yeni bir siyaset örmenin yollarını arasak.
Şu konuyu bir netleştiriverin bizahmet.
Erol Köroğlu: Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi. Edebiyatı, maddi üretim koşulları ile aynı derecede maddi okuma ve alımlanma biçimleri üzerinden anlamaya çalışan bir edebi kültür tarihçisi. Türkçe roman, anlatı kuramları, milliyetçilik kuramları ve tarih-edebiyat etkileşimi ana ilgi alanları. Çalışmalarının pek çoğuna academia.edu sayfasından erişilebilir.