Cem Erciyes
Yaşar Kemal, Cumhuriyet’in vicdanı
Galiba Kandilli’ye uzun bir öğlen yemeğine gitmiştik. Vaniköy’deki evin önünde araçtan indik ve yavaş adımlarla yolu geçerken büyük bir beton kamyonu hosluya fosluya durdu. Bizim geçmemizi beklemeden kapı açıldı, yüksek kamyonun sürücü koltuğundaki adam aşağıya atlayıp koşarak yanımıza geldi ve ‘ver elini öpeyim Yaşar Abi’ deyip Yaşar Kemal’in ellerine sarıldı.
Bugün dahi hatırlarken tüylerimi ürperten bu anı, Yaşar Kemal’in Türkiye toplumunda nasıl kabul gördüğünü nasıl sevilip sayılan bir yazar olduğunu hiç unutmamamı sağlıyor.
Geçen hafta onun 100. yaşını kutladık. Cumhuriyet’le yaşıt, Cumhuriyet döneminin en önemli edebiyatçılarından biri. Osmanlı’nın son yıllarında yaşanan savaşların ve göçlerin içinde savrulmuş bir Kürt ailesinin çocuğu olarak Çukurova’da büyümüş. Burada dinlediği masallar, ağıtlar, söylenceler ve bir parçası olduğu köy hayatının üzerinde bıraktığı izi daha çok genç yaşlarda bir büyük edebiyata dönüştürmeyi, Türkiye’yi etkileyen ve ünü ülke sınırlarını aşan romanlara dönüştürmeyi başarmış. Yazdığı romanları Fransız entelektüellerine de Türkiye toplumunun her kesimine de okutmuş Türkçe’nin en büyük yazarlarından biri.
Yaşar Kemal Cumhuriyet’le birlikte yetişip adını duyurdu ve çağımızın en önemli edebiyatçıları arasında yer aldı. Ama tipik bir ‘Cumhuriyet yazarı’ da olmadı. Cumhuriyet’le ve onun modernleşmesiyle bir kavgası yoktu, hatta onları benimseyen bir aydındı. Fakat Yaşar Kemal en baştan itibaren devletle kavga etmekten hiç çekinmedi. Devlete ve tüm iktidar sahiplerine karşı hep mazlumların yanında yer aldı.
Osmanlı’dan miras alınmış adaletsizlikler, haksızlıklar ve sürgit zulmü en iyi anlatan en çok eleştiren yapıtların yazarı olmakla kalmadı, bunlara karşı bir ‘aydın’ olarak mücadele etti. Feodal düzenin ezdiği yoksul köylülerin, aç gözlü zenginlerin, ağaların beylerin ve onlarla işbirliği yapan memurların anlatıcısı oldu.
Göçe zorlanmış mallarına el konmuş Ermeniler, Rumlar, toprakları gasp edilmiş, ağa baskısıyla dağa çıkmış köylüler, fakir pamuk işçileri, yoksul balıkçılar, öksüz çocuklar onun romanlarının başlıca kişileri. Ve tabii doğa. Anadolu’yu hain ve de onurlu, dertli ve de neşeli insanlarıyla olduğu kadar bin bir çeşit otu, böceği, balığı, denizi hayvanı ve ağaçlarıyla da bir bütün olarak algılayan ve anlatan edebiyatımızın belki de ilk büyük çevreci yazarıydı Yaşar Kemal.
Kitaplarında kendi tabiriye ‘mecbur insanı’ anlatırken insan doğasının temel çelişkileri, çatışmaları, duygularının hepsini etkileyici ve kalıcı karakterler yaratarak aktarmayı başardı. Tam da bu sebeple her zaman okunacak bir edebiyat yarattı. Anadolu kültürünün en büyük anlatıcısı olarak sevildi ve çok okundu.
Yaşar Kemal’e büyük ün kazandıran ve en sevilen romanı İnce Memed 1955 yılında yayımlanmıştı. Roman önce Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmiş ve o zaman çok beğenilmişti. Ertesi yıl Varlık Dergisi ödülü alan roman, geniş kitleler kadar dönemin aydınlarının da takdirini kazandı. Daha sonra Yaşar Kemal’in üç cilt daha ekleyerek devam ettireceği hikayesiyle İnce Memed belki de Türk edebiyatının en etkili roman kahramanlarından biridir. Tam da Anadolu yaşantısının ve söylencelerin içinden çıkıp gelmiş bir roman olan İnce Memed o kadar çok okundu, o kadar çok konuşuldu ki bizzat o söylencelerin bir parçası oldu. Kurgudan gerçek hayata etki eden az sayıda örnekten biridir İnce Memed. Tamamen Yaşar Kemal’in hayal dünyasının yarattığı bu karakterin zamanla gerçekten yaşadığına inanılmaya başlanmış onun izin süren mezarını arayan araştırmacılar ortaya çıkmıştı. Ben de Yaşar Kemal ile ilk röportajımı, onun gururla karışık bir kızgınlıkla karşı çıktığı bu konuda yapmıştım…
Sadece İnce Memed’te değil ardından yazdığı bütün romanlarında hep o sıradan Anadolu insanları vardır. Her biri çok güçlü karakterlere dönüşen bu insanların hikayelerini okurken sevginin de nefretin de kin ve öfkenin de dayanışma ve dostluğun da en etkileyici anlatımlarını buluruz. Geleneklerle kuşatılmış zengin ya da yoksul acımasız ya da mazlum insanların içine düştükleri çıkmazları, buna karşı baş kaldıranları ya da ezilip gidenleri okuruz. Yaşar Kemal romanlarının her biri okurunu içine alıp götüren, bambaşka, kendine özgü bir dünya kurar. O unutulmaz roman kahramanlarını hayalleri, bazen küçük sevinçleri, tutkuları ve hayatta kalma çabalarıyla tanıyıp severiz. Binlerce yıllık anlatılarla beslenip onların bir parçası olur romanlar da… tıpkı konu aldığı insanlar gibi. Her bir Yaşar Kemal romanı insanı zenginleştiren bir deneyim, büyük bir okuma mutluluğudur.
Bu romanların yazarı olarak Yaşar Kemal de onu tanıyanların hayranlığını kazanmış biriydi. Tüm yaşamı boyunca yoksulların, zulme maruz kalanların yanında yer aldı, özgürlükleri, insan haklarını savundu. Bu uğurda konuşmalar yaptı, yazılar yazdı, yürüyüşlere, toplantılara katıldı. Soruşturmalara, yargılamalara maruz kaldı ama o gür sesini yükseltmekten hiç çekinmedi. İşte bu sebeplerle, yaşadığımız çağın vicdanlı aydınları arasında en önde gelenlerden biri olduğu için de Türkiye onu çok sevdi.
28 Şubat 2015’te 92 yaşında kaybettik Yaşar Kemal’i. 1943’te yayımlanan Ağıtlar kitabından ölümüne kadar otuza yakın roman, iki öykü, bir şiir ve çok sayıda röportaj ve deneme-yazı kitabı yayımlandı. Devasa bir dünya kurdu Yaşar Kemal yazdıklarıyla. Hakkında sayısız kitap yayımlandı ve yayımlanmaya devam ediyor. 6 Ekim onun 100. Doğum günüydü. Bu vesileyle hakikaten Türkiye’nin her yerinde, Antalya’da, Adana’da, İzmir’de İstanbul’da toplantılar düzenlendi. Onun edebiyatını inceleyen yeni çalışmalar anlatıldı ve bazıları kitaplaştı.
Yaşar Kemal 60’lardan ölümüne kadar Türkiye’nin en önemli romancısıydı. Ama acaba son yıllarda yine öyle çok okunuyor mu, Türk edebiyatının o eşsiz romanları genç insanlara ulaşıyor mu? Bundan emin değilim. Yaşar Kemal’in hak etmediği bir tevazu içinde edebi varlığını sürdürdüğü izlenimi içindeyim. Bu nedenle 100. Yaş günü kutlamalarının tam da vaktinde yeni bir dalga yarattığını görüyor ve seviniyorum. Cumhuriyetle yaşıt ve onun vicdanı olabilmiş bir yazarı eğer unutan varsa hatırlamasına, yeni kuşakların tanımasına vesile oldular.
Cem Erciyes: Gazeteci, yayıncı. 1971 doğumlu Cem Erciyes, İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe 1992’de Dünya Gazetesi’nde başladı. Dünya Kitap dergisi ve kültür sanat sayfalarında çalıştı. 1997 yılında Radikal’e geçti. Kültür Sanat Editörü ve Radikal Kitap Eki Yayın Koordinatörü, Ek Yayınlar Yönetmeni gibi görevler üstlendi… 2016 yılında Doğan Kitap’ın yayın direktörlüğünü üstlendi. Halen bu işi yapıyor. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yazıları yayımlandı. TRT’de, Açık Radyo’da kültür sanat ve tarih programları hazırladı, sundu.