Muhammed Salar
'Yatacak yeriniz yok!'
Cihangir İslam ne demişti 31 Ekim’de? Saadet Partili milletvekili, TBMM'deki konuşmasında;
"…İki batılın çatışmasıdır. Zulüm ediyorsunuz. İnsanların beddualarını alıyorsunuz, ne diyorlar; Ocakları sönsün diyor insanlar size, soyları kurusun diyor insanlar size, Allah belalarını versin diyor insanlar size, ileride toplum içine çıkamayacaksınız. Siyaseten sonunuz yakın..!" ifadelerini kullanmıştı. 2 Kasım’da jet hızıyla İslam hakkında soruşturma başlatılmıştı.
Tabii AKP’yi demokrat olmamakla, insan haklarına saygılı olmamakla, doğa ve çevreye duyarlı olmamakla, laik olmamakla, yargıyı siyasallaştırmakla, Makyavelist ve oportünist olmakla vb. haklı gerekçelerle eleştiren yerli-yabancı nice kişi, kurum ve kuruluş varken Cihangir’in eleştirisi kadar yerli (sosyal) medyada yankı oluşturmadı. Çünkü bu defaki eleştiri seküler bir dil ve üslupla değil hassas din alanına işaret eden bir kavramla ifadesini buldu. Nitekim ayet de; "Hak geldi, batıl zail oldu!" diyordu.
"Batıl!" sözcüğü "Hak!" sözcüğünün tam karşıtı olup bir şeyin dinen yani hem akli hem de nakli delillere göre geçersiz olduğuna karşılık geliyordu. Diğer bir deyişle senin gidişatın, yapıp ettiğin "kanunen" ve seçmenlerince meşru sayılsa bile Allah ve Resulü yanında geçersiz anlamına geliyordu.
Tabii AKP tabanının tutum ve davranışlarında değişikliğe sebep olabilecek böyle çıkışlar fazlaca rahatsızlık vermiş olacak ki seçmenin zihninde şimşek çakan böyle "tehlikeli" bir niteleme cevapsız bırakılmadı. Harekete geçen savcıdan sonra bir cevap da Kurtulmuş’tan geldi, hem de insanların zihninde anlam karışıklığını sağlamaya dönük hemen hemen aynı sözcük ve ifadelerle.
Meşhur "Harun olmaya geldiler, Karun oldular!" özlü sözün sahibi AKP’li Numan Kurtulmuş, Profesör Cihangir İslâm’ı hedef alarak; "Senin zihniyetin batıldır. Senin duruşun batıldır. Senin 15 Temmuz'a verdiğin bu destek batıldır!" dedi.
Şimdi bir şeyin hak mı batıl mı olup olmadığına sadece dini metinlerden yola çıkarak değil nesnel verilerden de ulaşabilirsiniz. Son yıllarda ülkede yüzde 400-500 gibi ciddi oranda artan suç oranlarına bakalım:
Hırsızlık, adam öldürme ve uyuşturucu suçlarında artış yüzde 600'e ulaşmıştır. Sadece 2015 yılında günde ortalama dört kişi öldürüldü. Cinayetlerin çoğunun nedeni namus ve para iken, 369 kadın aile içi şiddet kurbanı oldu. Aynı yıl 18 yaşından küçük 193 çocuk öldürüldü. 2002’den bu yana fuhuş yüzde 790, uyuşturucu bağımlılığı yüzde 678, çocukların cinsel istismarı yüzde 700, adam öldürme yüzde 261, boşanma oranları yüzde 37 arttı…
Bütün bunlar 90 bin camili, 140 bin diyanet personelli bir ülkede ve benim dindar yerine "dinci-milliyetçi"; G.W. Allport’un ise "Dış Güdümlü Dindarlık" dediği bir iktidar devrinde olup bitiyor. Böyle bir "dindarlık"ta Din; bireyin veya iktidarın hizmetinde, benlik savunmasında kullanılan bir araçtır. İnsanlar kendilerini dini değerlere değil, dini değerleri kendilerine uyarlar.
Çok zor şartlarda muhalefet yapabilen başka milletvekilleri de var tabi. Mesela;
HDP Batman milletvekili Ayşe Acar Başaran Meclis Genel Kurulu’nda (1 Kasım 2018) anlatıyor:
Polis, Batman’da HDP’ye gönül vermiş birinin evine baskına gidiyor. Evde anne, baba ve çocuk var. Polis: "Üçünüzden birinizi alacağız, siz kendi aranızda karar verin!" diyor. Tabii haliyle gönüllü babayı tutukluyorlar. Dicle kenarında kaybolan koyun-moyun, Ömer-mömer mi dediniz..?
İkinci bir facia da Diyarbekir’den;
Cezaevlerinde tutsak 700 bebek yetmezmiş gibi bir de Diyarbakır Çocuk Cezaevi’nde tutuklu bulunan beş çocuk, gardiyanlar tarafından darp edildi. Gardiyanın 16 yaşındaki bir çocuğu da boğmaya çalıştığı öğrenildi. (Olayı, cezaevi müdürü doğruladı.) Etkin soruşturma, hukuk-guguk mu dediniz..?
Artık topyekûn muhalefet de şapkayı değil takkeyi önüne koyup ekonomik krizin girdabında bocalayan, içeride-dışarıda el-alemle kavgalı, tüm bu haksız ve yanlış icraatlarıyla beraber bunca yıldır iktidarda kalabilen bir siyaset anlayışı ile niye baş edemediğinin sebeplerini ciddi ciddi sorgulamalıdır.
Evet, bireyi ve toplumu dini söylem ve kavramlar kadar etkileyen başka bir lügat daha keşif edilmedi. Hele hele Ortadoğu coğrafyasında siyaset yapıyorsanız halkları "Din" kadar mobilize edecek başka dominant bir faktör bulamazsınız.
Kimse muhalefetten iktidar gibi kavramları harcayan, değerleri kullanan, kurumları aşındıran bir siyaset yürütmesini beklemiyor ama ‘Türkçe ezan ve ant’ gibi tuzaklara düşmeden sadece süreci doğru okuyup Din’e, dindarlara, mağdurlara, mazlumlara ve Allah’ın tüm kullarına karşı samimi olmalarını bekliyor! Bu asgari beklenti hepimizin hakkı!
Son olarak KanunHükmündeKeyfiliklerle haklı olarak mücadele eden vekillerden HDP Kocaeli Milletvekili Ö. Faruk Gergerlioğlu’nun, on binlerin mağduriyetine sebep olanlara dair 31.10.2018’de yaptığı Meclis konuşmasından bir alıntıyla bitirelim:
"Adaletin önündeki en büyük takozdur OHAL Komisyonu. Yatacak yeriniz yok! Wallahi, Billahi! Ne bu Dünya’da ne de Ahirette!"