Aris Nalcı
Yokluğumuz varlığınıza armağan olabildi mi? Derdimizi çevirebildik mi?
Geçtiğimiz günlerde Ermeniler bu yılın ikinci Aziz Çevirmenler Bayramı'nı kutladılar. Bizde çevirmenler azizdir. Zira Ermeni alfabesini keşfeden Mesrob Maşdots dâhil çeviri yapanları onurlandırmak içindir ki Ermeniler her yıl değişen takvimlerde olsa da ilki Haziran-Temmuz arasında, ikincisi de Ekim'de iki çevirmenler bayramı kutlarlar.
Ermenice literatür oluşturma bakımından 1910'lara kadar belki de çok başarılı ve çalışkan bir dildi.
Çevirmenler yani.
O yüzden de çeviri kültürünün geliştiğini söyleyebiliriz.
İncil'in çevirisinden tutun da uluslararası edebi metinlerin dünya literatürüne kazandırıldığı tarihlerde hızlıca Ermenice'ye de tercüme edildiği bilinir.
1915 KIRILMA NOKTASI
1915'e kadar dünya literatürünü kendi diline çevirenler, okuyanın, halkın yok olmasıyla çevirmenin ve çevirinin de yok olmasıyla karşı karşıya kalmışlardır.
Çeviri Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ise bir kendini anlatma sanatına dönüşmüştür Ermeniler için.
Cumhuriyetle birlikte kendi dilimizde üretmeye değil, derdimizi çevirmeye çalışmışız artık.
Ta ki dilimizi unutup Türkleşip, anadilimiz Türkçe olup, Türkçe'yi Türklerden daha iyi konuşabilene kadar.
'Varlığımız Türk varlığına armağan olana' dek yani.
Öyle ya da böyle asimilasyon tekniği olmuştur.
Zaten bir süre sonra Ermenice'yi iyi bilip de Türkçe Ermenice çeviri yapacak kimse de kalmayacaktır.
6437 OKULDAN 22 TANE KALDI
Bakınız, tekrar bir eğitim dönemi başladı. Ermeni okullarında da mevcut öğrenci sayıları her sene olduğu gibi yine Ermeni basınında gündem oldu.
Günlük Ermenice yayın yapan Nor Marmara gazetesi 2021 eğitim öğretim yılında 16 okulda 2964 öğrenci bulunduğunu yazdı. Bir Anarat Hığutyun okulu bilgileri eksik bu listede. Hadi 3000 ettik toplamda diyelim.
1996 yılı Getronagan Ermeni Ulusal (Azkayin) Lisesi mezunu olan bendenizin mezuniyet zamanında bu rakam 4 bin küsürdü.
25 yılda 1000 kişi azalmışız.
Bir 100 yıl daha dayanır mıyız bilmem.
Tarih Vakfı için Selçuk Akşin Somel ve Nurcan Kaya tarafından yürütülen "Geçmişten Günümüze Azınlık Okulları: Sorunlar ve Çözümler" araştırmasına göre 1894 yılında Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde değişik topluluklara ait 6.437 gayrimüslim okulu bulunuyordu. 1914 yılında bu sayı 2.580 idi.
1924-1925 eğitim öğretim yılında ülkede 138 azınlık okulu varken, 2011-2012 eğitim öğretim yılında bu rakam 22'ye düştü.
Arat Dink'in bir yazısının başlığı 'Yokluğum Türk varlığına armağan olsun'du. Durum tam da öyle olmuş değil mi?
6437 okul nerde 22 nerede...
Sevan Değirmenciyan
KİMİN DİLİNİ ZENGİNLEŞTİRİYORUZ
Türkiye Cumhuriyet tarihinde edebi kazanımların en büyüklerinden biri Aras Yayınevidir. Ermenice ve Türkçe yayınları ile 1993'ten bu yana Ermenice edebiyata açılan pencere niteliğinde.
Aras Yayıncılık Ermenice yayınlar editörü, edebiyatçı ve Ermenice öğretmeni Sevan Değirmenciyan da yukarıda bahsettiğimiz Cumhuriyet tarihindeki tek yönlü çeviri kültürüne dikkat çekiyor:
"Dili zenginleştiren en büyük kaynaklardan biri çeviridir. Dilin zenginleşmesi için çeviri yapmak şarttır. Biz bugün maalesef çevirileri daha çok Ermenice'den Türkçe'ye yapıyoruz ve Türkçe'yi zenginleştiriyoruz. Türkçe'deki kaynakları zenginleştiriyoruz. Toni Morrison'un dediği gibi 'Azınlık olarak biz kendimizi anlatmanın peşindeyiz' Bakın biz de varız. Bizim de edebiyatımız var bizi görün bizi sevin telaşından biz aslında kendimizi zenginleştirmeyi unuttuk."
1915 öncesi Ermenice çeviri sayısının çokluğuna dikkat çekerken İzmirli Krikor Çilingiryan'ın Victor Hugo daha hayattayken Sefilleri çevirip, Hugo'dan da bir mektubu bu kitabın başına bastığını belirtiyor.
Victor Hugo’nun mektubu.
"Engels Marks'ın manifestosu basıldığında belirli bölümleri Ermenice'ye tercüme edilmişti bile..." diyor.
1915 le beraber artık okuyan toplum kalmadığı için bu çeviri faaliyeti durdu. Biz kendimizi anlatmaya giriştik. Ama Sovyet Ermenistan'ında çeviri faaliyeti devam etmiş.
Değirmenciyan: "Tüm halk Rusça biliyordu ama bu Çehov'u, Dostoyevski'yi Ermeniceye çevirmelerine engel değildi. Nazım Hikmet 1930lerde Yeğişe Çerents tarafından Ermeniceye çevrilmiştir" diyor.
Arlet İncidüzen
Çevirmen ve edebiyatçı Arlet İncidüzen ise başka bir yaraya parmak basıyor.
Aslında bu coğrafyada doğan her kişinin doğal yoldan en az 4 anadili olabileceğine değiniyor:
"Şu coğrafyada doğmuş olan herkesin otomatik olarak en az dört tane anadili olmalıydı"
Çeviri kültürünün Türkiye Ermenilerinin yaşantısında ne kadar önemli olduğu ise yine İncidüzen'in şu sözlerinde gizli:
"Bizim görünür olmak adına artık sayıca bir üstünlüğümüz yok. Ama bu topraklar bizim evimiz. Buradaki Ermenilere ait üretimler sadece Ermenilere mi ait? Değil. Bu insanların üretimleri, anlatımları toplumun %70'inin ortak tarihine ve kültürüne ait. Bunu aktarabilmenin ve büyük toplumda bu algıyı oturtabilmenin, bu ülkede insanlar hayatlarında ilk defa bir Ermeniyle tanıştıklarında onun köklerini Ermenistan'da soruşturma yerine Anadolu'nun neresinden geldiğini soruşturmasının en büyük yolu, bizim kendi ürettiğimiz mirasımızı çevirmemiz."
Bilmem derdimizi çevirebildik mi?
Biz çevirdikçe Türkçe zenginleşiyor, ama zihinler de açılıyor mu biraz acaba?