Yerli ve milli cinayet mağduru olarak çocuklar

Çocuktan al haberi dediler, aldık: Yeni Türkiye’nin yeni milli ve manevi değerleri içinde, çocukları kötüye kullanmak ve onlara sahnelerde kötülük saçmayı öğretmek ayıp değil.

İfrat. Yani aşırılık, ölçüsüzlük, sınır tanımazlık. Yeni rejimin temel, tanımlayıcı bir özelliği belirsizlik, öngörülemezlik ise bir özelliği de ifrat. Had hudut hak getire. Osmanlılarda "cinayet" ağır suç anlamına gelirdi, sadece adam öldürme anlamının öne çıkması sonraki iştir. Bir sürü cinayet işleniyor, gündüz, gece, sabah, akşam, had hudut tanımadan.

Yeni rejimin ifrat ve cinayet sahnelerinden birini dün izledik. İfratın hedefi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu idi ama ilk mağdur bir çocuktu. Akıllara durgunluk veren bir kurgu: Cumhurbaşkanı bir heyetle beraber toplu açılış töreninde, bir de çocuk var aralarında. Mikrofon isteniyor, çocuğa veriliyor, verirken "Bir de mikrofona söyle" deniliyor ve çocuk da Kılıçdaroğlu’na iktidar jargonunun küçümseyici "Bay kemal" tabirini kullanarak "Hain, hain" diyor. "Cumhurbaşkanı amcam" diyor, "oyunuzu ona verin."

‘ÇOCUKTAN AL HABERİ’

Herkes çok mutlu sahnede. Yüzler mest. Senaryodan herkes o kadar mutlu ki İçişleri Bakanı, "Çocuktan al haberi" diye biten neşe dolu mesajı paylaşıyor internette. ("Bir çocuk ağlar, Cumhurbaşkanı merak eder. Çocuk, derdini anlatır ve ardından Cumhurbaşkanımızın elinden mikrofonu kapmak ister. Herkes çocuğun atikliğine tebessüm ederken lider, çocuğu kırmaz... Çocuk, Eren Bülbül'ün katillerinin arkadaşlarına "hain" demiş. "Çocuktan al haberi"".)

Siyasetçiler çocukları sever, tabii çocuğun kendisini değil de kullanmayı. Eskiden başını okşama, yanağından makas alma, kucağına alıp poz verme, işte minik gösterilerini izleyip alkışlama filan vardı. Sonra kurgulanmış senaryolarda kullanma girdi işin içine. Bir de 23 Nisan’ı var ya bu ülkenin, çocuklarla siyasal gösteri yapmak bayram düzeyinde kurumlaşmış bir yanıyla. Kenan Evren o çocukla bayram törenlerini çok severdi. Kenan Evren’in sevdiğini yeni rejimin sevmemesi olmaz, bir yanıyla manevi babaları bir yanıyla ebeleriydi. Bu herkesin bildiği sahteliklerde bir dizi sorun vardır ama onları konuşmak artık yararsız, çünkü iş son yıllarda akıl almaz düzeylere geldi. "Hain"den öncesi de var.

MARAŞ’TAN ALDIĞIMIZ MİLİTARİZM HABERİ

Yıl 2018, şubat ayının sonlarına doğru Maraş’ta bir sahne kurulmuştu. Orada da büyük bir şölen havası vardı, herkes çok mutluydu. Birden bir çocuk sahneye çağırıldı, asker giysili, ağlayan bir çocuk. Nutuk devam ediyor. Ortamdaki tek mutsuz kişi o küçük kız çocuğu. Orada olma sebebi, nutku daha etkileyici hale getirmek. Cumhurbaşkanı, "Cebinde bayrağı. Şehit olunca üstüne örtülecek" dedi. Sahnenin amacı, iktidarın şiddeti memleket meselelerinde asli çare olarak seçtiği yolu meşrulaştırmaya yönelik sözlerin söylenmesi. Zaten o laflar da "Reis bizi Afrin’e götür" sloganı üzerine söylendi. O şiddet diskurunun ilk mağduru da elbette o minik çocuktu. Ama çocuk kimin umurunda? İktidarı güçlendirecek her yol mubah, toplumu militarize etme hedefine ulaşacaksak, çocuklara ne olmuş kimin umurunda? İçişleri Bakanı’nın sosyal medya paylaşımında adı geçen çocuk, Eren Bülbül, bir çatışmada öldürülmüş bir çocuktu. Ne İçişleri Bakanı, ne Adalet Bakanı, ne Savunma Bakanı ne de Cumhurbaşkanı, silahlı insanların bulunduğu yeri göstermesi için bir çocuğu alıp götürmenin hesabını sormadı, ne de bir savcı böyle bir şeye yeltendi. İktidar için gerekliyse çocuklar sahnede gerektiği gibi kullanılır, vatan için gerekliyse operasyonda kullanılır. Ölçüsüzlük kural artık, vazgeçilmez kural.

VAN’DAN ALDIĞIMIZ ACINIZ ACIMIZ DEĞİLDİR HABERİ

Bir başka cinayet de Van’da sahnelenmişti. Van’da Temmuz 2012’deki iktidar partisi kongresinde İl Başkanı, o zaman başbakan olan Erdoğan’a bir tablo hediye etmişti. Bir çocuğun yüzü vardı tabloda. Resmedilen çocuk, Ekim 2011’de yine Van’da meydana gelen depremde can veren Yunus Geray’dı. Çocuğun enkazdan çıkartılırken çekilmiş korku ve acı dolu yüzünün tablosu. Enkazdan sağ çıkarılmış, "Geciktim babam kızacak" demişti. Tedaviye rağmen kurtarılamamıştı. Sanmayın ki tablo alışverişi, bu acı dolu hatıraya hürmeten, o çocuk nezdinde bütün deprem mağdurlarının da anıldığı, yasın paylaşıldığı, "Acınız acımızdır" denilen bir hüzün töreniydi. İl başkanı, cumhurbaşkanı, salonda bulunan herkes çok mutluydu, "Acınız acımız değildir" denilmişti.

YABANCILAŞMA VE YOZLAŞMA İLE MÜCADELE

İki gün önce bir genelge yayınladı cumhurbaşkanlığı, hani şu "aile, çocuk ve gençler"in güya "bedensel ve zihinsel gelişimi"ni, "zihin dünyalarını" koruma amaçlı, hani şu "milli ve manevi değerler"i öne çıkarma talimatı içeren genelge. Oradaki laflardan biri "Milli kültürü yabancılaşmaya ve yozlaşmaya karşı muhafaza etmek…" Genelge ile dünkü sahneyi beraber alırsak, çok tuhaf bir durum çıkıyor ortaya: Yeni Türkiye’nin yeni milli ve manevi değerleri içinde, çocukları kötüye kullanmak ve onlara sahnelerde kötülük saçmayı öğretmek ayıp değil, çocuklara dedeleri yaşındaki insanlara kameraların önünde hakaret ettirmek bir erdem ya da genelgenin dediği başka istediği başka. Yoksa "yabancılaşma ve yozlaşma" ile mücadele için genelge çıkaran bir heyet nasıl o sahneyi kurar?

"Çocuktan al haberi."

Aldık:

Elbette, söylenmek istenen şey, verilmek istenen mesaj, yani bize gönderilen haber Kemal Kılıçdaroğlu’nun "yerli ve milli" olmadığı. Bizim aldığımız tek haber ise edep, erkan, adap, üslup, ölçü, incelik, nezaket, zarafetin artık tamamen yerli ve milli kültürün dışında olduğu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi