Alp Altınörs
İdlib’de çatışmalar, Putin de bizi aldattı, yeni dostumuz Zelenski!
Suriye’nin İdlib kenti, Suriye ordusu ile El Kaide hâkimiyetindeki silahlı gruplar arasında çatışmalara sahne oluyor. Ağustos ayında Han Şeyhun kasabasını geri alan ordu güçleri, bu kez de Maarat el Numan kasabasını ele geçirdiler. Cihatçı grupların savaşma kabiliyeti dibe vurmuş gibi görünüyordu. Kuzeye, Sarakib kasabasına doğru yöneldiklerinde ise Erdoğan bir açıklama yaparak duruma sessiz kalmayacaklarını, gerekirse askeri müdahalede bulunacaklarını belirtti.
İdlib şehri, Hatay sınırından geçerek şehre saldıran cihatçı gruplar tarafından 28 Mart 2015’te ele geçirildi. O tarihten bu yana silahlı cihatçı grupların elinde. Şehir meydanına Usame bin Ladin’in portresini asan El Nusra Cephesi (El Kaide’nin Suriye kolu) bu grupların başını çekiyor. El Kaide bu şehirde, ‘İdlib Emirliği’ni kurdu. Şehre Doğu Guta, Halep, Humus, Daraa gibi şehirlerden tahliye edilen cihatçı çetelerin aileleri yerleştirildi. Çin’in Uygur Özerk Bölgesi’nden gelen ‘Türkistan İslam Partisi’nin 3 bin savaşçısı ve aileleri burada. Binlerce Çeçen savaşçı ve aileleri burada. Yine Ankara bağlantılı çok sayıda ‘SMO’ grubunun savaşçıları ve aileleri de İdlib’de.
Cihatçı grupların eline geçtiğinde 1,5 milyon nüfusu bulunan İdlib’in nüfusu bu transferlerle birlikte 3 milyonu bulmuş durumda. (BM tahmini) Bu şehir ‘Suriye devrimi’ denilen politik İslamcı silahlı ayaklanmanın ayakta kalabilen tek merkezi. Suriye ‘Geçici Hükümeti’nin merkezi. Şam’ın bir gün de olsa düşeceği umudundan arta kalan yegâne büyük şehir. (IŞİD lideri Bağdadi de İdlib’in bir köyünde saklanırken öldürüldü.)
Halep’i, Doğu Guta’yı, Kuneytra’yı cihatçı çetelerden temizleyerek Rusya’ya istediğini veren AKP iktidarı, bunun karşılığında El Bab ve Afrin’e girme izninin yanı sıra, İdlib’deki bu gruplara dokunulmayacağı sözünü almıştı. Astana formatı, Soçi mutabakatı, bu kaçınılmaz günü ertelemekten ibaretti. Nihayet o gün geldi çattı. Suriye ordusu İdlib’e doğru ilerlemeye başladı.
AKP Genel Başkanı Erdoğan, partisinin tutumunu "İdlib’de bu bombalamaları durdurmadığınız takdirde bizim artık sabrımız tükeniyor. Bundan sonra biz göbeğimizi keseriz" sözleriyle açıkladı.
CHP ve İYİP, Suriye’de her türlü amaçla asker kullanımını öngören tezkerelere ‘evet’ oyu verip, AKP Genel Başkanı’na bu konuda açık çek sundukları için zaten bu sürece angaje olmuş durumdalar. Lafta Şam’la diyalogu savunsalar da pratikte Suriye ordusuyla çatışma yetkisini hükümete vermiş durumdalar. Verdikleri açık çeke ne yazılacağını belirleme şansları yok.
SOÇİ ANLAŞMASI’NI İHLAL EDEN KİM?
İdlib’de Rusya’yı 17 Eylül 2018 tarihli "Soçi Anlaşmasına uymamakla" suçlayan Erdoğan’ın açıklamasının tam tersine, aslında M4 ve M5 karayollarının 2018 sonuna kadar kullanıma açılması şeklindeki hükmüne uymayan Ankara’dan başkası değil.
Ayrıca İdlib’den "El Nusra (HTŞ) dahil tüm radikal örgütlerin temizlenmesi" vaadi de yerine getirilmiş değil. Dahası İdlib’den Rusya ve Suriye ordu merkezlerine yapılan saldırılar da hiç kesilmedi. Oysa Erdoğan "bunlar terörist değil, direnişçi" diyerek, El Kaide de dahil İdlib’deki bütün unsurları açıkça sahiplenmekten sakınmadı. Oysa El Nusra (HTŞ) sadece BM değil, bizzat Türkiye tarafından da ‘terör örgütü’ olarak kabul ediliyor.
JEFFREY’İN AÇIKLAMALARI
Bu noktada ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’in açıklamaları sanırız Erdoğan’ın yüzünü ABD’ye dönmesinde çıkış noktası sağladı. Jeffrey’e, her ne kadar İdlib'de "terör örgütü" olarak kabul ettikleri DAEŞ, Nusra ve Hayat Tahrir el Şam (HTŞ) gibi gruplar faaliyet gösteriyor olsa da bu grupların "tehdit oluşturmadığını" (!) ve Rusya’nın bunların üstüne gitmemesi gerektiğini söyledi. "Bir süredir tek amaçlarının Esad'la savaşmak olduğunu, vatansever muhalifler olduklarını öne sürüyorlar. Bir süredir uluslararası bir tehdit oluşturduklarını görmedik. Az da olsa insansız hava aracı düşürme gibi eylemleri oldu ancak Rusya, ayrım gözetmeksizin geniş çaplı operasyon yürütüyor." değerlendirmesinde bulundu.
Jeffrey, açıklamasında, doğrudan Ankara’ya da bir pas atarak; "(CB Erdoğan) bizim ortağımız ve NATO müttefikimiz, onun yanındayız. Kendisine Suriye'de Putin'e güvenemeyeceğini açıkça söylemiştik. Şimdi sonuçlarını görüyor." dedi.
KİEV’DE NAZİ SELAMI SKANDALI
Bu açıklamadan da feyz alarak, Erdoğan, bir anda Suriye’de yüzünü yeniden Batı bloğuna döndü. Üç yıldır sürekli biçimde "Dostum Putin, stratejik ortağımız Rusya" açıklamaları işitmeye alışık olduğumuz Erdoğan, Kiev’e uçtu.
Burada Ukrayna ordusunu "Slava Ukraine" (Şan Olsun Ukrayna’ya) sözleriyle selamladı. Askerler de onu "Geroyam Slava" (Kahramanlara Şan Olsun) şeklinde yanıtladı.Bu slogan, 1930’larda Nazilerden ilham alarak kurulan Ukrayna Milliyetçileri Örgütü’nden kaynaklanıyor. Sağ kollarını Nazi selamı şeklinde havaya kaldıran Ukrayna Nazileri bu sloganı atardı. Bugünkü Ukrayna’da da neo-Nazilerin iktidarda belirleyici ağırlığı söz konusu. Erdoğan’a bu sloganı atmasını öneren Dışişleri personeli, eğer sloganın mazisini bilerek bunu yaptılarsa fena. Yok eğer bilmeden yaptılarsa, daha da fena. Zira Erdoğan’ın Kiev gezisi, Rus medyalarında bu sloganı attığı görüntüyle sembolleşti.
Örneğin Regnum haber ajansı "Erdoğan Kiev gezisine Bandera selamıyla başladı" başlığını atmıştı.
Putin'in partisinden, Duma üyesi, siyaset bilimci Sergey Markov ise bu sloganı "Rusya'ya bir meydan okuma" olarak nitelendirdiği yazısında; "Bandera yanlılarıyla flört eden sonuçlarına katlanır. Ortodoks Kilisesi'nin bölünmesine verilen destek de hiçbir zaman unutulmayacak. Ruslar belli bir noktaya kadar ılımlıdırlar." ifadesini kullandı.
‘DOSTUM’ ZELENSKİ, STRATEJİK ORTAĞIMIZ UKRAYNA!
Ardından yapılan basın toplantısında Erdoğan, "dostum Zelenski, stratejik ortağımız Ukrayna" ifadelerini kullandı. 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana unuttuğu Kırım’ı birden anımsayarak, "Rusya’nın Kırım’ı yasadışı ilhakını tanımıyoruz" dedi.
Yine Ukrayna’nın Ankara büyükelçisi Andrey Sibiga’nın "Türkiye, Ukrayna ordusunun ihtiyaçları, özellikle silah alımı için 200 milyon TL finansal yardım sunacak" açıklaması da Erdoğan Kiev yolundayken basına düştü.
Muhtemelen bu 200 milyon TL Türkiye silah sanayii ürünlerinin satın alınmasında kullanılacak ve burada Erdoğan’ın yakın çevresinden oluşan askeri-sınai karmayı ihya etme çabası da var. Zira, örneğin "damat" Selçuk Bayraktar’a ait Baykar, Ukrayna’ya SİHA satıyor.
NATO-RUSYA ÇATIŞMASI YARATMA PLANI TUTAR MI?
Erdoğan’ın bu hassas anda gerçekleştirdiği Ukrayna ziyaretinin NATO bloğuna verilen bir mesaj olduğu çok açık. Erdoğan-Davutoğlu hükümeti, Rus uçağı düşürme hadisesinde bir NATO-Rusya çatışması yaratarak Suriye’deki cihatçı gruplara NATO şemsiyesi sağlamaya çalışmış ama başarısız olmuşlardı. Havada aynı koku var.
Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi olan Burhanettin Duran’ın Sabah’ta yayımlanan "AB ve ABD, İdlib’de devreye girmeli" başlıklı yazısında bu çağrı açıkça dile de getirildi: "Washington ve Brüksel'in harekete geçerek Moskova üzerinde baskı oluşturması lazım. Gerekirse İdlib'den sürülen siviller için askeri güç kullanımı seçenekler arasında olmalı."
Daha düne kadar S-400 füzeleriyle kendisini Batı’dan gelebilecek tehditlere karşı koruyacağını iddia eden AKP iktidarı, bugün Rusya’ya cephe alıyor, Batı’dan kendisi lehinde (Rusya’ya) müdahale etmesini bekliyor! Baş döndürücü dönüşler!
Neredeyse Rus uçağı düşürme günlerine geri döndük diyebiliriz. Ancak o gün işe yaramayan bu hamleler bugün nasıl işe yarayacak bu da bir muamma. ABD neredeyse tüm ordusunu Suriye’den (Rusya ile anlaşmalı) çekmişken, İdlib’deki cihatçı grupları korumak adına fazla bir müdahale beklenebileceğini sanmıyorum.
Ancak bu gelişmelerin ardından Erdoğan’ın Suriye politikasını "ABD emperyalizmine karşı beka mücadelesi" olarak sunagelen Avrasyacı grupların nasıl bir açıklama yapacağı da merak konusu!