Korona sonrası dönemin ilk sinyalleri

Korona sonrası dönemin tablosu, pek de otoriterizmin her şeye hâkim olacağı yönlü beklentileri doğrulamıyor gibi.

Korona sonrası dönemin ilk sinyalleri, Polonya ve Fransa seçimleri ile gelmeye başladı. Polonya’da sağcı muhafazakâr Andrzej Duda, başkanlık seçimlerini ilk turda geçemedi ve ikinci turda liberal rakibi Rafal Trzakowski ile karşılaşmak durumunda kaldı. Duda’nın %43,7 oyuna karşılık, Trzakowski %30,3 aldı. Oysa seçimler ilk ilan edildiğinde Duda’nın rahatlıkla ilk turda kazanması bekleniyordu. Araya korona virüs pandemisi ve beraberinde gelen sosyo-ekonomik etkiler girdi. 

Duda’nın seçimlerin son döneminde yükselttiği LGBT düşmanlığı ve "LGBT ideolojisi komünizmden bile tehlikelidir" çıkışları da ona beklediği muhafazakâr desteği getirmedi. Hatta Washington’da Donald Trump tarafından kabul edilmesiyle vermeye çalıştığı "güçlü başkan mesajı" da tutmadı. Siyasi figür olarak Ekrem İmamoğlu’nu andırdığını söyleyebileceğimiz, Varşova belediye başkanı Trzakowski’nin artan popülaritesi Duda’yı epeyce zorluyor. Seçim sonuçlarının belli olmasından sonra bir konuşma yapan Trzakowski, vatandaşların %58’inin değişim istediğini saptayarak, kendisini "değişimin adayı" ilan etti. Katılımın %63’te kaldığı ilk turun ardından, ikinci turda ne sonuç çıkacağı merakla bekleniyor. 

Polonya seçimlerine dair Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) raporu birçok eleştiriyi barındırıyordu. Buna göre devlet televizyonu TVP "görevdeki başkanın propaganda aracı gibi davrandı", "yabancı düşmanı ve antisemitik ifadeler kullandı" ve "Trzakowski’yi Polonya değerleri ve ulusal çıkarlarına tehdit" olarak tanımladı. (Bir yerlerden tanıdık geliyor, ama nereden?!) 

Fransa’da ise sağ popülist Emmanuel Macron yerel seçimlerde ağır bir yenilgi alarak bütün kilit şehirleri Yeşillere kaptırdı. Seçimlerde %60’ı bulan katılmama tavrı, sosyal demokrat lider Jean Luc Melenchon’un ifadesiyle "bir yurttaş grevine" denk geliyordu. Fransız merkez siyasetinin hem sağ hem de sol kanatları çöktüğü ve hiçbir parti gerçekten anlamlı değişimler vaat etmediği için katılım oranları da giderek dibe vuruyor. Ancak bu seferki aşırı düşük oranlarda korona virüs pandemisinin de etkisi var. (2014’teki yerel seçimlerde katılım %52 idi) 

Ancak, Sarı Yelekliler hareketinin sokaklardan yükselttiği itirazın öncelikle neoliberal merkez siyasetinin temsilcisi Emmanuel Macron’u vurduğu bu yerel seçimlerde de açığa çıktı. 17 Kasım 2018 tarihinde başlayan ve sosyal adalet taleplerini yükselten Sarı Yelekliler eylemlerinin bir dip dalgası gibi Fransız siyasetine yön verdiğini söyleyebiliriz. Bu dip dalgası, yerel seçimlerde "yeşil dalga" biçimini aldı, ama yarın başka bir alternatife de yönelebilir. 

Başkent Paris seçimlerinde, Sosyalist Partinin adayı Anne Hidalgo, Komünist Partinin ve ekolojistlerin de desteğiyle seçimi kazandı. Macron’un partisi, ülkenin 3. büyük şehri Lyon’u Yeşillere kaptırdı. Marsilya, Bordeaux, Strasburg, Besançon, Poitiers, Annecy ve Tours Yeşillerin aldığı diğer iller oldu. Marine Le Pen’in faşizan partisinin Perpignan belediyesini alması ise bir alarm zili oldu.

Yerel seçim sonuçları, Fransa’nın belli başlı şehirlerinin Macron’dan uzaklaştığının göstergesi oldu. 

ABD’de ise siyahi George Floyd’un Minneapolis’te öldürülmesinden bu yana gelişmeler tamamen Donald Trump’ın aleyhine döndü. Korona virüs salgınının berbat şekilde yönetilmesi, işsizliğin tırmanması da Trump’ın sosyal tabanını eritiyor. Trump her ne kadar orduyu sokaklara sürüp gösterileri noktalayabileceğini sansa da bunda çok başarılı olamadı. Belki gösterilerin en şiddetli dönemi (özellikle polis binalarının yakılması) geride kaldı, ama hareket güçlü biçimde sürüyor. 

Seattle şehrinin Capitol Hill bölgesinde, anarşist, komünist ve Siyah gençlerin oluşturduğu ‘otonom bölge’ (CHAZ) siyasi tartışmaların da sıcak bir konusunu oluşturuyor. Yerel halkla birlikte komünal bir yaşamın oluşturulduğu bu 6 blokluk bölgede protestocular barikatlar kurarak polisi sokmuyorlar. Trump bunun "çirkin anarşistler" ve "iç teröristler" tarafından yapılan bir eylem olduğunu öne sürse de, Seattle belediye başkanı, burada bir parti atmosferinin olduğunu ve kamu güvenliğine bir tehdit oluşturmadığını belirterek silahlı müdahaleyi reddetti. Dahası, Atlanta’da siyahi Rayshard Brooks’un polis tarafından katledilmesi üzerine başlayan isyan hareketi sokaklarda hâkimiyet kurmuş görünüyor.

Sokaklarda Black Lives Matter (Siyah Canlar Önemlidir) hareketi, 1960’ların sivil haklar hareketini andıran bir canlılık sergilerken, seçim sandıklarından da Trump için pek hayırlı haberler gelmiyor. ABD’nin bütün anket şirketlerinin yaptıkları kamuoyu yoklamaları, Trump’ı rakibi Joe Biden’ın gerisinde gösteriyor. ABD’de devlet başkanlığı seçimleri 3 Kasım’da yapılacak.

Kısacası, korona sonrası dönemin tablosu, pek de otoriterizmin her şeye hâkim olacağı yönlü beklentileri doğrulamıyor gibi. Tersine, pandemi, hem merkez siyaseti hem de otoriter liderleri zayıflatmış görünüyor. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi