Marini ve Alt-Emperyalizm

Marini, Brezilya’da 1964 darbesinin öncekilerden farklı olduğunu, zira sadece sınıf mücadelesine müdahale etmekle kalmayıp, askeri elitle büyük sermayenin çıkar ortaklığına dayalı bütünsel bir ekonomik-politik düzen tasarımını temsil ettiğini belirtiyor...

Brezilyalı Marksist sosyolog ve devrimci Ruy Mauno Marini, 1972 Şubatı’ında Monthly Review dergisinde yayımlanan makalesi ile “alt-emperyalizm” kavramını ortaya atmıştır. Bu kavram, askeri cunta hükümetleri altında işçi sınıfına süper-sömürü uygulayarak semiren ve gözünü bölgesel yayılmacılığa diken Brezilya tekelci kapitalizmini ifade etmektedir.

Brezilya bu dönemde ihracatını 1963’te 1,4 milyar $’dan 1969’da 2,3 milyar dolara yükseltilmiş; ancak bu artış iç pazarın daralmasıyla elde edilmiştir. Örneğin sığır etinin 1964’te 18.500 tonu, 1969’da ise, 79.000 tonu ihraç edilmiştir.

Mamul mal ihracatı ise 1963’te 37 milyon $’dan 1964’te 70 milyona, 1970’te ise 400 milyon dolara sıçramıştır. Bu süreç, bir yandan Brezilya’da tekellerin oluşumunu hızlandırmış, diğer yandan ise işçileri fakirleştirmiştir.

Gerçek asgari ücret 1965’te 280 cruceiro (Brezilya para birimi) iken 1967’de 195, 1969’da ise 189 cruceiro’ya düşmüştür. Reel asgari ücrette dört yıl içinde %32’lik bir düşüş hakikaten de ender rastlanabilecek bir vahşettir. Sözde Brezilya “mucizesi” işçilerin gırtlağının bu şekilde sıkılmasıyla elde edilmiştir. En yoksullardan orta ve üst sınıflara servet transferi, Marini’ye göre, altemperyalizmin temel bir unsurudur.

Brezilya kapitalizminin askerileştirilmesi, Marini’ye göre, ne rastlantısaldır, ne de duruma göre değişir. Kitle tüketiminin yoksullaşmayla birlikte azalması, bir yandan lüks mallar üretimini artırırken, diğer yandan ise devletin askeri harcamalarını yükseltir. Askerileşme, diyor Marini, “sistemin canavarca mantığının zorunlu ifadesidir, tıpkı Nazizmin 1930’lar Almanyası için olduğu gibi. Ve tıpkı Nazizim’de olduğu gibi, sonuç savaş olmalıdır. Castelo Branco’nun Uruguay’ı işgal etmeye girişmesi, Portekiz’in Afrika’da yürüttüğü sömürgeci savaşa müdahil olmak istemesi, hatta Vietnam’a asker göndermeyi dahi düşünmesi bir rastlantı değildi; Costa de Silva’nın Bolivya’yı işgal etmek istemesi de öyle; yine şu anda görevde olan “goril” General Garrastazu Medici bir yandan Uruguay’ı tehdit etmeye devam ederken, şimdi de “Kızıl Pasifik’e özellikle de Şili’ye karşı bir savaş tertipliyor ve Bolivya’da yakın zamanda başarısız bir askeri darbe tertiplerken suçüstü yakalandı – bunların da hiçbirisi rastlantı değil.”

Marini, Brezilya’da 1964 darbesinin öncekilerden farklı olduğunu, zira sadece sınıf mücadelesine müdahale etmekle kalmayıp, askeri elitle büyük sermayenin çıkar ortaklığına dayalı bütünsel bir ekonomik-politik düzen tasarımını temsil ettiğini belirtiyor: “Bu düzen tasarımı, altemperyalizmdi – yani bağımlı kapitalizmin tekeller ve mali sermaye aşamasına ulaştığı zaman büründüğü biçim”. (Aç. – Marini)
Bağımlılık ve yayılmacılığın, kitlelerin süper-sömürüsü ile yaratılan kaynakların askeri sanayiye aktarılmasının, dışa yönelik fetihçilikle kitlelerin uyuşturulmasının bu örneğini zengin biçimde inceleyen Marini’nin “alt-emperyalizm” kavramı, günümüz Türkiyesi için de açıklayıcıdır. Zira Türkiye’de de bağımlı kapitalizm, tekeller ve mali sermaye aşamasına ulaşmıştır – dolayısıyla kabına sığamamakta, fetihçi politika izlemektedir. Suriye’de en somut ifadesini bulan, Türk tekellerinin ve mali sermayesinin fetihçi politikası, yine 1960’ların Brezilyasında olduğu gibi, gerçek asgari ücretin düşürülmesiyle birleşmektedir. Suriye’de “fetih” çığırtkanlığı ile reel asgari ücrette yapılan indirim, alt-emperyalist modelde birleşmektedir.