Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Kürtlere siyaset de yasak!

Saray, baskı uyguladığı HDP’den farklı köklerden iki Kürt partisinin, PİA ve KDP’nin kuruluşunu hilelerle engelliyor. Bu da gösteriyor ki iktidarın PKK ile değil, Kürtlerle meselesi var.

Kızı Rozerin PKK’ye katılmıştı.

Beş ay önce polisten telefon geldi "Rozerin’den haber var mı?" diye.

"Hayır" yanıtını verince anne Hanım’a, bir teklifte bulundu telefondaki polis:

"Seni Diyarbakır’da HDP il binasının önüne götürelim, orada otur belki kızın gelir."

Reddetti bu teklifi Hanım Sever:

"Kızım kendi kararlarını alabilecek yaştadır. Benim kızım bir karar vermişse, ben onu getirmek için uğraşmam. Kendi yaşamına kendisi karar verir."

Birkaç ay sonra yine aradı polis. Bu kez HDP Diyarbakır il binasının önünde oturması için yol masraflarını karşılamayı ve üzerine 10 bin lira para vermeyi teklif etti.

Bu teklifi de reddedilen telefondaki polis bu kez "Kızını getirince cezasından indirim yapacağız" dedi.

Bu söz üzerine Hanım Sever’in verdiği yanıt bölgede yaşanan gerçeğin en yalın ifadesiydi:

"Zaten kızımın cezası vardı. Nesini indireceksiniz. Kızım sizin yüzünüzden gitti. Sürekli peşindeydiniz. Kızım oradayken içim rahattır ama burada bu sokaklarda içim rahat değil. İstemiyorum." (Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Hanım Sever, devlet organizasyonunda HDP il binası önünde beklemeyi reddetti ama iktidar eliyle yapılan bu resmi yönlendirmelere uyup eylem yapanlar 2019 Eylül’ünden beri bekleyişlerini azala azala sürdürüyor.

HDP Diyarbakır il binasının önü bu eylem nedeniyle tam bir karakola çevrilmiş durumda. Parti binası yüzlerce polis, onlarca zırhlı araç ve TOMA’yla tam bir kuşatma altında.

Şimdi de parti binasına giren yöneticilere, üyelere polis Genel Bilgi Taraması (GBT) uyguluyor, üst araması yapıyor, il merkezine gidenlerin listesini tutuyor.

Amaç, insanlara gözdağı vererek HDP’nin halkla bağını koparmak, partiyi siyasi faaliyet yürütemez hale getirmek.

Elbette HDP’ye uygulanan bu baskı sadece Diyarbakır’la sınırlı değil. Günlerdir İstanbul’da HDP’nin ilçe binaları basılıyor, aramalar yapılıyor, hem de tek bir hakim kararı olmadan.

Türkiye genelinde 100’ü aşkın cezaevinde binlerce tutuklu ve hükümlünün tecride karşı başlattığı açlık grevi 60. gününe yaklaştı.

İstanbul’daki HDP ilçe örgütleri de bu eyleme dikkat çekmek için parti binalarına "Açlık Grevlerine Ses Ver" yazılı pankartlar astı.

Bu pankartı asan parti binaları ise polis tarafından basıldı.

HDP İl Eş Başkanı Erdal Avcı, pankartların savcılık kararı ile kaldırıldığını, ancak bu gibi durumlarda mahkeme kararının olması gerektiğini savunarak tepki gösterdi:

"Bir siyasi parti kendi ilçe binalarının önüne istediği pankartı asabilir. Eğer yasadışı bir durum varsa ilçe eş başkanları ifadeye çağrılır. Bu yönü ile ilçe binalarımızın içine girilmesi, arama yapılması ve pankartlara el konulması mahkeme kararı gerektirir. Bu biçimi ile hem bu kararı veren savcının tutumu hem de polisin tutumu parti faaliyetlerimizin engellenmesidir. Bu yönüyle partimize baskı var, biz bu baskıyı kınıyoruz."

7 Haziran 2015 seçimlerinde parti olarak seçim barajını aşması ve AKP’ye parlamentodaki çoğunluğunu kaybettirmesinden bu yana HDP iktidarın yoğun baskısı altında.

Son beş yıl içersinde 20 bine yakın üyesi, yöneticisi, belediye meclis üyesi, belediye eş başkanı, milletvekilleri ve hatta eş genel başkanları gözaltına alındı, bunlardan 10 bine yakını tutuklandı.

HDP’ye dönük baskılar, gözaltılar, tutuklamalar giderek daha da yoğunlaşıyor.

Hadi, diyeceksiniz ki AKP-MHP iktidarı HDP’yi "PKK’nin uzantısı" olarak görüyor, her fırsatta üyelerini, yöneticilerini, milletvekillerini cezalandırıyor hatta kapatılmasını bile istiyor.

Ancak bu "siyaset yaptırmama hali" Kürt seçmenin yoğun olarak desteklediği HDP ile sınırlı değil.

Bugünlerde AKP-MHP iktidarı yeni bir uygulamayı sahneye koyuyor ve PKK ile ilişkilendirilemeyecek düzeyde örgüte uzak duran, hatta karşı olan başka Kürt partilerinin kurulması da türlü çeşitli oyunlarla, anayasaya ve yasalara aykırı olarak engelleniyor.

Örneğin İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA) yaklaşık üç yıldır İçişleri Bakanlığı’na kuruluş başvurusu yapmak için her yolu deniyor, ancak bir türlü kurulamıyor.

İlk olarak kuruluş evraklarıyla Mayıs 2018’de internet üzerinden İçişleri Bakanlığı’na başvuruyor. Ancak bakanlıktan "posta yoluyla gönderin" yanıtını alıyorlar. Aynı ay başvuru evraklarını resmi kayda girecek şekilde postayla gönderiyorlar.

Aylarca beklemelerine rağmen hiçbir yanıt alamıyorlar. Bu kez Ankara’ya bizzat gidiyorlar. Bakanlıktan "evraklarınız inceleniyor biz size döneceğiz" karşılığını alıyorlar.

Her sorduklarında İçişleri’nden aynı yanıtı alınca 2019 yılının başında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuyorlar.

Bakanlık, savcılığa "işlemler devam ediyor" yanıtını veriyor.

Bu süreçten sonra PİA yetkilileri peşpeşe dilekçeler vererek, noterden ihtar çekerek sonuç almak istiyorlar.

Sonunda İçişleri Bakanlığı başvurularına yanıt veriyor:

"Başvuru postayla değil, elden yapılmalı."

Bunun üzerine evrakları elden teslim etmek için randevu talep ediyorlar bakanlıktan.

Bakanlığın yanıtı "parti programınızda Anayasa’ya aykırı maddeler var, onları düzeltip öyle gelin" oluyor.

Parti kuruluş başvurularında böyle bir düzeltme yaptırma yetkisi İçişleri Bakanlığı’nda değil, yargıda oysa.

PİA kurucuları gereken hazırlıkları yapıp yeniden bakanlığın kapısına dayanıyorlar. Ama içeri giremiyorlar. "Başvuru yapacağınız masada kimse yok, gidip bir hafta sonra gelin" diye geri çevriliyorlar.

Başvurucular bu duruma itiraz edince gözaltına bile alınmak isteniyor. Ancak gelen polisler "yasal parti kurmak" diye bir suç olmadığı için gözaltı işlemini gerçekleştiremiyorlar.

PİA kurucuları bir hafta boyunca nöbet tutuyorlar İçişleri Bakanlığı’nın önünde evraklarıyla birlikte. Ancak şu ana kadar bir sonuç almış değiller.

Oysa Siyasi Partiler Yasası’nın 5. Maddesi "Vatandaşlar siyasi parti kurma hakkına sahiptir. Siyasi partiler Anayasa ve kanunlar çerçevesinde, önceden izin almaksızın serbestçe kurulurlar" diyor.

Yasalara göre siyasi partiler, bildiri ve belgeleri İçişleri Bakanlığı’na verilmesiyle otomatikman tüzel kişilik kazanıyorlar.

Belli ki İçişleri Bakanlığı İnsan ve Özgürlük Partisi’nin kuruluş evraklarını envai çeşit oyunlarla almayarak tüzel kişilik kazanmasını engelliyor.

Siyasi kökleri "Kürt İslamcıları" olarak tanımlanabilecek olan PİA’nın başına gelen bunlar.

Bir de Irak Kürdistanı lideri Barzani çizgisinde bir parti kurma çabası var, o da yaklaşık bir yıldır kurulamadı.

Açık adı Kürt Demokrat Partisi olan KDP, 2020 yılının Şubat ayında pandemi koşulları gerekçe gösterilerek mail yoluyla kuruluş başvurularını yapıyorlar.

Ancak Bakan Soylu da dahil bakanlık görevlileri "başvuru yapılmadı" diyor.

İnternet üzerinden ikinci başvuruyu yapıyorlar.

Bu arada bölgenin bazı kentlerinde parti binalarına tabelalarını asıyorlar.

Ancak bu kez gelen polisler kuruluş başvuruları olmadığı için partinin tabelalarını gazete kağıdıyla kapatıyor.

Şimdi KDP kurucuları İçişleri Bakanlığı’nın kapısına evraklarıyla birlikte dayanmaya hazırlanıyor.

İslamcı çizgiye yakın bir Kürt partisi üç yıla yakın, bir başka Kürt partisi de bir yıla yakın süredir yasadışı engellemelerle kurdurulmuyor.

Bu tablo da gösteriyor ki mesele sadece PKK ya da HDP meselesi değil, tam da Kürt meselesi.

Belli ki Saray, parti kapatan bir iktidar görüntüsü vermemek için mevcut yasalara rağmen Kürt partilerini türlü hilelerle kurdurtmamayı tercih ediyor.

Böylece Saray’ın "biz Kürtlere karşı değiliz, PKK’ye karşıyız" söyleminin de tümüyle asılsız olduğu ortaya çıkıyor.

AKP-MHP iktidarı "Vatandaşlar siyasi parti kurma hakkına sahiptirler" diyen Siyasi Partiler Yasası’na görünmez bir ek yapmış; "Kürtler hariç."

Yani anlayacağınız Kürtlere siyaset de yasak!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi