"Her öykü ‘hatırla’ diyor bize”

Anıl Çetinel Örselli, “Ah Bu Şarkıların” adlı Eksik Parça Yayınları'ndan yayımlanan öykü kitabını anlattı: Kitapta, angaje bir tavırdan veya acı edebiyatından ziyade insanın mücadelesini merkeze alan öyküler var.

Her yazarın kitapları yayımlandıktan sonra en fazla ihtiyaç duyduğu şey; okur tarafından anlaşıldığını bilmek-duymak, okkalı bir yazıyla kendisinin fark etmediği noktaları ortaya koyan derinlikli bir inceleme yazısı okumak, ezcümle gönderdiği mektubun doğru adreslere gittiğinden emin olmaktır. Anıl Çetinel Örselli de bunu hem aldığı irili ufaklı ödüllerle hem de nefesini ve hevesini hiç kesmeyen yazma serüveniyle dolu dolu yaşayanlardan. “Ah Bu Şarkıların” (Eksik Parça Yayınları) öykü kitabı vesilesiyle bu hafta söz onda.

80 darbesinde doğmuşsun ama öykülerine bakınca o dönemi iliğine kadar yaşamış birinin ah'ını duyuyoruz... Hele yaşını büyütüp astıkları Erdal Eren Anten öyküsü dahil olmak üzere her yerden gözünü üzerimize dikiyor... Ne dersin?

Ben bu AH’ları rahmetli annemden miras aldım. Erdal Eren, bizim evin en derinden kanayan yarasıydı. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan… Nicesi… Annem sıkı bir devrimciydi; hak ihlalleri, katliamlar ve 80 döneminin karanlığına dair hikayeleri vardı hep. Beni de bu gerçeklerden çok sakındığını söyleyemem, bilakis geçmişi bilmemi ve onun gibi haksızlıkla mücadele etmemi istedi. Ben 12 Eylül darbesinden iki ay önce doğmuş bir bebek olarak evde hep aynı anıyı dinledim, defalarca... O dönemde; evimizin kurşunlandığını, bizimkilerin camların önüne eşyaları siper ettiklerini, beni de korumak için merdaneli çamaşır makinesinin içine sakladıklarını dinledim. İlk beşiği merdaneli çamaşır makinesi olan bir bebek düşünün! Bu ülkede belki de şans eseri yaşayan hepimiz gibi hayatıma böyle başladığımı bilerek büyüdüm. Evde konuşulanlarla dünyama yerleşmeye başlayan bu direniş ruhu, sonraları okuyarak, öğrenerek canlandı, kanatlandı. Lise, üniversite hayatım hep öğrenci hareketinin içinde geçti. Bir gün, ahde vefa da olsun diye, ‘Ah bu şarkılar’ın içinde bu hallerim göründü size. Kitapta, angaje bir tavırdan veya acı edebiyatından ziyade insanın mücadelesini merkeze alan öyküler var. ‘Anten’ öyküsü de dahil her öykü “Hatırla!” diyor bize, çünkü “unutursak çürürüz/çürüyoruz!”

Öyküleri karışık kaset mantığında doldurmak ve hatta kitabın sound track'ini oluşturmak yazarlarca çokça tercih edilen bir şey oldu. Kitabın adını koyarken ve şarkıları öykülere serperken sen ne düşündün?

Bilirsiniz, edebiyat her daim edebiyatla iç içe olmuştur ama benim özelimde bu biraz daha farklı. Şarkılarla öyküleri sokak sokak, masa masa, gece gündüz bütünleşik gezdirenlerdenim ben. Bir flanör gibi... Şarkılar öykülere eklemlenmedi yahut serpiştirilmedi, yazarken kafamda çalan melodilerdi onlar. Yazdıklarım asla birer tasarım değildir, olsa olsa gizdöküm diyebiliriz onlar için. Ne kitabın adında ne de içeriğinde böyle bir çaba içine girmedim, girmeyeceğim de. Yeni çıkacak kitabımın da sürekli zihnimde dönen şarkısı var, onu da yine benimle birlikte dinleyecek yol arkadaşlarım olur umarım. İlk kitabın sonunda okur, eski zamanlardaki karışık kasetlere benzer bir çalma listesi ile karşılaşıyor evet. Eskiden dostlara sevgililere o karışık kasetleri nasıl da emekle hazırladığımızı da düşünerek, aynı gayretle okuru benim şarkılı öykülerim eşliğinde koluma takıp gezdirme hevesimden ibaret bu!

Biyografine bakınca aldığın ödülleri say say bitiremedim... Yazma eylemini teşvik edici oluyor mu bu ödüller?

Ödül konusu çok sorulur. Her sorulduğunda da söylerim “kitapta özgeçmişime aldığım ödülleri yazdık amma alamadıklarımı yazmadık!” diye, ah ki o heves kırıklıklarını yazsak çok sayfa harcamamız gerekirdi. Tarih zaferleri yazar da arka planda verilen emeği pek dikkate almaz ama esas mücadele oradadır işte. Var olma mücadelesi… Kitap okurla buluşunca hele hiç anlamı kalmıyor ödüllerin, sahada ödül yoktur bence, yalnızca yazdıklarınız ve onu okuyanlar arasındaki bağ vardır.

Yarışmaları veya ödülleri, yazma eylemini teşvik edici de bulmuyorum ama ödüller yayınlanmaya layık bir dosya oluşturup oluşturmadığıma dair bir ön fikir vermiştir bana. Layıktan kastım okurun zaman ve emeğini harcamamaktır, bundan ciddi anlamda çekinirim.