Kadire Bozkurt: Ben yazarken okur henüz yoktur
Kadire Bozkurt’un Buzkandilleri (Notos Kitap) kitabındaki öykülerini okurken, ben de onu dışardan izleyen seyirci oldum ve öyküleri içinde eğip büktüğü, hatta bir bıçak gibi bilediği ‘yeni gerçeklikle’ tanışmaktan şad oldum ve yazma serüvenine ilişkin merak ettiğim üç soru sordum.
Yazma eylemi sırasında eğer gözünüz kulağınız başka yerde değilse, konsantrasyon ibreniz tavan yapmışsa dışarda olup bitenleri duymaz ve görmez olursunuz. Yazarken birileri uzaktan da olsa sizi izliyorsa gerçeklikten tamamen koptuğunuzu düşünebilir; oysa yazar o sırada kendi yarattığı ‘yeni gerçeklik’ içinde uzun bir yolculuğa çıkmıştır. Nerede, ne zaman duracağını o da sizin gibi bilmeyebilir, varmaktansa yol almak yazma eyleminin belki de en heyecan verici yanıdır. Kadire Bozkurt’un Buzkandilleri (Notos Kitap) kitabındaki öykülerini okurken, ben de onu dışardan izleyen seyirci oldum ve öyküleri içinde eğip büktüğü, hatta bir bıçak gibi bilediği ‘yeni gerçeklikle’ tanışmaktan şad oldum ve yazma serüvenine ilişkin merak ettiğim üç soru sordum.
1-Öykülerinizi hep istim üstünde okuduğumu farkettim, yarattığınız gerilim neredeyse her öyküde var. Okuru tedirgin etmek, dikkatini diri tutmak gibi niyetlerle mi yazıyorsunuz yoksa seçtiğiniz konular mı bunu olağan hale getiriyor?
H.E.Bates ‘Kısa Öykü’ adlı kitabında şöyle der: “Hills Like White Elephants öyküsünde, adamın biri , yasa dışı bir iş için, genç bir kızı Madrid’e götürür. İşin içyüzü öyküde asla açıklanmaz, hatta kızın duyduğu korkuya/acıya ya da başka herhangi bir duyguya değinilmez, adam ve kız istasyonda Madrid’e giden ekspres treni beklerler. Hava çok sıcaktır, bir şeyler içer, konuşurlar. Kızın içinde bir şeyler çökmüş gibidir ve çöken yalnızca geçmiş değil, aynı zamanda gelecektir. Kız çok korkmaktadır ve bu öykü de Hemingway’in ya da başka bir yazarın yazmış olduğu en korkunç öyküdür. Hemingway okurların düşüncelerini, izlenimlerini ya da çıkarımlarını etkileyecek tek bir girişimde bulunmaz. Yazar olarak asla metinde değildir ve bir an için bile olsa nesne ve okur arasına girmez.”
Bu satırları okuduğumda ne yapmak istediğimi ne yapmaya çalıştığımı anlamış ya da fark etmiştim. Yazar olarak hepimizin ayrı yol ve yordamları var. Bunları seçiyor muyuz, yoksa bize, zihnimize uygun olana çekiliyor muyuz? Neden bazı yazarlar bizim içimizde yüce bir aşka benzer bir şeyler uyandırıyor da başkaları bir fiske bile vuramıyor? Bu soruların cevabı var mı? Bates, “her yazarın yöntemi kendisidir,” diyor. Ben kendim gibi yazıyorum. Ben yazarken okur henüz yoktur. Tek okurunun ben olduğum bir şey yazıyorum. Ne okumak stersem onu yazıyorum demek ki. Tirza’yı okurken roman boyunca kendimi bir bıçağın keskin kenarında yürüyor gibi hissetmiştim. Bu hissi seviyorum.
2-Öykü formunda yazmaya devam edeceksiniz herhalde ve hemen her öykünüzde aile meselesi sizin de ana meseleniz gibi duruyor, üstelik en bıçak sırtı yerlerde gezinerek yazıyorsunuz… Yanılıyor muyum?
Roman yazmayı çok istiyorum şimdilerde. Böyle bir hayalim var. Hacmi beni korkutuyor, altından kalkabilir miyim bilmem ama sanırım bir gün deneyeceğim. Sizin de dediğiniz gibi aile meselesi ana meselelerimden biri. Bu küçük topluluklar çok ilgimi çekiyor. Yüzyıllarca yoğrulmuş, kuralları belirlenmiş mikro devletler. Bu kurumların bize sunduğu resimler var, ilkokul kitaplarından bildiğimiz. Resme biraz daha yakından bakınca her şey değişiyor. Çatlak duvarları örtmek için asılan tabloları görüyoruz örneğin. Öykülerimin konularını genelde gerçek hayattan alıyorum. Yani bunlar yalnızca benim karanlık ruhumun tezahürleri değil. Sanatın da hayat gibi zorlayıcı olduğuna inanıyorum. Kendim dâhil herkese soruyorum: Neden böyle? Gerçek ne?
3- Öykülerinizde diyalog kullanımı karakterlerinizin ağzına cuk oturuyor ama onlar konuşurken de her an bir hesaplaşma, bir yüzleşmeye girişeceklermiş hissi geçiyor okura… Diyaloglarınızın öykülerin dinamiğine etkileri konusunda neler söylemek istersiniz?
Diyaloglar bence bütün kurgusal metinlerin en zorlayıcı yanı. Dizi film ya da film izlerken fark ediyorum, oyuncu istediği kadar iyi olsun, diyalog iyi yazılmamışsa sahne çöküyor. Yazdıklarımı mutlaka sesli okurum. Karakterin sesi karakteri tamamen gerçek kılmalı. Yaşı, geçmişi, deneyimleri, duygusu (yazar bunları biliyorsa) kahramanın sözleri yoluyla okura geçer, kahraman kanlanıp canlanır.