Tek Adam Rejimi ve Kürtler
Bir yanda her gün baskı ve tutuklamalarla birlikte muhalif medyaya tahammül bitmişken, diğer yanda 15 Şubat'ta okunması beklenen Abdullah Öcalan'ın mektubunu bekliyoruz. Birbiriyle çelişen bu iki durumu aynı anda konuşuyor olmamızın absürtlüğü her geçen gün büyüyor.
İki ayrı Türkiye’yi aynı anda tartışıyoruz.
Yaşadığımız gerçeklikte, otoriter bir rejimi kalıcı olarak tesis etmek için el yükseltmiş bir iktidar bloğu görüyoruz. Aynı Gezi direnişi sonrası, Barış Süreci sonrası, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaptıkları gibi mevcut sistemi kökten ele geçirebilecekleri bir hamle başlattılar. Mevcut yasaları tek adam rejimine adapte etmek için gaza bastılar.
Erdoğan, meclisten üçüncü girişimlerinde geçirilebilen yetkilerle, Devlet Denetleme Kurumu üzerinden bakanlık, valilik, belediyeler, sendikalar, barolar, üniversiteler, ticaret odaları, kamu vakıfları, meslek odaları gibi kurumların yöneticilerini keyfine göre görevden alabilecek.
Üstelik artık mazerete de ihtiyacı yok. Yöneticinin kamu hizmetlerini veya denetlemeyi aksattığı ya da görevde kalmasının kamu zararına yol açma ihtimali ya da sakıncalı bulunması dahi görevinden alınması için yeterli olacak.
Ayşe Barım’ın tutuklanması için sebep gösterilen, yürürlükteki Etki Ajanlığı yani “"Devlet güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası verilir" yasasına göre, kendi siyasetine mani olarak gördüğü herkesi toplamaya başladı bile.
Gözüne kestirdiği her bir sanatçı, yazar, gazeteci, siyasetçi, öğrenci için 15-20 yıl geriye giderek buldukları bir demeç, filmlerdeki bir rol, bir sosyal medya paylaşımını insanlara ters kelepçe takma sebebi olarak sayıyorlar. Her gün yeni tutuklamalar var.
Muhalif medyaya tahammül bitti. Sadece RTÜK değil, terörle mücadele şubesi devrede. Gazetecileri köşeye kıstırıldı. CHP’ye yakın medyaya büyük operasyonlar çekiliyor. CHP’li üç belediye düşürüldü, iki belediye başkanı hapiste, Ekrem İmamoğlu’nu tutuklanmaktan ‘şimdilik’ adliye önüne gelen on binler kurtardı.
Hedefleri, ömür boyu hizmet edecek Erdoğan’ı bir daha seçim riskine sokmamak, yeni anayasayı dayatarak rejimin adını tam koymak.
Aynı esnada tartıştığımız ikinci bir Türkiye var.
15 Şubat’ta okunması beklenen Abdullah Öcalan mektubu ile yol alınacak başka bir süreci tartışıyoruz.
PKK, Türkiye Devleti ile savaşa son verecek, Rojava, Türkiye için bir tehdit algısı olmaktan çıkacak, YPG içindeki PKK’liler Suriye’yi terk edecek, savaş bitecek ve Kürt sorunu çözüm yoluna girecek.
Bunun karşılığında Öcalan’ın mektubunda Alevilerden dini azınlıklara, emek sömürüsünden kadın meselesine, çevre ve ekolojiden siyasi affa uzanan bir perspektifle Türkiye demokrasisine yeni bir soluk sağlayacak. Üstelik bu çözüm Ortadoğu dengelerinde emperyal güçlere karşı bir alternatif sinerji oluşturacak, yerli olacak.
Birbiriyle çelişen bu iki durumu aynı anda konuşuyor olmamızın absürtlüğü her geçen gün büyüyor. Öcalan’dan gelecek mektubu büyük bir ilgiyle bekliyoruz.
Fakat göklerden ayet dahi gelse böylesi bir çelişkiyi çözmek pek de kolay olmasa gerek.