İktidarın barolarla derdi ve yeni planı

Kanun değişikliği gündeme geldiğinde içeriğinin baroların ortaklaşa belirledikleri kriterlere uygun olması için her türlü demokratik tepki gösterilmeli.

Şaşırmadık aslında. Bazı baroların Diyanet İşleri Başkanı’nın nefret söylemi içeren Cuma Hutbesi’ni eleştiren açıklamalar yayımlamaları ve iktidarın bundan epeyce rahatsız olması üzerine barolarda seçim usulünün değiştirilmesi konusu yine gündeme geldi. İktidarın barolarla ilgili bir memnuniyetsizlik yaşadığı zaman karşılaştığımız bir manzaraydı bu ama korkarım ki bu defa durum gerçekten ciddi. Konu sadece baroların yönetim kurulu üyelerinin nasıl seçileceği de değil üstelik. İşin içinde Barolar Birliği de var, Avukatlık Kanunu’nda yapılacak, mesleğin icrasıyla ilgili başka önemli değişiklikler de.  

Önce Türkiye Barolar Birliği (TBB) ile ilgili mevzuya bir bakalım. TBB Genel Kurulu, Türkiye’deki 80 baronun kendi üyeleri arasından seçtiği delegelerden oluşuyor. Avukatlık Kanunu’nun 114. Maddesine göre her baro avukatlıkta en az 10 yıl kıdemi olan üyeler arasından iki delege seçiyor. Ayrıca avukat sayısı yüzden fazla olan barolar, yüzden sonraki her üç yüz üye için ayrıca birer delege seçiyorlar. Dolayısıyla bir baronun üye sayısı ne kadar fazla ise baro o kadar çok sayıda delege gönderiyor TBB Genel Kurulu’na. Böylece TBB Genel Kurulu’nda ve TBB başkanının ve yönetim kurulu üyelerinin seçiminde İstanbul Barosu başta olmak üzere büyük baroların varlığı ve sözü oldukça belirleyici oluyor. 

İşte buna müdahale sinyalini verdi önce iktidar. İktidar, büyük baroların TBB Genel Kurulu’na göndereceği delege sayısının azaltılması ve daha küçük baroların gönderdiği delege sayısının artması sonucunda İstanbul Barosu gibi büyük ve şu anda iktidara ‘muhalif’ olan baroların ve yönetimlerinin TBB’deki ve TBB başkanlık seçimindeki etkisinin azaltılmasını, iktidara yakın olan Anadolu kentlerindeki küçük baroların ise bu alanlardaki etkilerinin artırılmasını amaçlıyor. 

Mevcut sistemin devam etmesi halinde TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun görev süresini 2021 yılında tamamladığı zaman yeniden seçilmesi imkânsız görünüyor. Zira çok sayıda baro Feyzioğlu’na isyan bayrağını açmış durumda. İstanbul, İzmir, Ankara ve Diyarbakır Barosu’nun dahil olduğu 11 baro, TBB Genel Kurulu’nun olağanüstü olarak toplanması için çağrıda bulunmuştu. Mevzuata göre yeter sayıda baronun imzasına sahip olan bu çağrıya göre TBB Genel Kurulu’nun olağanüstü olarak toplanması gerekiyordu ancak TBB Yönetim Kurulu bu talebi reddetti. Bu karara karşı yürütmenin durdurulması talebiyle mahkemeye başvuruldu ve Ankara 5. İdare Mahkemesi bu talebi kabul etti. Bu karara göre TBB Genel Kurulu’nun olağanüstü olarak toplanması gerekiyor ancak Feyzioğlu karara epey bir tepki gösterip itiraz edeceklerini açıkladı

Bu barolar boş yere olağanüstü genel kurul çağrısında bulunuyor, Feyzioğlu’na muhalefet ediyor değiller. Oldukça haklı sebepleri var. Yargı bağımsızlığı, savunma hakkı gibi konularda yaşanan hukuksuzluklara, avukatlara ve barolara yönelik baskılara gözünü ve kulağını kapayan Feyzioğlu gittikçe artan bir oranda iktidarın hukuka aykırı politikalarını onaylayan, TBB Başkanlığı ile hiç ilgisi olmayan konularda açıklamalar yapan bir profil çizdi. Son olarak, Diyanet İşleri Başkanı’nın nefret söylemi içeren açıklamasını eleştiren Ankara Barosu’nun açıklamasını tasvip etmediğini söyledi. Diyanet İşleri Başkanı’nın açıklamasını eleştiren barolara soruşturma açıldı ama Feyzioğlu bunu da dert etmedi tabi. Avukatlık Kanunu barolara ve TBB’ne insan haklarını koruma görevi verdiği halde o, iktidarı korumayı tercih etti. Bu ilk değildi. İktidar insan hakları ihlalleri, yargıya müdahale gibi konularda gittikçe artan oranda ses çıkaran barolara baskıyı artırdıkça, bu barolara soruşturma üzerine soruşturma açıldıkça, Feyzioğlu iktidarla arasındaki mesafeyi kısalttıkça kısalttı. 

İşte iktidar da Feyzioğlu’nu ve ona benzer profildeki muhtemel TBB başkan adaylarını ve baroları, ama esas olarak kendini korumak için Avukatlık Kanunu’nu değiştirmeyi planlıyor. Bu planda baroların kendi yönetim kurullarını seçme biçimleri hakkında da düzenlemeler yapması bekleniyor. İstanbul Barosu gibi çok sayıda avukatın olduğu barolarda blok liste ile seçime giriliyor ve en çok oyu alan liste yönetime geliyor. Diyarbakır Barosu gibi barolarda ise çarşaf liste sistemi kullanılıyor. Yani tüm adayların olduğu bir listede istediği isimlere oy veriyor avukatlar ve en çok oy alan avukatlar yukarıdan aşağıya doğru sıralanarak yönetime giriyorlar. İşte iktidar, İstanbul Barosu gibi büyük barolarda da çarşaf sistemi tarzı bir seçim sistemi uygulanmasını mecburi hale getirerek farklı görüşlerdeki grupların da gelecek seçimlerde bu baroların yönetimlerine girmelerini sağlamaya çalışıyor. 

Yani anlayacağınız, KHK’lar ile ‘beğenmediği’ STK’ları, insan hakları savunuculuğu yapan çokça kurumu kapatan ya da onları hareket edemez hale getiren iktidar, hem insan hakları savunuculuğu yapan hem kendisinin hukuksuz uygulamalarına yüksek sesle itiraz eden baroları da kendi çizgisine çekmek için bir kanun teklifi hazırlıyor gibi görünüyor. Bu defa kurumları kapatmak yerine işlevini değiştirmeyi deniyor. İstanbul Barosu teklif hakkında çıkan haberler üzerine 3 Mayıs günü yaptığı açıklamada kanun teklifinin amacını çok iyi özetliyordu

"Açık deyişle, değişiklik önerileri; yeni, özgün, çağdaş bir meslek düzenlemesini değil, avukatların ve onların örgütlü gücü olan Baroların sindirilip susturulmasını amaçlamaktadır. Siyasal iktidara göre, Barolar siner ve susarsa, olup bitene rıza gösterip boyun eğerse, iktidar olmanın ifade ettiği güç daha bir pekişecek ve yönetmek de kolaylaşacaktır. Giderek otoriterleşen yapı, hukuku öteleyip ertelerse, yargıyı siyasal stratejilerin parçası olmaya dönüştürebilirse, büsbütün egemen olunan muhalefetsiz erk, amaca ulaşmada daha başarılı olabilecektir. Amaç, bu anlayışa çomak sokan avukatları ve Baroları sindirmek ve susturmaktır." 

Adalet Bakanlığı bu yazıyı yayıma göndermeden önce yaptığı açıklamada basına yansıyan kanun taslağının güncel olmadığını, henüz Avukatlık Kanunu’nu değiştirmek konusunda bir çalışmalarının olmadığını duyurdu. Bu açıklamanın iç rahatlatıcı olduğunu söylemek tam olarak mümkün değil zira barolarla her kriz yaşandığında Cumhurbaşkanının yasanın değiştirilmesini istediğini biliyoruz. Ki yasa değişmeli de ancak katılımcı bir şekilde ve avukatların hakları ile savunma hakkını daha fazla korumak amacıyla. 

Baroların katılımı ile avukatlık mesleğiyle ilgili sorunlara ve başka dertlere çare olacak bir kanun teklifi hazırlamak yerine, kendisine itaat edecek baro yönetimleri ve bir TBB görmeyi arzu eden iktidarın er ya da geç amacına ulaşıp ulaşmaması barolara, avukatlara, hak savunucularına, bu ülkenin muhalefet partilerine ve ayrıca, savunma hakkına, yargı bağımsızlığına önem veren tüm vatandaşlara bağlı. Kanun değişikliği gündeme geldiğinde içeriğinin baroların ortaklaşa belirledikleri kriterlere uygun olması için her türlü demokratik tepki gösterilmeli. 

Çünkü unutmamalı, avukatların sesi kesilirse yurttaşların nefesi kesilir! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi