Açlık sorununun bir ülkede olmaması bu ülkenin 'tarımda kendine yeterliği' konusunda ne ölçüde anlamlıdır, bu belli değil.
23 Haziran seçimlerinde muhtemelen bu ikili, vicdan ve ekonomi, yine seçim sonuçlarında beraberce belirleyici olacak muhtemelen.
Türkiye, 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri ile birlikte muhtemelen yepyeni bir siyasi ortama girecek ama bu yeni dönemin eski Türkiye’yi tekrar yaşatmaması için yapılacaklar listesi var.
Liberal demokratlar muhafazakâr kesimin siyasi yaşamın bir parçası olabilmesi, oldukları gibi kamusal yaşama katılabilmesi için gayret gösterdiler, çok kısmi başarı elde edebildiler.
Önemli olan Binali Yıldırım’ın oğlunun çok zengin olması değil, bir Ulaştırma Bakanının oğlunun ulaştırma işi yapmasının kabul edilemezliğidir.
Kitap okumayan bir toplumda en çok okunan kitaplar “Kişisel gelişim” kitapları ise kaçınılmaz olarak her şey de 'sözde' oluyor.
Bu öneri tarım sektörümüz için bir facia ama daha da fecisi yasaklama kültürünün her platformda nasıl yaygınlaştığı konusu.
23 Haziran sonrası şayet kısa vadede bir erken seçim gündeme gelmez ise bütçede bir sıkılaştırmaya gidileceği açıktır.
Yazının sonunda söylemem gerekeni söyleyerek gireyim detaylara; 'Tam bağımsız Türkiye' demek günümüzde artık parasal ve pozisyonel rant demek, bu iyi biline.
23 Haziran'a çok olumsuz bir ekonomik konjonktürde gidiyoruz. İstanbul seçimlerinin önemli bir farkla İmamoğlu lehine gelişmesi sonrası erken ikiz seçimlerin çok uzak olmayacağı ortada.
Bakalım önümüzdeki hafta işsizlik oranı nasıl açıklanacak ya da açıklanacak mı? Bu soru çok yanlış ve yersiz gibi duruyor ama YSK kararından sonra hangi soru gerçekten çok yersizdir acaba?
Elinde kalan tek yöntem hukuk devletini kağıt üzerinden bile kaldırmak istemek olabilir ama buna da artık gücünün yetmeyeceğini düşünüyorum.
Bir ifade, bir eylem hukuka göre suç teşkil ediyorsa bile bunun bir kişinin vatanını, ülkesini sevmesiyle bir alakası olmamalıdır, suç yargının işidir, sevmek ise duyguların.
Birinci derneğin adını 'Vergi mükellefinin haklarını koruma derneği' koyabiliriz mesela. İkinci derneğin ismi de muhtemelen 'Yargı kararlarının kalitesini denetleme derneği' olmalı.
Venezuela’da senede bir milyonluk bir enflasyon oranı ile etkin yönetim meselesi ciddi bir biçimde tartışmaya açılmış, meşruiyet konusunda büyük bir boşluk doğurmuştur.
Bu nihai kararı daha da büyük bir heyecanla bekleyen bir kesim var. Bu kesim de kanımca yargı bürokrasisi. Yargı bürokrasisi nefesini tutmuş siyasi rüzgârı kolluyor.
Erdoğan da, Akar da ve hatta bir kurum olarak Genelkurmay Başkanlığı da bu meseleyi görmezden gelecektirler çünkü eli sıkılmayan görevliler seçilmiş de olsalar HDP’li Eşbaşkanlardır.
Olmaz ise olmaz ihmal edildi, güçlü bir hukuk devleti ortadan kaldırılınca 2023 hedefleri de ulaşılamaz oldular.
Burada önemli olan devletin ve tüm resmî yetkililerinin şiddet olayları karşısında tarafsızlık anlamında kör olma mecburiyetidir, iyi şiddet, kötü şiddet olamaz bir hukuk devleti için.
Umarım bu hafta YSK bu seçim meselesine son noktayı koyarak olağanüstü itirazı reddeder. Şayet etmez ise 2 Haziran günü eminim çok tartışılacaktır.
Bütçe yönetilemiyor. Merkez Bankası yönetilemiyor. Tarım dışı işsizlik yüzde on beşi aştı. YSK, 17 gündür mazbata veremiyor. Türkiye devleti yönetilemiyor demek tüm bunlar.
CHP’nin esas imtihanı 31 Mart değil, mazbatalar sonrası takınacağı tavır ve TBMM’ye taşıyacağı yerel yönetimlere ilişkin yasal dönüşüm yasa önerileri olacaktır.
Radikal hukuk ve ekonomi reformlarını ise ancak ve ancak demokratik meşruiyeti çok yüksek iktidarlar yapabilirler. Diktatoryal ya da otokratik yönetimler radikal reformlar yapamazlar.
Golan tepeleri sürecinde Erdoğan’ın Netanyahu için kullandığı ifadeler hafızalarda ama seçim süreçlerinde kullandıkları güvenlik-beka argümanları da çok fazla benzeşiyor doğrusu.
Cumhurbaşkanlığı bir devlet kurumudur ama İstanbul, Ankara, Antalya büyükşehir belediyeleri de devlet kurumlarıdır, Erdoğan’ın temel görevi bu kurumların uyumlu çalışmasını sağlamaktır.
Türkiye genelinde AKP, CHP’den 6.6 milyon daha fazla oy almış ama belediyelerde yaşayan nüfus CHP belediyeleri lehine yaklaşık sekiz milyon daha fazla.
Cumhurbaşkanlığı kurumu her ihtimali düşünerek belediye gelir ve harcamalarını Hazine tek hesabı kapsamına alarak mahalli idarelerin çok güdük mali manevra alanını adeta kuşa çevirmiştir.
CHP belediyelerde özellikle mali konularda gerekli önlemleri alıp yolsuzluk konusunda tuzaklara düşmemeli, AKP’nin elinde olan belediyelere de temel teşkil edecek uygulamalara imza atmalı.
AKP hem Ankara hem de İstanbul’u kaybederse, İzmir zaten CHP’de görünüyor, bu durum AKP’nin Türkiye genelinde çok büyük bir gerileme sürecine girdiğini gösterecek.
Bir ülkenin tek yürütme kişisi spekülasyona suç gözü ile bakıyor ise bu ülkeye yabancı yatırımcının gelmesi mümkün değildir, zira sıradan bir işlem nedeni ile hapis bile yatabilirler.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.